İşte bu tip, nasıl meşhur olunmadığına akıl fikir erdiremediğiniz gruplardan bir tanesi de Thirteen Senses. Thirteen Senses için en iyi kategorizasyonu bir Eksi Sözlük klişesi olan, ''Gay depresif ibne british pop'' olarak adlandirabiliriz. Homofobik sıfatları çıkarırsak, ''depresif, british, indie'', Thirteen Senses'i tanımlayan sıfatlardir kanımca..
Muse vari vokaller, yeterince kırılgan sözler ve depresif notalar... Ki Thirteen Senses depresif olmaktan gocunmayan, çoğu röportajında dünyanın yaşanmayacak bir yer olduğunu, dolayısıyla böyle kırılgan müzik yapmalarının son derece doğal olduğunu belirtmekten çekinmiyorlar.
Shamrain'in solistini kaybettiği ve melankolik bir grup aradiğim şu günlerde Thirteen Senses benim için doğru adres oldu. En azından Shamrain'in yokluğunu bir nebze de olsa giderebilen Thirteen Senses'i uğurluyoruz ve blog takipçilerine ilk albüme yoğunlaşmalarını öneriyoruz...
ilk kez grey's anatomy'de duydum. contact ve the invitation albümleri var bende. başka da var mı bilmiyorum ama ikisi de pek güzel. do no wrong, into the fire favorilerim
YanıtlaSilAeon Spoke(dinlemediysen) da dinlemelisin o zaman, çok andırıyorlar:)
YanıtlaSilmmm çok leziz bir albüm above the buried cry'ı dinledim. Teşekkür ederim. Bu şarkılar da beni The Devlins'e götürdü. Waiting ve World Outside.
YanıtlaSilingilizin adnan şensesi..
YanıtlaSil