30 Ağustos 2012 Perşembe

Cat Power: "Sun" - Müzikte Özü Koruyabilmek

,:Müzikte "öz" önemli bir olgu olsa gerek. Yaptığınız işe anlam katan, yaptığınız işte size bir simyacı gibi yol gösteren, kitlelerin sizin notalarınızla üzülmesini, sevinmesini ya da eğlenmesini sağlayan oldukça sahi bir 'şey'. Melodi ne kadar önemliyse, melodiye hayat veren unsurlardan birio"öz" de bir o kadar önemli..

Radiohead'in müziğe yaklaşımı nasıl olursa olsun, yaptığı müzik karanlıktır. Grubun bu  yaklaşım hiç değişmedi. Kid A  ve OK Computer arasında pek bir fark yoktur aslında. Grup sadece müzikal bir değişim yaşamıştır. İki albümün özü aynıdır, iki albümün beslendiği unsurlar aynıdır...  

Radiohead sevenlerin birçoğu  Kid A sonrasında Radiohead'i dinlemeyi bırakmamış, aksine bu yeni yola da severek koyulmuşlardır. Peki dinleyiciler, böylesine bir radikal bir değişim sonrasında neden Radiohead'i halen severek dinlediler? Tek bir cevabı var bu sorunun. Radiohead müzikal anlamda özünü hiç kaybetmedi, özünden hiç vazgeçmedi. Özünü korudu. Müziğini farklı unsurlarla değiştirmeye çalıştı. Radiohead'in tüm yaptığı buydu aslında. İnsanlar halen de Radiohead'i bu sebeple dinliyorlar.

Dredg son albümlerinde - "Chuckles & Mr. Squezzy"- dinleyiciler tarafından ciddi bir şekilde eleştirildi. Eleştirilme sebebi albümün pop sound'lu olmasıydı. Dinleyiciler Dredg için yolunu terk ettiğinden bahsediyordu. Bence durum bu kadar basit bir "değişim" cümlesiyle açıklanabilecek bir hal değil. Dredg son albümde hem müzikal anlamda radikal bir dönüşüm yaşadı hem de birkaç şarkı haricinde tamamen Dredg'i, dredg yapan müzikal özden vazgeçti. Dredg son albümünde özünü bıraktı. 

Öz çok önemli bir hadise, iyi anlamlandırılması ve iyi analiz edilmesi gerek müzisyenler tarafından. "Bizim/ benim özüm(üz) nedir?" ve "eğer yol ayrımındaysak, özümüzle beraber nereye gitmek istiyoruz?" Bu sorulara doğru cevap vermek gerek, verilmediği takdirde mükemmel bir albümle müzik dünyasına giren, ancak 2. veya 3. albümden sonra farklılaşmak -belki kendini tekrar etmemek de olabilir bu- için ilk albüme kıyasla tamamen zıt anlayışta bir albüm yapıp, dibi boylayan garip İngiliz Indie gruplarına dönüşebilirsiniz. Öz korunduğu takdirde, hangi müzikal anlayışa yol açarsanız açın, dinleyicileriniz de sizinle benzer bir yolculuğa çıkacaktır, en azından bu zamana kadar durum genelde böyle işledi (Yusuf İslam'ı tenzih ederim)

Cat Power yeni albümü  ile müzikal anlamda radikal bir dönüşüm yaşıyor. Nasıl bir dönüşüm bu? Pop sound'unun ve dijital unsurların ön planda olduğu, dubstep'lerin bol bol kullanıldığı , müzik pasajların olabildiğince kısa tutulduğu, nakaratın ön plana çıkarıldığı, Chan Marshall vokalinin hiç olmadığı kadar geri planda kaldığı bir albüm. 

Bu özellikleri, Cat Power'ın diğer albümleriyle kıyasladığımızda, değişimin ne kadar büyük boyutta olduğunu anlayabilirsiniz sanırım. Cat Power müzikal anlamda Sun'da büyük bir değişime gitmiş. 'Normal' bir Cat Power albümünden çok farklı değişkenleri barındırıyor albüm. Bu farklı değişkenler,  her ne kadar sıradan Cat Power dinleyicisini yorabilecek cinsten olsa da, birkaç dinlemeden sonra albüm sıradan Cat Power dinleyicisi için bile oldukça dinlenebilir hale dönüşüyor. Hatta kendinizi yeni nesil Cat Power dinleyeni olarak bile sınıflayabilirsiniz. Çünkü Cat Power, Sun'da özünü hiç kaybetmemiş. Halen karanlık, halen hüzünlü halen bizim bildiğimiz Cat Power. 

Albüm Cherokee, Human Being, Real Life ve Sun gibi birçok 'hit' barındırıyor. Özellikle Cherokee son zamanlarda dinlediğim en güzel şarkılardan biri olsa gerek, inanılmaz bir melodiyi barındırıyor. Bu melodi eski Cat Power anlayışında da iş yapardı kuşkusuz, yeni halde de iş yapıyor.

Peki böylesine bir değişime gerek var mıydı? Bunu da farklı bir post'ta açıklamaya koyulalım.

Cat Power "Sun" ile 5 üzerinden en az 4 yıldız alabilecek bir albüm yapmış, ön yargıyla yaklaşmadığınız takdirde Sun'ın bildiğiniz Cat Power müziği olduğunu da göreceksiniz.




28 Ağustos 2012 Salı

Bir Ortaçgil Konseri: Dinlemek!

Bülent Ortaçgil - sevdaserbest.wordpress.com
Dün gece Beşiktaş Belediyesi'nin Park Buluşmaları etkinliği kapsamında Bülent Ortaçgil sahne aldı. Abbasağa Park'ında gerçekten güzel bir ortamda, baba sıcaklığındaki Bülent Ortaçgil'i dinlemek gerçekten son dönemlerde yaşadığın en güzel duyguydu.

Konser öncesi şiddetli yağmur vardı. Konser olur mu olmaz mı diye düşündürdü. Konser alanına geldiğimizde az bir kalabalık vardı. Kuru bir yer bulup oturduk. 5-10 dakika sonra sahne arkasından Bülent Ortaçgil'i gördüm. Bende ayrı bir yeri vardır Bülent Ortaçgil'in. Manevi babam olduğunu söyler dururum sık sık. Birbirimizi yakından tanımayız ama ben öyle kabul ediyorum. 

Yağmur müsaade ettiği sürece çalacağını söyledi ve duygularım yükselmişken konser başladı. "Sen" albümünden Canım Yanmaz, Denize Doğru ve Adalar ile giriş yaptı Bülent Ortaçgil. Oynar mısın Benimle? ile devam ederken yağmur tekrar geri geldi. Kaçışanlar oldu. Benim gibi kaçmayıp, konsantre bir şekilde konseri izlemeye devam edenlerde oldu. 

Her şey güzel gidiyordu elbette. Zira güzel olmayan, çirkin şeylerde vardı. İnsanlar! 

İnsanlar, bazen haddinden fazla şımarıklaşabiliyor. Benim anlamadığım sahnede performans sergileyen bir sanatçı varken, ona saygı duymak yerine insanlar neden yüksek sesle başka şeylerle ilgilenir? Önümdeki üniversitedeki dersler hakkında muhabbet eden insan evladı, bir kaç adım ötede Bülent Ortaçgil gibi bir adam konser verirken onu yok sayarak nasıl bu muhabbeti yapabiliyor? O konser alanını kafeteryaya çevirmelerinin sebebini hiçbir zaman anlayamadım. Muhtemelen anlayamayacağım. 

Bu gereksiz konuşmaların haddi hesabı yoktu. Bir de avazı çıktığı kadar bağıra bağıra şarkılara eşlik edenler vardı. Bülent Ortaçgil şarkı söyleme yapısı ile farklı bir adam. Şarkı söylüyor demek yerine müzik eşliğinde hikayeler anlatıyor dersek daha doğru olur. Hal böyle olunca vokal melodisi denen kavramı en aza indirmiş oluyorsunuz. Bu da Bülent Ortaçgil'e eşlik edilebilme ihtimalini büyük oranda ortadan kaldırıyor. Sol tarafımdaki yine üniversiteli kız ve arkasındaki köpekli bayan ısrarla Bülent Ortaçgil'e eşlik etmeye çalıştılar. Eşlik edip, eğlenmek asla karşı durduğum, eleştirdiğim bir şey değil. Bende eşlik ettim, şarkıları söyledim. Anlatmaya çalıştığım eşlik edilmesi zor bir adama ve etrafındaki diğer dinleyenlere avazı çıktığı kadar bağırarak rahatsızlık yaratmak. Özellikle son şarkı, Şarkılarım Senindir'i çalıp, söylerken herkes çıt çıkarmadan, müthiş bir hayranlıkla Bülent Ortaçgil'i izlerken yine sesinin son çıktığı noktaya kadar çıkarak Bülent Ortaçgil'i bastırmayı başardı. Kendisine üstün başarısından dolayı madalya takmak lazım.

Benzer bir durumu daha önce Youtube'da Bülent Ortaçgil'in Babylon konserini izlerken rastlamıştım. Orada da şarkılarını söylerken binlerce ses şarkıyı bölüyordu. Canımı sıkan sahnedeki her kim olursa olsun ona saygısızlık yapılması, onun orada sanatını icra ederken onun yok sayılması. Sahnedeki sanatçı sizin gönlünüzü hoş tutmak, eğlendirmek, mekandan ayrıldığınızda size memnuniyet yaşatmak zorunda değil. Sahnedeki sanatçı sizin keyfi muhabbetinize fon müziği yapmıyor. Muhabbetinizi gidip kafeteryalarda, canlı müzik olmayan barlarda yapabilirsiniz. Yerine göre davranmayı öğrenmelisiniz. Daha önceki yazılarımda da söyledim yine söylüyorum. Bu rahatsızlığı yaratan insanlar kral, sahnedeki sanatçı kralın soytarısı değil.

Bülent Ortaçgil şarkılarını ezbere bilip, o şarkılardan bir gram bir şey kapamayan insanların varlığı o kadar düşündürücü ki tarif edilemez. Şarkıları ezberlemek yerine o şarkılarda anlatılanlara kulak vermek çok daha önemli bir eylemdir. 

Dinlemek ayrı bir meziyettir. 
Keşfedin!

YENİ | The xx - "Sunset"


Deliler gibi beklediğimiz yeni albümleri Coexist'ten The xx bir parça daha paylaştı!

Grup, 11 Eylül tarihinde piyasaya çıkartacağı yeni albümünden, Sunset isminde bir single daha yayınladı ve "Bu sene artık, bu sınırlar içerisinde izlenecek bu grup!" düşüncesine engel olmak da oldukça güçleşti.

Bir el atsanız ya artık!



27 Ağustos 2012 Pazartesi

ALBUM | Saint Etienne – "Words and Music by Saint Etienne"


Saint Etienne – Words and Music by Saint Etienne 

Heavenly Recordings 

90’lar, İngiltere ve synth-pop üçlüsü bir araya getirildiğinde akla gelen ilk grup genellikle Pet Shop Boys olsa da, her daim ‘low profile’ takılmayı tercih etmiş olan Saint Etienne’i de unutmamak gerek.

2008 tarihli toplama ‘London Conversations’ ve grubun ‘So Tough’ gibi klasik statüsüne erişmiş albümlerinin re-issue’larının 2009’da yeniden yayınlandıklarını göz ardı edersek, ‘Words and Music by…’ın son yedi yılda çıkan ilk St. Etienne albümü olduğunu söyleyebiliriz.

Yeni albümde front-woman Sarah Cracknell’ın ilham kaynaklarını monoloğa dönüştürerek sıraladığı ilk dakikalardan itibaren ‘Words and Music by…’ da nostalji had safhada. Aynı yaklaşımı grubun 90’lı yıllarda yayınladıkları albümlerde de hissetmek mümkündü. Dolayısıyla 60’ların ruhunu kendi yorumuyla müziğine yansıtan grubun modası geçmiş bir sound’la ortaya çıktığını söylemek yanlış olur. Tam tersine bugünün pop sound’una meydan okuyan, üstelik Xenomenia ve Richard X gibi son yılların İngiliz pop starlarına onlarca hit single kazandırmış olan prodüktörleri de St. Etienne hizasına sokmayı başaran bir albüm ‘Words and Music By’. ‘Last Days of Disco’ ve ‘I Threw It All’ gibi kusursuz parçaların su gibi aktığı albümden memnun kalanların bonus diskte yer alan Golden Filter, Kisses ve Erol Alkan remixleriyle kendilerinden geçmemeleri işten bile değil. 

Kulak veriyoruz.



Not: Bu arada grubun 4-5 Ekim tarihlerinde İKSV Salon'da konser vereceği hatırlatmasını da yapalım bu bahaneyle.


Konuk yazarımız Vehbi Görgülü tarafından yazılan bu yazı XOXO The Mag dergisinin Haziran 2012 sayısında yer almaktadır.


26 Ağustos 2012 Pazar

VİDEO | Band of Horses - Knock Knock

Eylül ayında çıkacak olan yeni Band of Horses albümü “Mirage Rock”tan paylaşılan ilk single Knock Knock'a yepyeni bir de klip çekildi.

Freeeeedooooooomm!!




22 Ağustos 2012 Çarşamba

Bir Örgütü İfşa Ediyoruz!

Fotoğraf http://www.tramvayduragi.com 'dan alınmıştır.

Korhan Futacı, Feryin Kaya, Özün Usta, Berke Can Özcan, Görkem Karabudak, Ediz Hafızoğlu, Gökhan Şahinkaya, Barlas Tan Özemek, Burak Irmak, Tamburada, DANdadaDAN, Kujo, Korhan Futacı ve Kara Orkestra, Konstrukt, 123, Yasemin Mori, Naapjazz, Histeri Çalışmaları, Kolektif İstanbul, Kırkaltı, Çilekeş, Bubituzak, Korhan Argüden-Özün Usta-Umut Çağlar Trio, Dinar Bandosu ... 

Yukarıda saydığım isimler ve bu isimlerin birinin ya da bir kaçının içinde olduğu gruplar bildiğiniz bir örgütü oluşturuyor. Bilinmeyen (en azından benim bilmediğim) biri tarafından dünyanın en verimli toprağına ekilen bir bir ağaç gibi... Bu ağaçta yetişen birbirine benzeyen ama her birinin tadı birbirinden farklı olan yaz-kış meyve veren bir ağaç. 

Bu adamların bir araya gelmesi nasıl oldu hiç bilmiyorum. Eğer bir gün birine rastlarsam mutlaka sorup öğreneceğim. İçlerinde olduğu projeleri güzelleştiren, anlamlar katan ve yıllarca unutulması zor işler yapıyorlar. Kendileri ve birlikte çalıştıkları kim olursa olsun bir araya geldiklerinde birbirlerini o kadar iyi tamamlıyorlar ve besliyorlar ki, ortaya çıkan şey hep dinlediğinizin en iyisi oluyor. 

Mesela; Feryin Kaya. İlk Dinar Bandosu'nda duydum; sonra DANdadaDAN'da; sonra 123. Kendi müzik hayatıma bakınca ne kadar gereksiz şeylere kaygı duyduğuma inandım. Birden fazla grupla çalışınca kendi müzisyenliğim/duygularım körelir mi diye düşündüğüm çok oldu. Düşüncemde haklı olabilirdim belki; ama burada ayırt edilmesi gereken şey bu adamların mental açıdan kendilerini çok üst düzeye getirmeleri. Bu adamlar  hangi ortamda, hangi projede, hatta evrendeki başka bir gezegende, başka türlü canlılarla bir araya gelip müzik yapmaları gerekse bile, birbirlerini besleyip, yine harikalar yaratabilirler.

Sadece müzikal anlamda bir arada olmadıkları basit bir araştırmayla ortaya çıkabiliyor. Korhan Futacı Yasemin Mori'nin son albümünün hazırlanmasına etkin rol aldığını biliyoruz. Aynı şekilde Kırkaltı'nın Güz Bulutları klibinde eli var. Aynı şekilde Kırkaltı'da Görkem Karabudak'ın vokal olarak katkı sağladığı, geçen sene Ediz Hafızoğlu'nun editörlüğünü yaptığı Drum'n Bass dergisi ekinde albümün hediye olarak dağıtıldığını  ekleyelim. Peki Kırkaltı'nın gitaristi kim? Barlas Tan Özemek!  

KFKO'yu oluşturan adamlara bir bakalım. Korhan Futacı'nın hemen yanına, en baştan beri bir kaç projede yer aldığı Özün Usta'yı ekleyin. Sonra Çilekeş'ten (Histeri Çalışmaları) bildiğimiz Görkem Karabudak'ı klavye ve Gökhan Şahinkaya'yı bas gitara koyun. Kırkaltı'dan Barlas Tan Özemek'i gitarlara, Kolektif İstanbul'dan Ediz Hafızoğlu'nu Davul'a koyun. Alın size orkestra... 

DANdadaDAN dağıldığında hepimiz hayal kırıklığı yaşamıştık. Hala da etkileri vardır; ama sonra durup düşününce hayal kırıklıklarım hafifledi. Gruptan Korhan Futacı'yı çıkartınca geriye Feryin Kaya, Burak Irmak ve Berke Can Özcan kalıyor. Onların üzerine Dilara Sakpınar'ı koyunca ise ortaya 123 çıkıyor.

Şöyle yapalım bir de... DANdadaDAN'ın elemanlarını alalım. Üzerine Tansu Kamer ve Özlem Şimşek'i ekleyelim. Bakın şimdi de Tamburada oldu. 

Uzun zamandır bu yazıyı yazmak için kafamda düşüncelerimi toplamaya çalışıyordum. Bugün, bu sefer yazacağım diyerek bilgisayarın başına oturdum. Kafam çok karıştı. Kim nerede, kiminle çalmış, ne yapmış, ne çalmış soruları içinde kayboldum. 

Diyeceğim şudur ki; yukarıdaki adamların ismini bir projede görürseniz mutlaka açın dinleyin. Türkiye'de gerçekten iyi ve kaliteli müzik yapılıyor. Bazen sadece görüleni görüp aşağılamak, yerin dibine sokmak kolay olabiliyor. Görmek, görebilmekte ayrı bir çaba ve emek gerektirir. Ressam olabilmenin en önemli faktörü sadece güzel çizebilmek değildir. Çizmeden önce tüm detayları en iyi şekilde görebilmektir. Biz dinleyen kesimin de bir ressam edasıyla görme yeteneğimizi geliştirmemizde fayda var.

Benim orkestram:

Korhan Futacı - Saksafon
Ali Güçlü Şimşek - Elektrik Gitar
Feryin Kaya - Bas Gitar
Burak Irmak - Klavye
Ediz Hafızoğlu - Davul

Bir örgütü ifşa ettik.

Şimdi onlar düşünsün!

Artık onlar nereye biz oraya.

Haydi Bre!

19 Ağustos 2012 Pazar

Your Hand In Mine: "Melodiler"

İyi melodi çoğu zaman iş yapar. Eğer iyi melodin yoksa, istediğin kadar müzikte komplike ol ya da müziğin dahi çocuğu ol, bir şeyler eksik kalır şarkıda. Kekremsi bir tat bırakır sana şarkı. Dolayısıyla bir şarkının çıkış noktası yani melodisi ne kadar iyiyse, şarkının güzel olma şansı da o kadar fazladır. İyi bir melodi ile dokunuşlar daha anlamlı hale gelebilir. Üstelik dahi çocuk olmaya da gerek kalmaz, melodi iyi olacak sadece. Tüm dert, tüm gaye de bu ya!


Melodi deyince aklıma gelen birkaç (farklı janrlarda olsa bile) grup ve sanatçı var: Porcupine Tree, Beirut, Blackbud, Yann Tiersen (once upon a time), Muse ya da Mono vs. Bu gruplar melodi avcılığında ustalık mertebesine ulaşmış grup ve kişilerdir. Çok farklı tarz ve denemeleri yapsalar bile, insanlar bu grupları dinlemeyi bırakmaz, bırakamaz.. Sen gitsen bile, melodi bırakmaz seni, Düzenlemeler işin tuzu biberidir artık.

Bu sınıfa "Your Hand In Mine" adlı Yunan grubu gönül rahatlığıyla ekleyebilirim. Hatta, bu zamana kadar dinlediğim en underrated grup bile diyebilirim kendilerine. Nasıl olmuşta grup bu kadar diplerde kalabilmiş, popülerleşmeden durabilmişler. Gerçekten oldukça hayret verici bir durum.

"Your Hand In Mine" her şeyden önce inanılmaz bir melodi  yeteneğine sahip. Grup bu melodileri 'kusursuzca' kullanmaktan hiç çekinmiyor. Yeri geliyor elektronik alt yapıya yöneliyorlar, yeri geliyor Yann Tiersen etkisiyle Fransız sokaklarına gidiyorlar, yeri geliyor Beirut ile beraber bir Balkan turuna çıkıyorlar. En önemlisi bunları yaparken hiç korkmuyorlar, güvendikleri bir limanları var çünkü; melodileri.

"Çok farklı tarzları, denemeleri yapsalar bile insanlar bu grupları dinlemeyi bırakmaz, bırakamaz."

"Your Hand In Mine" aslında son albümleri itibariyle Beirut'u andırmakta, ilk albümleri ise daha çok Yann Tiersen etkisinde. Bu durum yukarıdaki bir cümlemi de kanıtlar nitelikte (Kendi kendine referans vermek?*&%+-)


İki albümlerinin müzikal kalitesi oldukça yükseklerde. Ancak "Your Hand In Mine"da bir şey daha var ki, beni bu gruba çeken şey daha çok bu sanki...

Ekşi Sözlük'te yazılan bir entry'e göre kendilerini "French Folk" janrına daha yakın görüyorlarmış. Haklılar, ancak bu grubun müziğinden bu derece etkilenmenin ana sebebi (dikkat, zalim bir genelleme var!) her şarkıda bizi ya da beni derinden vurabilecek 'doğu' ayrıntılarına sahip olmaları. Elbette kastım arabesklik değil, daha basit bir durumdan bahsediyorum. Atmosferik bir kaygı bahsettiğim şey. Gözlere sokulmayan ancak derinden işlenen bir durum. Oldukça tanıdık olduğumuz bir tat anlatmaya çalıştığım şey. Sokaktaki çocuğun sesi, edilen küfürlerin gamı ya da bu topraklarda yankılanan farklı bir ses gibi. Sanki bu gibi atmosferik unsurlar Your Hand In Mine'ın eşsiz sound'una işlenmiş ama gizlice, ama hissetirmeden...

Kısacası inanılmaz bir grup Your Hand In Mine. Hatta son zamanlarda beni müptelası eden tek grup. No Clear Mind'dan sonra karşı kıyıdan bir hediye daha. Kriz anlaşılmaz bir şekilde ne verimli geçiyor arkadaş bunlarda!


14 Ağustos 2012 Salı

ALBUM | Santigold - "Master of My Make-Believe"


Beyonce hit’i ‘Girls Run The World’ün karbon kopyası gibi duran ‘Big Mouth’ ile ikinci albümün sinyallerini sinir bozukluğu yaşatarak veren Santigold, ‘Master of My Make Believe’ ile sağ gösterip sol vuruyor. Zira albümün en vasat kaydını ilk single olarak seçme konusunda şarkıcının nasıl böyle büyük bir yanılgıya düştüğünü düşünmek bile zaman kaybı olur.

Debut albümüyle prodüktörü Diplo ile birlikte 2008’in en heyecan verici işlerinden birine imza atan Brooklyn çıkışlı Santigold, yeni albümü içinse kadroya Nick Zinner (Yeah Yeah Yeahs) ve Greg Kurstin gibi heyecan verici müzisyen ve prodüktörleri de kadrosuna dahil ederek ustaca sentezlenmiş bir new wave – reggae fusion kombinasyonu sunuyor. ‘Big Mouth’un aksine duyulduğu andan itibaren kulakta yer eden ikinci single ‘ Disparate Youth’, albümün açılışını yapan Karen O. (Yeah Yeah Yeahs)/Q-Tip destekli ‘Go!’ ve ‘The Riot’s Gone’ gibi parçalar, Santigold’un ikinci albüm testinden hakkıyla geçtiğini kanıtlayan cinsten. 

Her ne kadar Santigold, M.I.A. ve türevlerine görece mainstream müzik arenasında zayıf bir profile sahip olsa da, şarkıcının ‘Master of My Make Believe’ ile diskografisine karakteristik bir albüm daha eklediği ve bu yaz festivallerde adından sıkça söz ettireceği kesin.



Konuk yazarımız Vehbi Görgülü tarafından yazılan bu yazı XOXO The Mag dergisinin Haziran 2012 sayısında yer almaktadır.



Röyksopp, Urban Festival İstanbul 2012'de!


İstanbul’un ilk şehir temalı festivali Urban Festival Istanbul, bu sene 30 Eylül Pazar günü Maçka Küçükçiftlik Park'ta müzikseverlerle buluşuyor.

Bu yıl 2 farklı sahnede jazz, funk, disco, soul, house ve down-tempo vb. tarzlarda bir çok grubun sahne alacağı festivalin ilk konuğu ise; Röyksopp.

Lounge FM 96, FG 93.7 ve Radio Oxi-Gen işbirliğiyle gerçekleşecek organizasyonda yer alacak diğer sanatçı ve gruplar ise önümüzdeki günlerde açıklanacak.

Tarih: 30.09.2012 Pazar
Mekan: Maçka Küçkçiftlik Park
Kapı Açılışı: 14:00
Bilet Fiyatı: 50 TL (Kısa bir süre için) - Biletix

Bloc Party'nin yeni albümü "Four" yayında!

21 Ağustos'ta piyasaya çıkacak olan yeni Bloc Party albümü "Four" grubun resmi sitesinden an itibariyle paylaşımda! 

Koşun koşun...

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Bir Baba Indie Mix: "Temmuz 2012"



Öncelikle bir itirafım var. Biz yaz playlisti yapamıyoruz arkadaş. Gayet de farkındayım(z). Yine baharlık bir playliste serpiştirilmiş bir kaç parçayla "Temmuz ayı mix'i"ni sunmaktan gurur duyuyorum!

Ağustos'un ortasına yaklaştığımız şu günlerde, geçtiğimiz ay sık dinlediğimiz şeyleri toparlamakta gecikmemizin sebebi, olumsuz hava koşullarının yanı sıra ilk kez ülke dışı bir grupla röportaj gerçekleştirmemizdi. İlk olması ve günlük rutinimizin yoğunluğundan ötürü de biraz zorlandık ve geciktik açıkçası. Bu bahaneyle No Clear Mind'a buradan sevgilerimi yollayıp, röportajı görmemişler için bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyorum. 

Bu ayki mix içerisinde yer alan The Temper Trap (Bir playlist içinde 2 şarkısı olan tek grup) ve Your Hand In Mine gruplarına ayrı parantez açmak istiyorum ki bağımsız bir post halinde yazılıp, çizilene kadar arada kaynamasınlar. Dikkat!

Onun dışında yine sıcak, yine nemli, yine offlar, pofflar içinde geçen bi aydı Temmuz. Bu arada Temmuz ayı playlistinin ilk şarkısının isminde Ekim geçmesi de ironiden anladığımızı gösteren bir hareket olarak kayıtlara geçsin. 

Lütfen.

Playlist:

01. JJ72 - October Smimmer
02. Calexico - Cruel
03. My Morning Jacker - Dondante
04. The Temper Trap - Never Again
05. Santigold - Disparate Youth
06. Arcade Fire - Sprawl (Flantland)
07. Puressence - When Your Eyes Close
08. The Temper Trap - Rabbit Hole
09. Your Hand In Mine - Calendar
10. Easter Island - Ginger 


6 Ağustos 2012 Pazartesi

Röportaj | NO CLEAR MIND

No Clear Mind
Nereden baksanız 1 ayımızı aldı bu röportaj. Önce soruları hazırladık, sonra farklı platformlardan (Twitter, Ekşi Sözlük, İtü Sözlük vs.) soruları olan varsa sorsun istedik. Sonrasında soruları çevirmeye koyulduk. Sonra NCM soruları cevapladı, sorular bize geldi ve çevirileri bitirdik.

Yorulduk mu? Çook. Değer mi? Çook.


Komşudan güzel dostlar edindik. Buradan NCM'ye bir kez daha teşekkürlerimizi sunmak istiyoruz. Yeni albüm telaşları içerisinde bizlere değerli zamanlarını ayırdılar. Lafı açılmışken Sonbahar'da Türkiye'ye de geleceklerinin müjdesini verdiler. Yeni albümleri olan Mets ve kendilerini şimdiden dört gözle  beklemeye koyulduk.


"Roll" dergisini bilirsiniz. Röportaj çevirileriyle ünlü bir dergidir. Bire bir çeviri yapmazlardı. Daha samimi bir çevirileri vardı, gerektiğinde Türkçe atasözü kullanırlardı, gerektiğinde ise sokak jargonunu kullanırlardı. Elimizden geldiğince samimi bir çeviri yapmaya çalıştık, umarım becerebilmişizdir. Eğer bir eksiğimiz varsa da, şimdiden affola.

Mini Hatırlatma: İlk üç soru farklı sosyal platformlar vasıtasıyla bizlere ulaşmıştı. Son 6 soru bizden:).

Bir Baba Indie

***


Bir Baba Indie: NCM gerçekten kusursuz bir sounda sahip. Hatta NCM için dinlediğim en underrated gruplardan birisi bile diyebilirim. Bu durum, sizi NCM’nin geleceği hakkında umutsuzluğa sürükledi mi?

No Clear Mind: “Dream is Destiny” i çıkardığımız zamanlarda gerçekten çok zorlanmıştık. Şöyle ki; grupta o zamanlar işler pek istediğimiz gibi gitmiyordu. Ancak müziğimize ilgi duyan kişilerle, yaptığımız işleri de paylaşmak istiyorduk. Böylelikle yaptığımız işler boşa da gitmeyecekti. Bu sebeple albümün adı da “Rough Takes” oldu. Çünkü albüm ortaya döküldüğünde, henüz tamamlanmamıştı.

İlk albümün ortaya çıkışı, bizim için gerçek anlamda bir ödül oldu. Sonuçta arkamızda hiçbir plak şirketi ya da kurum yoktu. Tamamen doğal gelişen bir sürecin sonunda insanlar yaptığımız işleri sahiplendi. Şuna getirmek istiyorum, insanların bizi ya da yaptığımız işi gerçekten sahiplenmesi, bizi grup hakkında “underrated” düşünmeye hiç itmedi. Kim bilir, belki daha fazlasını bile erişebilirdik.


BBI: İlk albümünüzü birçok sefer dinledim. Gerçekten güzel bir başlangıçtı. Ancak ne zaman ilk albümünüzü dinlesem, bazı şarkılarınızın (Dream is Destiny, Static, One ve Nuclear Mind) Post Rock ‘a daha yakın olduğunu, bazı şarkılarınızın ise daha deneysel olduğunu hissettim. Örnek vermek verekirse, Dream is Destiny, God is an Astronaut ve Explosions in the Sky gruplarına oldukça yakın bir sounda sahip. No Clear Mind üyeleri kişisel olarak müziğiniz hakkında ne düşünüyor? Hangi grupların ya da müzisyenlerin müziğinizde etkisinin olduğunu düşünüyorsunuz?

NCM: Grup olarak farklı sound ve tarzları denemeye -deneyimlemeye- her zaman açığız aslında. Bu gibi denemelerin bizi müzikal anlamda ifade ettiğini de düşünüyoruz. Melodilere ve onların yarattığı duygulara inancımız ile şimdiye kadar yaptığımız çoğu şeyin bir bütünlük oluşturduğunu düşünüyoruz. Melodi her şeyin başı sonuçta, tüm kompozisyonlarımızın başlangıç noktası ortaya çıkardığımız melodi. Yeni albümümüzde post-rock yorumumuz üzerine yoğunlaştık diyebiliriz. Ancak stüdyo sürecinde ambient, folk ya da pop da takıldık. Bahtımıza o an ne geldiyse artık. İkinci albümüzde elektronik tınılardan biraz daha uzak durmaya çalıştık, biraz canlı soundumuza ve biraz da kendi müzikal anlatılarımıza yoğunlaştık. Kim bilir, belki gelecek albümde tekrardan elektronik tınılara geri dönüş yaparız. Kimlerden etkilendiğiniz sorusuna gelecek olursak; ilk bakışta Manos Hadjidakis, Grizzly Bear, Radiohead, Pink Floyd, Caribou bizleri müzikal anlamda etkileyen sanatçı ve grup ve sanatçıların arasında yer alıyor.


BBI: Soundunuzu ne şekillendirdi? No Clear Mind’ın hikâyesi nedir? (Bu soruyu soran arkadaş, aynı zamanda müziğinizin eski Türk film müziklerini andırdığını belirtti. Biz bu şarkıyı dinlemenizi özellikle öneriyoruz.)

NCM: NCM için hikaye Chania/Crete’de başladı diyebiliriz. Grup şu anki mevcut kadrosuna erişene kadar birçok defa değişiklik yaşadı. Birçok arkadaşımız gruba katıldı, sonrasında gruptan ayrılmak zorunda kaldı. Biraz zor olsa da, gerek sound olsun gerekse grup elemanlarımız açısından bir stabilite edinebildik. Son yıllarda Yunanistan ve dışında pek çok performansa imza attık. Mevcut soundumuza ulaşabilmek için, birçok elektronik unsuru ve enstrümanı, canlı performanslarımıza da uygulayabileceğimiz bir şekilde denemeye koyulduk. Daha önceden bahsettiğimiz gibi, hangi müzik janrına yakın durursak duralım, önemli olan kompozisyonuna başladığımız ana melodi. Bizim müziğimiz ve eski Türk filmleri arasındaki kurduğunuz benzerlik üzerine değinecek olursak, müziğimizde büyük etkisinin olduğunu düşündüğümüz ve hayranı olduğumuz Yunan Besteci Manos Hadjidakis’in de 50’ler, 60’lar ve 70’lerde de birçok Yunan filmi için şarkılar kaydettiğini görebiliriz. Bu durum bir rastlantı olmasa gerek. Türk ve Yunan kültürleri arasındaki benzerlikler göz önüne alındığında, bahsedilen müzikal formlar içerisinde gizli bir bağ olduğundan da bahsedebiliriz. Hadjiadakis Asya’dan Yunanistan’a göçen müzisyenlerin derin etkileriyle oluşan 1920’ler ve 1930’lar Yunan halk müziği hakkında önemli çalışmalarda bulunmuştur. Elbette, tüm bu etkiler bizim müziğimizde var mı yok mu bilemeyiz ama iki kültürün arasındaki müzikal ortak noktalarının bulunması açısından önemli noktalar olduğu düşünebiliriz. Bu arada dinlememizi önerdiğiniz Türk Filmi şarkısı oldukça güzel ve bize de Dream is Destiny melodisini andırdı.


BBI: Gördüğümüz kadarıyla Chania oldukça güzel bir yer. Biz Chania’da hiç bulunmamıza rağmen müziğinizde orayı hissedebiliyoruz. Hatta Chania’nın müziğinizde ciddi etkileri olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda bize katılıyor musunuz? NCM için Chania bir adadan ötesi mi?

NCM: Crete, kendinizi hissedebileceğiniz oldukça özel bir yer. Her şeyden önce hayat standardının oldukça yüksek olduğu, büyük şehirlerde yaşamamıza rağmen sürekli kendimizi Crete’ye dönerken bulduğumuz bir yer. Birçok şarkımızı bu şehirde yaptık. Crete’den bize kalan çoğu anımız halen yaptığımız çoğu işte bize birer hediye olarak geri dönüyor kuşkusuz.


BBI: Bu soruda Lefteris bize ilham kaynağı oldu. Lefter Küçükandonyadis hakkında ne düşüyorsunuz? Lefter, Türk futbolunun önemli efsanelerinden biridir. Kendisi maalesef 4 ay öncesinde hayata gözlerini yumdu. Kendisinin ölümünden sonra, ben ve aynı grupta müzik yaptığımız bir arkadaşım, birbirimizden habersiz Lefter hakkında birer şarkı besteledik. Aslına bakarsanız demek istediğim şu; bazı durumlarda, sosyal durumlar sanatçı yaratıcılığı üzerinde ciddi etkilere sahip olabiliyor. Bu bağlamda, müziğinizin derin konu başlıkları nelerdir? Bu gibi derin konular sizleri kısıtlar mı yoksa tam tersi olarak size geniş bir alan mı sağlar?

NCM: Yunanistan’da işler pek yolunda gitmemeye başladığından bu yana, bizim de olaylara bakış açımız ve kendimizi ifade şeklimiz değişmeye başladı. Artık çevremizde olan bitenle daha fazla haşır neşir olmaya başladık. Oysa öncesinde bu durum daha çok kendi içsel konularımızla ilgiliydi. Ama halen neyin yüzeysel neyin derin konular olduğuna dair net cevapların var olduğunu gerçekten düşünmüyoruz. Müziğin, bir sanat biçimi olarak, bazı spesifik konulara yoğunlaşmasına gerekte yoktur aslında. Müzik kişinin kendi evrenindeki durumların sonucunda da ortaya çıkabilir ya da kişi çevresindeki sosyal konuları ele alarak da bir şeyler ortaya koyabilir. Sosyal konuların elbette ki yaratıcılık üzerinde etkisi bulunmaktadır ancak yaratıcılık farklı durumlarla da ortaya çıkabilir. Biri bir konu hakkında konuşurken, diğer bir kişi hiçbir konu hakkında konuşmak istemeyebilir ancak bu da bir konudur en nihayetinde.



BBI: 70’lerin anolog ve 2000’lerin dijital müziği hakkında düşünceleriniz nelerdir? NCM için hangisi daha önemlidir? 70’lerin ve 2000’lerin müziği arasında sizce hissi olarak bir fark var mı? 70’lerde NCM var olsaydı, sound’unuz sizce nasıl olurdu?

NCM: Müziği anlık olarak ifade edemeyiz sanırım, müzik sürekli devam eden bir gelişimin sonucudur. Müzikte yeni, geçmişte yapılan birikim ve gelişimlerin sonucunda ortaya çıkmıştır kuşkusuz. Müzisyenlerin kullandığı dijital unsurlar dinleyicinin ne hissedeceğini belirliyor sonuçta. Özellikle son dönemlerde dijital, müzikte var olan kısıtlamaları da ortadan kaldırdı. Bu sebeple, dijitalin önem kazandığı bu döneme, geçmişten pekte farklı bakmıyoruz. En nihayetinde, İş yine müzisyene düşüyor. Şu an yaptığımız müzik 70’lerde kulağa, olsa olsa yine “post rock” gibi gelirdi.


BBI: Yunanistan’da yaşanan ekonomik kriz siz ve diğer müzisyenleri nasıl etkiledi? Ekonomik problemler müzikal yaratıcılığınız önünde bir engel olabilir mi? Bu konuyu “Yunanistan’da müzik yapma” durumu ile bağdaştırabilir misiniz? (Konser gelirleri, enstrüman harcamaları, kişisel giderler vs. )

NCM: Tam aksini düşünüyoruz sanırım. Bizce ekonomik durumlar yaratıcılığın önünde bir engel oluşturmuyor. Yunanistan’da tüm bu olanlar bir uyanışa da sebebiyet veriyor. Bu noktada, müzik kendimizi anlatma, bizim dışımızda yaşananlar ve bizim aramızda bir balans noktası bulmamıza da yardım sağlıyor. Yaşam her geçen gün daha da zorlaşırken, insanların gündelik ya da genel geçer tüketim alışkanlarından vazgeçerken, insanlar hayatları için daha anlamlı olabilecek şeylere bakıyor. Özellikle son yıllarda Yunanistan’da müzikal anlamda oldukça iyi işler ortaya çıktı.


BBI: Canlı performanslar sırasında görsel imaj kullanımı hakkında ne düşünüyorsunuz? No Clear Mind canlı performanslarında görselleri nasıl kullanıyor? Bu konuda herhangi bir seçim kriteriniz var mı?

NCM: Açıkçası canlı performanslarımız için görsellerin bir gereklilik olduğunu düşünmüyoruz. Bizim performans sırasında tüm derdimiz, seyircinin bizim hikâyemizi hissetmesini sağlamak. Görseller bu etkiyi -deneyimi- yaratmak için güçlü bir araç olduğu kadar, bazen bu etkiyi azaltmak için de güçlü bir araç haline dönüşebiliyor. Örnek vermek gerekirse, duyguları harekete geçirebilecek sağlam bir görsel, tamamen müziğin önüne geçebilir. Zaten genellikle bu işi pek becerdiğimiz de söylenemez. Bu zamana kadar müzik ve görselleri bir arada kullanmakta zorlandık. Bu sebeple müzik ve görsellerin birbirini tamamlamasının gerektiğini düşünüyoruz. Aslına bakarsanız, bazen doğru bir ışık ya da mekân çoğu şeyin önüne geçebilir.


BBI: İlk albüm sonrasında dinleyicilerinizin tepkileri nasıldı? Bu tepkiler ikinci albümünüzün oluşum sürecinde sizleri etkiledi mi?

NCM: Aslına bakarsanız, ilk albüm çıktığında çoğu kişinin bizler hakkında pek bir fikri yoktu. O dönemde biz sadece albümün linkini ücretsiz olarak insanlarla paylaşmıştık. Sağolsun, insanlar da albümü indirmişler. İlk albümümüzün edinilmesi doğal olarak biraz sessiz ve biraz da yavaşça gerçekleşti.

Albümün beğenilmesi, bizim için büyük bir sürpriz oldu. Valla, bu kadarını biz de beklemiyorduk. Albümün beğeni kazanması bizim için tarifi imkânsız bir duyguydu. O süreçte kendimizi gerçekten çok iyi ve güçlü hissetmiştik.

Aslına bakarsanız; ilk albüm “popülerleşmeye” başladığında, biz ikinci albüm üzerine çalışmaya başlamıştık bile. “Rough Takes” için gelen olumlu tepkiler, hem yeni albüm için beklentilerin artmasına hem de bizim ikinci albüm üzerine çıtayı biraz daha yükseltmemize sebebiyet verdi. Bu durum bize biraz da tarifi zor bir ivme kazandırdı. Sonuç olarak, yeni albümde elimizden gelenin de fazlasını en iyi şekilde yapmaya çalıştık.



***

English

Q1- I think that NCM is still the most underrated band that I have never listened before. They have really a perfect sound. Is it pushed to you despair for the future of NCM after the debut album?

A1- The time we released "Dream is destiny" was No Clear Mind's most difficult period. The album was released because, at the time, we thought the band was going nowhere yet still wanted to at least share the music we created with everyone who would be interested, so it wouldn't go to waste. That's why the album was called "rough takes", because it wasn't complete when we made it public.
But ever since the album came out it's been really rewarding for us. We could have achieved a lot more, but we certainly don't feel underrated. So many people have embraced what we did, even if it was in such a rough form, and all that happened naturally, without any labels and corporations behind us, which is even more promising for the future.


Q2- I have listened many times your debut album. It was really a perfect debut. But whenever I listened it, I felt that some of your songs ( dream is destiny, static, one and nuclear mind) are more close to post rock “structure” and some of them are more open to experimental approaches. For instance, when I listen to “Dream is destiny”, I think that it has a close sound to “God is an Astronaut, Explosions in the sky” . I really wonder “what No Clear Mind members personally think about the No Clear Mind sound?” Which bands or musicians have influence on your music or inspiration?

A2- We are always very open in experimenting with different sounds and styles, we consider them as tools in our disposal in order to express ourselves. Whatever we've done so far holds together by our belief in certain kind of melodies and the feelings they can create. Melody is the starting point of all our compositions. In our second album 'Mets' we've worked further more in our interpretation of post rock but at the same time in the studio we play around with pop, folk, ambient, whatever comes out naturally. We just decided to leave electronics behind for a while and focus on our expressiveness and live sound. Maybe the next album will be electronic again, who knows? We are influenced by a lot of artists, if we had to name a few it would be Manos Hadjidakis, Grizzly Bear, Radiohead, Pink Floyd, Caribou.


Q3- What did shape your sound? What is the story of NCM? (This guy also thinks that your sound is so similar to soundtracks of old Turkish movies. Especially we recommend you to listen this song.)

A3- The formation of NCM started at the city of Chania in Crete. We have been through many changes, especially on people coming and going in the band. We finally manage to create a stability on members and on our sound. The last years we live and work in Athens doing live gigs all over Greece and abroad. Concerning our sound we have started experimenting with loads of electronic sounds and physical instruments working in parallel as a full band in order to create a set that would be appropriate for our live appearances. As it is already mentioned in any kind of music genre that we chose to work with, melody was always the starting point of our compositions. Talking about the similarities between our music and soundtracks of old Turkish movies I can assume why it might be true. We admire the music of a Greek composer Manos Hadjidakis a thing that is depicted in our music. The particular composer recorded many soundtracks for Greek films around 50's, 60's and 70's. Considering the similarities between Turkish and Greek culture there must be an underground connection in the way music forms are expressed. Speaking about Hadjidakis, he made a very serious study on the folklore Greek music of the 20's and 30's that was created from migrated musicians from Asia minor to greece. Of course we cannot say that all the above are present in our music but we can assume that it might be the reason for this music connection. "The song of the Turkish old film is really nice and it is also reminds as the taste of the melody of dream is destiny .."


Q4- Chania is an excellent place as far as we are concerned. We can feel Chania in your sound, even though we haven’t been in Chania. We emotively thought that Chania has a great effect on your sound, do you agree with that? Is Chania beyond an island for No Clear Mind?

A4- Crete is a very special place that just makes you feel like a human being ought to.
It has this amazing quality of life, that we always find ourselves coming back too, even though we all now live in the big cities. A lot of songs where conceived in Crete and the openness and memories most of us carry from Crete are always present in what we do.


Q5- This question is inspired by Lefteris. What do you think about Lefter Kucukandonyadis? He is a big football legend for Turkish football ( Lefter was one of the important figures in Fenerbahçe football team and unfortunately, he was died 4 months ago). After his death, I and my friend from our band, is called kaku.revolution, made two different compositions uninformed to each other. Actually, what we emphasize that social conditions sometimes has unintentionally a great affect on creativity that an artist has. In this context, what are the deep subjects of your sound? Deep subjects create an extensive area or restirictions for NCM?


A5- When things started getting bad in Greece our way of thinking and expression started changing. We wanted to speak more about what was going on around us. Before that, we introspected more on what was going on inside us. But there really are no rules as to what can be considered deep and what superficial. Music as an art form is not obligatory to focus on anything specific, as it can just exist in it's own universe or it can also address the social issues of it's time. Social conditions do indeed have an impact on creativity but this creativity can go either way, one would like to talk about the issue and another person would like to talk about anything else but the issue.


Q6- What do you think about 70’s analog music and 2000’s digital music? Which one is more important for NCM’s sound? Do you think that is there any emotively difference between 70’s and 2000’s music? If NCM appears on 70’s, how was your sound like?

A6- Music is not something you can examine momentarily. It is a continuous flow and whatever comes next is always made out of things that were before. The ways someone uses digital, determine what the listener will feel, especially now that digital has greatly overcome the restrictions it used to have, we see no reason to look differently this era from the other. It all comes down to the musicians. As for us, we kind of think that the music we play right now is post-rock as it would sound if it was "conceived" in the 70's.


Q7- How the current economic crises affect you and other musicians in Greece? Is this an obstacle for your musical creativity? Could you combine this matter with "making music in Greece"? (Income from concert, instruments expenses, personal expenditures etc...)

A7- The economic situation is not an obstacle for creativity, quite the contrary. All that is happening is an awakening and music helps us express and find balance this unrest. As things are becoming more and more difficult, people cast away their mainstream consumer habits and look out for something more meaningful. We've seen very good music coming out these years in Greece, making a living out of music has become almost impossible though.


Q8- What do you think about the visual images use in live performances? How No Clear Mind use visual images in live performances? Do you have any purposive criteria for selecting the visual images?

A8- We don't consider visuals a necessity in our live performances. We primarily expect from ourselves to perform in such a way that the audience will feel what we're trying to express. Visuals can enhance this experience but can might as well mess it up, as vision is such a strong sensation that is sometimes works against the sound. Whenever we've used visuals we try hard to blend them in with music in a way that they don't distract you, so that picture and sound complement each other. Sometimes the proper light and location is all it takes.


Q9- How were the fan reactions after the debut album? Did these reactions affect your second album arranging process?

A9- The truth is, not a lot of people knew us when the album came out, this happened slowly and silently, almost naturally. All we ever did was to share a link so people can freely download it and that's it.
When we realized that a lot of people liked our music, we felt great awe, a feeling so strong we can't easily describe it, that took us by surprise.

We where already working on the second album and what happened was to raise the bars and expectations, to try and do our best and then even more, it gave us an amazing momentum to work really hard and complete the album in the best way we could.



4 Ağustos 2012 Cumartesi

YENİ | Grizzly Bear - "Yet Again"


Geçtiğimiz ay, yeni çıkaracağı albüm Shields'in ismi ve albüm kapağını açıklayarak ortalığı biraz daha ısıtan Grizzly Bear, 18 Eylül de çıkartacağı albümünden bir parça daha paylaştı!

Yeni albümden paylaşılan 2. parça: "Yet Again" 

Geçtiğimiz ay yayımlanan Sleeping Ute'yi hatırlamak isteyenler ise buradan buyursunlar.


Yeni festivalimiz: "Eksen On Fair"


Radyo Eksen, geçtiğimiz yıllarda düzenlediği tek konserlerin ardından bu sefer tek günlük bir festival için kolları sıvadı. 

15 Eylül 2012 Cumartesi günü Maçka Küçükçiftlik Park’ta düzenlenecek olan bu yeni festivalimizde; Bombay Bicycle Club, Space ve The Stranglers gibi isimlerin yanı sıra Radyo Eksen Dj'leri ile birlikte Belle & Sebastian, The Libertines davulcusu Gary Powell ve Babyshambles'ın davulcusu Adam Ficek projesi olan London Guns da Dj Setlerini dinleyebileceğiz.

Tek günlük festivalin bilet fiyatları ise şu şekilde;

Vip: 140.00 TL
Tam: 87.50 TL 
Öğrenci: 67.50 TL



3 Ağustos 2012 Cuma

sun.day.sky festivali de iptal edildi!

Kan kaybetmeye devam ediyoruz!

One Love Festival'da yaşanan krizin ardından aynı mekanda her sene gerçekleşen sun.day.sky Festivali de bu sene iptal edildi.

 Her sene santralistanbul'da gerçekleşen festivalin organizatörleri ise şöyle bir açıklama yaptı;

"Bu seneki sun.day.sky için mekan arayışımız sonuçsuz kaldı. Daha fazla zorlamayalım dedik. Malum sun.day.sky keyifle yapıldığında güzel, zorlamaya gelmez. Bu seneyi pas geçelim; tazelenir, seneye daha keyiflisini yaparız dedik.


seneye görüşmek üzere... bizi özleyin..."

sundaysky.net

Bu arada İKSV yetkililerinin de, santralistanbul'da yapılacak Stevie Wonder ve Feist konserlerinin Maçka Küçükçiftlik Park’a aldığını hatırlatalım.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Sigur Rós Kısa Film Yarışması'na katılmak isteyen?

Kim Sigur Rós'un Valtari albümünde bulunan parçalardan biri için kısa bir film çekmek ister? 

Evet, Sigur Rós Mayıs ayı içerisinde çıkardığı yeni albümü Valtari'de bulunan parçalardan biri için film yapımcılarını orijinal bir video hazırlamaya davet ediyor. Kazanan 5000 doların yanı sıra The Valtari Mystery Film Experiment'ın da bir parçası olacak. 

Proje hakkında daha detaylı bilgi almak için ise aşağıdaki linkten faydalanabilirsiniz.