Daha önceden örneğini Audioslave, Gorillaz gibi gruplarda da gördüğümüz bu ''supergroup'' kavramına, Beatles gitaristi George Harrison'ın oğlu Dhani Harrison, Ben Harper ve Joseph Artur'un Fistful of Mercy ismi altında bir araya gelmesiyle bir kez daha şahit oluyoruz.
Devamlılığı ne kadar olur bilinmez ama grup kendi adlarını taşıyan ilk şarkılarına birde şöyle bir klip çekmiş.
Şu an ''Hangi grupları canlı izlemek istersin?'' diye sorsalar, Last Fm istatistiklerine göre son 6 ayda en çok dinlediğim grup olan Midlake'i kafadan ilk 3'te sayarım.
Ve işte eve girip, interneti açmamla birlikte ''Turkey and Finland just added to the November dates!'' tweetiyle öğrenmiş olduğum bu konser, belkide yılın konser haberi oldu benim için.
22-23 Kasım tarihlerinde olacak olan konserin mekanı da İKSV Salon olarak gözüküyor. Ayrıca aslanlar gibi yazmışlar sitelerine de... http://midlake.net/blog/?page_id=3
Kendisi Anneke Van Giersbergen, Alanis Morisette, Fiona Apple gibi ''melek sesli hatun vokaller'' familyasının Norveç şubesini temsil eden tipik bir İskandinav hatundur.
76 yılında Norveç'te gözlerini açan bu abla, 2001'den beridir de bir diğer cennet ülke İsveç'te ikamet etmekte. (Ertem Şener tarzı gereksiz bilgi veren yazar modelinden seçkiler okuyorsunuz.)
O değil de nice farklı hallerde gördüğümüz Big In Japan'in şu halini duymaktan cidden mutluluk duydum şarkıyı ilk dinlediğimde. Nerede Guano Apes versiyonu, nerede bu ''ruh titreten'' hali...
19 Ağustos 2009 gecesi ilk şu yazıyla ''Bizde bi blog açalım abi, karılar kızlar falan...'' mantalitesiyle açılmış olan Bir Baba Indie, (Şaka canım şaka, bizimkisi gönül işi sadece...) dün itibariyle 1. yaşını doldurmuştur. Biz de bu olayın haklı gururunu yaşamaktayızdır haliyle...
Hediyesini önceden vermiş olduğumuz için, yaş günü zımbırtılarıyla bizi fazla da sıkıntıya sokmadı Baba ilk senesinde. Zaten bir ay kadar önce da tüm scripti değiştirmiş olmamızdan dolayı alacaklıyız hatta Baba'dan. Alayım 20 teele domain parası...
Dredg 5. stüdyo albümlerinin hazırlıklarına Eylül ayında başlıyormuş. Albümün prodüktörü -ecnebi anlamdaki prodüktör oluyor- Dan the Automator adlı müzisyen olacakmış. Nedir, necidir bu adam diye baktığımda adam Gorillaz'ın prodüktörü ve aynı zamanda yeni nesil hip hop'cıların önde gidenlerindenmiş. Enteresan bir ortaklık olsa gerek. Prodüktörün yaptığı işler referansı olarak kabul edersek, elbette dredg'e farklı bir kimya katacaktır. Ancak bu nasıl bir kimya olur, nasıl bir şey ortaya çıkar açıkçası tam kestiremiyorum. Gerçi bunu dredg de bilmiyordur. Şarkıları yeni yazmaya başlamışlar.
Son albümlerinden sonra, yeni albüm çok erken bir zamanda çıkıyor. Açıkçası bu kadar erken bir albüm beklemiyordum. Progresif cephesinde Tool ve A Perfect Circle'a yoğunlaşmışken, dredg'ten albüm haberi benim hem şaşırttı hem de bir o kadar sevindirdi.
İlk olarak 1994 yılında faaliyete başlayan grup, 2009 yılında dağılma kararı almıştı. Ancak çok uzun sürmeyen bu dağılma kararı 2010 yılına girilmesiyle son buldu ve tekrardan Skunk Anansie adıyla toparlanıp yeni şarkılar için girişimlere başlandı.
13 Eylül 2010 yılında dördüncü stüdyo albümleri Wonderlustre'ı yayımlayacağını açıklayan grup, bu yeni albüm öncesinde My Ugly Boy ismindeki yeni single'ını yayınlamaktan da geri kalmadı.
1- Gavur İmam İsyanı 2- Hiçbir Yerin Şarkısı 3- Beton Millet Sakarya adlı 3 adet parçayla, Şu Anda! Şimdi!'den sonra arayı yine fazla açmadılar ve yeni bildirilerini dağıtmış oldular.
''Madem adamlar yapmış böyle bi güzellik, dibine kadar kullanmak lazım'' diyerekten, Grooveshark sayesinde artık klasik bir blog uygulaması haline gelmiş olan ''Haftanın Şarkısı'' olayının ''Bir Baba Indie'' şekliyle beraberiz.
Biliyorum bazen ''Indie'' olayının ucunu kaçırabiliyoruz. Alakasız isimleri söyleyebiliyoruz, yazabiliyoruz, çizebiliyoruz ya da yazmak isteyip, yazmıyoruz, içimizde patlatıyoruz. Sonuç olarak kalıp adamı değiliz agadaş, orada ''Bir Baba Indie'' yazsa da müzik müziktir! Diğ mi? Neyse, bu mübarek ramazan ayının da coşkusuyla ''zaten önemli olan da niyettir!'' diyerek kıvırmaya çalışmaktan mutluluk duyuyorum.
Konu başlığına dönecek olursak; müzik dosyamın içerisinde ''Karışık'' başlıklı bir klasörüm vardır. Burası hiçbir tarza bağlı olmayan, klasik müzikten, black metale kadar her türlü birbirinden alakasız parçaların bulunduğu, sağdan soldan tek tek gelen, seçilmiş parçalardan oluşan bir yerdir. Ne zaman atıldığı bilinmeyen bir yığın, birbirinden güzel parça... Ara ara kafaya eser, klasörü açar bakarım. Sonuç olarak da, ''Kim koydu la bunu buraya?'', ''Oha süpermiş lan bu'', ''Kim ki bunu söyleyen?'' şeklinde gayet birbirinden kibar tepkiler veririm.
İşte onlardan biri de eski bir İspanyol şarkısı olan Negra Sombra! Başrolünde Javier Bardem'in de rol aldığı Mar Adentro isimli filmin soundtracki olarak da kullanılan bu şarkının Luz Casal tarafından yorumlanmış hali ''haftanın şarkısı'' olarak ana sayfadaki yerini alıyor bu hafta. Pedro Almadovar'ın da bir çok filminde sesini işitebileceğiniz Luz abla için ne kadar klişe laflar kullansak azdır. O yüzden lafı daha fazla dolandırmamak gerektiğine inanıyorum. Yanlış mıyım?
Uzun zamandır yeni keşfedilen indie grupları hakkında bir şey yazmıyorduk. Bu uzun arada yeni keşfedilen epeyce yeni grubum oldu. Bu nadide gruplardan bir tanesi de Young Heretics adlı, iki kişiden-kardeşte olabilirler- oluşan nadide indie grubudur.
Indie dinleyicilerinin derdi yapılan müziğin çok mıy mıy olmasıdır. Belli bir noktadan sonra çoğu indie grubunun birbirinin tekrarı işleri yaptığını görürsünüz. Sıkılırsınız, bayarsınız. Hatta abartıp vokaller dahi birbirine benzer. Üzülürüz biz dinleyiciler...
İşte bu tekrar içerisinde, arada farklı iş yapanlar ya gerçekten çok iyi iş yapıyolar ya da çölde vaha Ronaldinho misali bana inanılmaz geliyor.
Young Heretics bence ilk şıkka dahil olan bir grup. Yaptıkları iş hem farklı hem de güzel. Bir şeylerin tekrarı değil. Kendilerince indie sınırlarını da olabildiğince genişletmişler ve hatta yer yer post-punk' a da kaymışlar. Indie'nin karakteristiği olan mıy mıy'lık yok yaptıkları işlerde.
Metronom almış başını gitmiş, şarkılar sert olmasa bile klavye desteğiyle sert bir alt yapıya bürünmüş. Bazı şarkılarda melankolinin dibine vurmuş. Agresifler. Farklılar işte. Daha hangi kelimeyle anlatayım.
Dinlemeniz önerilir. Şöyle de bir blogları var bu güzel sevgililerin ya da kardeşlerin.
İlk olarak 2005 yılına denk gelen I am a Bird Now ile ortalığı hafif hafif titretip, ardından da 2007'nin sıcak bir Temmuz ayında İstanbul Jazz Festivali kapsamında ülkemize gelerek hatrı sayılır bir takipçiye ulaşan (en azından öyle olduğu sanılan) Antony and the Johnsons'dan yepyeni bir albüm hatta albümler geliyor!
30 Ağustos tarihinde Thank You For Your Love adındaki EP albümü yayımlayacak olan grup hemen akabinde ise 11 Ekim'de Swanlights ismindeki 11 parçalık albümünü yayımlayacak.
Öncelikle çıkacak olan mini albümün merakları kabartan bir diğer yönü ise John Lennon'dan Imagine'i (Dinlemeden dahi A Perfect Circle ayrıdır tabi. Yaşasın peşin hüküm!) ve Bob Dylan'dan Pressing On'un tekrardan yorumlanmış olmasıdır.
Sonuç olarak, her şekilde yine kendilerini dinletecek işler yapmaya devam ediyor aslan parçaları. Ayrıca şarkılar ile ilgili daha detaylı bilgilere şuradan ulaşmanız da mümkündür sevgili blok sakinleri...