28 Şubat 2013 Perşembe

Sapan'dan yeni EP: "Tundra"

2012 yılı Miller Music Factory 1.si ve Be The Band 2.si olan, yerli sahnenin sevdiğimiz gruplarından Sapan, "Gökyüzünde Yeryüzü" sonrasında yeni bir EP albümle daha karşımızda.

3 şarkıdan oluşan Tundra isimli kısa albüm, ilk EP'nin aksine bu sefer İngilizce parçalardan oluşuyor ve naçizane olarak, bundan sonra gelecek olan olası bir albüm çalışmasının yine İngilizce parçalardan oluşması gerektiği fikrimi de oldukça güçlendiriyor.

Kendini fazlasıyla dinletebilen yapılara sahip 3 parçanın içinden Coldwave ve Clouds'a ayrı bir parantez açıyor, sizleri "Tundra" ile baş başa bırakıyorum;

http://sapan.info



Konser: Kerem Görsev Therapy Project & CRR Senfoni Orkestrası



Kerem Görsev Trio'yu daha önce 8 Kasım'daki Fulya Sanat Merkezindeki konserinde izlemiştik ve bayılmıştık. O konserde 2013 yılında senfoni orkestrasıyla CRR'deki konserin haberini vermişti. O gün o konser haberiyle heyecanlanıp, beklemeye başlamıştık. Zira konser beklerken turne çıktı. 

2 Mart Cumartesi akşamı, Kerem Görsev Therapy Project ve CRR Senfoni Orkestrası ile birlikte bizlerle buluşacak. Kerem Görsev'e bu konserde Ferit Odman (Davul), Kağan Yıldız (Kontrbas), Ernie Watts (Saksafon) ve Alan Broadbent'in orkestra şefliğinde CRR senfoni orkestrası eşlik ediyor. 

Turnenin diğer konserleri ve tarihleri ise şöyle;


  • 04 Mart - Pazartesi / İzmir Jazz Festivali AASSM Salonu
  • 07 Mart - Perşembe / Ankara Jazz Festivali MEB Sura Salonu
  • 10 Mart - Pazar / Kanyon AVM

Bileti için | Biletix


NTVRadyo - Benim N'lerim - Kerem Görsev / 29 Nisan 2012 Program Kayıtları






Kerem Görsev ile ilgili diğer yazılar:

Kerem Görsev Trio - 8 Kasım Fulya Sanat Merkezi Konseri
Samatya Zil ve Caz Festivali (2011)
21 Haziran "Dünya Müzik Günü"

* * *

27 Şubat 2013 Çarşamba

"Blur" Efes Pilsen One Love Festival 12'de


Efes Pilsen One Love Festival 12 için ilk haber geldi. Son güncel bilgiler şöyle;

  • Festivalin tarihleri 20-21-22 Haziran olarak belirlendi.
  • Konser için açıklanan ilk isim Blur.
Geçen seneki problemli festivalin ardından bu seneki festival için yer bilgisi henüz paylaşılmadı. Santralistanbul olma ihtimali yaşanan olaylardan dolayı zayıf. Bir duyum almadık ama Pozitif'in geçmiş etkinliklerini göz önüne alırsak festival tahminen Küçükçiftlik Park'ta olacaktır. Tabi bu sadece bir tahmin.


Geçen sene devlet ve mahalle baskısıyla Efes yazılarının üzeri festivalden önce kapatılmış, alkollü içki satışı yasaklanmış ve konser programları ezan saatine göre tekrar düzenlenmişti. Bu baskı sonucu bir çok tepki doğmuştu. Bu sene için yapılan ilk duyuruda Efes ibaresinin olması festivalin bir yıl aradan sonra eskisi gibi devam edeceğini gösteriyor. 

Festivale ilişkin detaylar belli oldukça paylaşacağız. Şimdilik Blur heyecanı ile beklemeye geçelim. 

Geçen sene neler olmuştu?

***

26 Şubat 2013 Salı

1 Bilet 1 Umut



8 yıldır lösemi ile mücadele eden Zehra için Mojo Live Music Club'ta, 31 MART günü önemli bir etkinlik gerçekleştirilecek.

Sık sık dile getirdiğimiz bir şey var. Müzik sadece eğlence için değildir. Müzik çoğu insan için cuma ve cumartesi akşamları iş stresinden, şu sebepten, bu sebepten kurtulmak için, içinde kayboldu bir araç gibi algılanıyor. Öyle bir şey yok! Neyse o konu başka. Önemli olan bu organizasyon ile Zehra için bir şeyler yapabilmek; hemde müzik ile!

Etkinlikte yer alan gruplar şu şekilde;

  • S-Team
  • Kırmızı
  • Gölge Hayat
  • Black
  • Balans
  • Özgür Özkaplan
  • Can Bora Genç
  • 2Yaka
  • DJ Elçin Özsoy

Etkinliğin detaylarına aşağıdaki sayfalardan ulaşabilirsiniz;


* * * 
Ayrıca destek ve yardımlarınız için: 

TC. Ziraat Bankası
Hesap no: 2123 629943995001
IBAN: TR85 0001 0021 2362 9943 9950 01

* * *

Bir çok Zehra olduğunu unutmadan...

Rock-A 2013 Tarihleri Açıklandı



Rock-A 7.kez tüm güzelliği ile tekrar bizimle. Festival tarihi kesinleştiği için paylaşalım dedik. Rock-A yine İzmir'de, 26-27-28 Temmuz tarihlerinde olacak.

Festival ile ilgili şöyle bir basın açıklaması duyuruldu.


Rock-A Gönüllüleri olarak 7. kez festival hazırlıklarına başlıyoruz. Festival öncesi ve esnasında faaliyet yürütecek çalışma gruplarında yer almak isteyen herkesin İzmir ve İstanbul hazırlık toplantılarına katılımını bekleriz.
Müzisyen ve atölye katılım formları Mayıs 2013′de burada…
Not: Festival alanı hakkındaki bilgilere önümüzdeki günlerde siteden ulaşabilirsiniz.
Dayanışma ile…
Rock-A Festival Kolektifi

Rock-A ile ilgili detaylar belli oldukça paylaşmaya devam edeceğiz.

VİDEO | Ólafur Arnalds - Old Skin

Ekşi Sözlük'te bu güzel İzlandalı adam için "klasik müziği indie rock ile evlendiren insan" şeklinde çok güzel bir tabir kullanılıyor. Ólafur Arnalds da tarzlar arası birlikteliklerine yeni gelecek albümü For Now I Am Winter ile devam ederken, çektiği video klip ile de bizleri güzelce yakalıyor.

Arnór Dan ile yapılan düet sonrası oluşan parça "Old Skin" için hemen buyurun;




25 Şubat 2013 Pazartesi

Konserler: 25 Şubat - 3 Mart


Haftanın Konseri

CALEXICO

SALON İKSV
2-3 MART
21:30







İSTANBUL (Çeşitlik Mekanlar)
  • 27 Şubat | Birsen Tezer, Çevre Tiyatrosu - Biletix
  • 27 Şubat | Ceyl'an Ertem, Beyoğlu Hayal Kahvesi - Biletix
  • 27 Şubat | Ayyuka, Babylon - Biletix
  • 28 Şubat | Jehan Barbur, Ghetto - Ghetto
  • 01 Mart  | Cem Adrian, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi
  • 01 Mart  | Yasemin Mori, KadıköySahne - Biletix
  • 02 Mart  | Büyük Ev Ablukada, Refresh/The Venue - Biletix
Peyote;
  • 28 Şubat | Umut Adan / BetwixtPeyote
  • 29 Şubat | Kinesis / MantoPeyote

Peyote Eskişehir;

  • 28 Şubat | Korhan Futacı ve Kara Orkestra - Peyote
  • 01 Mart  | roadisde.picnic / Fakap Peyote
  • 02 Mart  | On Your Horizon / She Past Away - Peyote 

ANKARA (Çeşitli Mekanlar)
  • 27 Şubat | Flört, Passage - Passage
  • 27 Şubat | Mabel Matiz, Nefes Bar - Facebook

17 Şubat 2013 Pazar

Kaku.Revolution 14 Mart'ta Peyote sahnesinde!

Öncesinde dostum(uz), sonrasında birbabaindie'nin nadide blogger'ı Mesigu 14 Mart Perşembe gecesi müzik grubuyla Peyote sahnesinde olacak. Mesigu ve dostlarını o gece birbabaindie olarak yalnız bırakmayacağız. Uzun yolculuklarının ilk duraklarından biri olan Peyote sahnesinde kendilerine elimizden geldiğince eşlik edeceğiz.

Kaku. Revolution'ın bu yolculuğunda sizleri de aramızda görsek ne güzel olur. Aramızda görmesek bile, müziğe hayatını adamış birkaç deli çocuğa yolculuklarında eşlik etmenizi cani gönülden isteriz.


[Back to the Future 2] Calexico - Naylondan Çeliğe

Back to the Future serimize uzun bir ara verdik. İlk ve son Back to the Future serimizde Morissey'in Roll'de yayınlanan röportajı vardı. Şimdi ise önümüzdeki günlerde Salon İKSV'de konseri olacak Calexico ile yapılmış mini bir röportajı blog'umuza taşımak istedik. Böylelikle hem konser için yavaştan kendimizi hazırlamaya başlarız  hem de Back to the Future serimizi tekrar ortaya çıkarırız dedik.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Calexico - Naylondan Çeliğe

Calexico'nun "Garden Ruin" isimli yeni bir albümü yayınlandı...

Size has Teksas- Amerikana sound'unuz bu albümde pek belirgin değil. Bildiğimiz Calexico albümü olmamamış gibi.

Joey Bums: Aynı şeyi tekrar etmenin bir mânâsı yok. Esasen iki gövdeli bir grubuz. John (Convertino) ve ben birçok farklı projelerde yer aldık., o çalışmalardan izler görebilirsiniz Calexico albümlerinde. Bahsettiğiniz unsur en dinamik, en göze çarpan yanımız. Ama değişik şarkılar yapmanın zamanı gelmişti.

Gitar ve vokalde be defa daha öne çıkmanız sizde ya da grupta herhangi bir hoşnutsuzluğa sebep oldu mu?

Wilco ve Yo La Tengo'yla birlikte turneye çıkmanın, Neko Case ve Iron& Wine'la çalışmanın tesiri oldu üzerimizde. Doğal olarak şarkılarda ilerleme kaydediyoruz., canlı performanslarda da öyle . Kayıtlarda o kadar enstrümantal çalmadık. İçe doğru bir yönelme ihtiyacı hasıl oldu. Naylon İspanyol gitar tellerini bırakıp çelik tellere geçince Latin damarlarından geleneksel folka, ozan rock'una geçmiş olduk. 

Şarkı sözlerinizdeki Amerika umut vermiyor...

Bush'un ikinci defa seçilmesi, hükümentin manipülasyonları ve birçok sinir bozucu şey... Amerika dışında daha net görülüyor. İnsanlar Amerika'yı eleştiriyor, biz de bu mevzuatlara dokunduralım dedik.

"Nom De Plume" Gainsbourg vari bir parça. Fransızca söylemeniz de alışılmadık bir durum. 

Prodüktörün fikriydi. Soğuk ve karanlık İngilizce yerine Fransızcayı denemek daha doğru geldi. Tuscon'daki arkadaşlar tercümede yardımcı oldu. Birlikte çalıştığım Paris kökenli müzisyen arkadaşlarım, Marianne Dissard ve Naim Amor sayesinde 60'ların Fransız müziğine bir aşinalık olmuştu. Serge Gainsbour ve Françoise Hardy'i dinlerim. Gainsbourg ilginç kişilik. Yaptıklarının bazılarıyla özdeşleşebiliyorum., ama tamamen nev-i şahsına münhasır biri. 

(Uncut, Çev: Şahan Nuhoğlu)

ROLL 107. Sayı
s 55
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------




14 Şubat 2013 Perşembe

October Gold: 125 Şanslı Kişi


Last.fm istatistikleri October Gold'u 125 kişi dinliyor diye belirtmekte. Hani Last.fm'deki bu 125 dinleyicinin dahil olacağı bir konser yapsa grup, gerçekten Salon İKSV'yi dolduramazlar. Salon İKSV boş kalır, hatta herhangi bir evin salonu bile boş kalabilir. Öylesine bir underrated gruptan bahsediyorum. Nasıl bir gruptan bahsettiğimi siz düşünün artık! Zaten samimi bir grup, elbette

Sanırım ortak bir hayatı paylaşmak müzik yaratımında önemli bir noktaya tekabül ediyor. Daha önceden bu konuyu kanıtlayacak iki grubun (The Honey Trees ve Trespassers William) varlığından sizlere dem vurmuştum. October Gold ile bu ikiliye yeni bir kardeş grup daha getirdim diyebilirim. Elbette benzer müzik tarzları içerisinde değil bu 3 grup, ancak müzikal yaklaşımlarını besleyen unsurlar oldukça yakın. Aşk ya da bir 'şeylerin' paylaşımı kesinlikle oldukça önemli paydada yer tutuyor bu grupların nota sehpalarında! Oya - Bora olsun, efendime söyleyeyim Metin - Eda Özülkü olsun bunlar hep önemli örnekler!

Konuyu dağıtmadan October Gold üzerine birkaç laf etmek istiyorum. Uzun zamandır arşivimde durup, dinlemediğim gruplardan bir tanesiydi October Gold ve her şey dün "bunları bir dinlesem iyi olacak" dememle başladı. Halen de dinliyorum.

October Gold aslına bakarsanız safkan bir folk grubu. Ancak yapısal bir takım dokunuşlar sonucunda grup folk'tan uzaklaşarak Neo- folk ve biraz da Americana sularına yelken açıyor.  Özellikle solist vokal performansıyla grubu "kuzey ellerinin grubudur bu abi"  demenize sebebiyet veriyor. Ancak grup Kanada civarlarından soframıza katılmakta. Bu cümlelerden şunu çıkarabiliriz; solist karakteristik olarak müziklerine kuzey etkileri katmakta ve hatta grubu "The Frames" formatına yakınlaştırmakta. Grubu Kuzey ellerine yakınlaştıran bir diğer önemli etmen ise, grubun çellist'i üzerinden çıkıyor diyebilirim. Uzun zamandır bir grupta yaylıların böylesine majör bir etkiye sahip olduğunu görmemiştim. Kadın şarkıları apayrı bir boyuta katıyor. Grubun bu kadar sarsıcı olma sebebi bizzat yaylıların tanımlayamadığım kullanımı olsa gerek. Örnek vermek gerekirse; "Into the Silence" tam da bu tanımlayamadığım yaylı kullanımının eseri. Şarkının atmosferini sarıp sarmalıyor yaylılar. Yaylıdan çıkan her bir ses sizi tanımlayamadığınız yolculuklara götürüyor. İnanılmaz bir yaylı performansı var şarkılarda.

Kanada ellerinden çıkan bu neo-folk grubunu dinleyen 127. kişi olmak artık çok geç değil, siz de olabilirsiniz. Dinleyin, dinletin. Bu güzel insanlara yolculuklarında eşlik edin.  Salon İksv'yi doldursunlar, olmadı bizim salonu doldursalar da yeter.


12 Şubat 2013 Salı

Dokunmak #2: Ceyl'an Ertem

Resim Ceylan Ertem'in twitter hesabından alınmıştır. goo.gl/UBoIu


Yeni bir dokunma hikayesi ile karşı karşıyayım. ka.RE konserlerinde şarkı aralarında bizi dinlemeye gelenlere bu dokunma olayını anlatmaya çalışıyoruz. İnsanlara dokunmanın mucizevi bir hissiyatı var. Sanatçıların ya da sanatçı olmaya çalışan bizlerin yapabileceği en iyi şey budur. Herkes o an dinlediği şarkıyı, sahnedeki kadını/adamı sevmek zorunda değil. Hele ki şarkılarınızda aşk meşk mevzusundan sıyrılıp, biraz sosyal meselelere değindiğiniz zaman karşınıza siyaset (şahsen çirkin buluyorum) yapmaya çalışan insanlar buluyorsunuz. Onlar sizinle her zaman tartışmaya hazırlar. Ama şu var ki; eğer siz yeteri kadar samimi, içten, söylediklerinizin temelinde "siyasi" bir mesaj olmayan cümleler kurabiliyorsanız işte o zaman insanlara dokunmuş oluyorsunuz. Tabi sadece sosyal meseleler değil dokunma mevzusu. İnsan ilişkilerindeki yapaylığı sorgulama, çocukluk anıları, hayaller, rüyalar... hepsi dahildir. Sizin kendinizi dinleyenlere açtığınız her konu bu dokunmanın kapsamındadır. Bunu son verdiğimiz konserde yaşadığımız için bunun hazzını derinlerde çok naif bir şekilde hissedebiliyorum.

İnsanlara dokunma meselesi sadece yaptığınız müzikle kalmamalı düşüncesini savunanlardanım. Bu yüzden bizim gruba blog sayfası açıp orada olabildiğince grubun gelişimine ilişkin şeyler paylaşıyoruz. Konserler, provalar, kayıtlar ve hayaller. Çünkü hayranlık duyduğunuz bir müzisyenin ya da grubun hangi aşamalardan geçtiğini takip etmek, onların öfkelerini, sevinçlerini, heyecanlarını, depresyonlarını, anılarını bilmek çok heyecan verici. Kişilerin özel hayatları değil anlatmaya çalıştığım şey. Tamamen o müzik dünyasına ulaşma hayali. Müzisyenler egolarıyla boğuşup kapalı kutu olmamalılar. O sınırı koyduğunuzda sadece 3-5 dakikalık bir şarkının boyutu kadar bilgi sahibi olup, sevdiğiniz müzisyene o kadar dokunabiliyorsunuz. 

İki paragraflık bir girizgahtan sonra esas konuya dönelim. Daha önce Bir Baba Indie sayfalarında Dokunmak başlıklı bir yazı yazmıştım. Öncelikle onu okumak isteyenler için link paylaşalım. 





Bu sabah işe gelirken telefondan twitter'a girdim. Ceylan Ertem'in son tweet'inden Ceylan Ertem'in bir blogu olduğunu öğrendim. Bu benim için heyecan vericiydi. Sevdiğim bir müzisyenin müzik hayatına ilişkin günlüklerini yazdığı bir blog sayfası vardı. Ceylan Ertem ona dokunmak isteyenlere, müziğini sadece dinleyerek değil, okuyarak paylaşma iznini vermişti. Tam da ka.RE'de bizim kurduğumuz hayal gibi... Sonra o uzun ve güzel yazıyı okumaya başladım. Her satırda sanki güzel bir kitap okuyormuş gibiydi. 

Ağaç yapraklarını mahalledeki çocuklara dağıtıyordum, onlar konser biletlerimdi. Sonra bunlar geliyor ben de karşılarına geçip şarkı, türkü söylüyordum çocuksu salak salak. Bence gelmezlerdi eğer halamların yaptığı dolmaları çalıp dağıtmasaydım. İyi azar işitirdim ama olsundu, bahçe çocuk kaynardı

Blogtaki şu cümleleri okumak bile Ceylan Ertem'e hayran olmaya yeterdi; ama devamında Ceylan Ertem, Edip Cansever'e dokunuyor. Tıpkı bizim ona dokunduğumuz gibi... O dokunuşun anısını, hikayesini bize anlatıyor. Ceylan Ertem'in müziklerindeki etkinin nerelerden geldiğini anlatıyor bize. Edip Cansever etkisinden şöyle bahsediyor. 


Ses ve sessizlik, gürültü dedikleri ve müzik, kulak ardı edilenler ve bağırtılar ilgimi çekerdi, çeker. “...yeredökülen bir un sessizliği mi” cümlesini ilk okuduğumda dakikalarca bu cümlenin büyüsüyle donakaldım. Ardından “…göğe bırakılmış balon sessizliği mi?” geldi. Başka bir şiirinde “…iki balığın sürtünüşünden çıkan bir sese dönüştü mutluluk, duyulan değil görülen bir sese” der. Bu satırların içimde yarattığı dönüşüm, devrim, evrim tarif edilemezdi. Bir anda sanki sesim kısıldı,boğazım düğümlendi, hep bildiğim orada olan ama kıpırdamayan kemikler, kaslar, damarlar hareket etti. “görülen ama duyulamayan ses”! Evet var! Notası yok, tarifi yok ama bildiğimiz,içimizden duyduğumuz sesler onlar, bize özel kalan nadide sesler. Ne güzel.

Yazının tamamı oldukça güzel ve duygusal. Yazının tamamını okumak(dokunmak) için;

http://ceylanertem.blogspot.com/2011/04/gunluk-nisan-2011.html 

Sizleri Ceylan Ertem'in bloguna yönlendirip, daha fazla uzatmak istemiyorum. Dinleyici ya da müzisyen olarak bizim Ceylan Ertem'lerin varlığına ihtiyacımız var. Onlar hep var olsunlar. Bizde hayatın içindeki yapay diyaloglardan kurtulup, azda olsa gerçek ve güzel insanlara yazdıklarıyla, söyledikleriyle, çaldıklarıyla dokunalım.


9 Şubat 2013 Cumartesi

Bir Baba Indie Mix: "Ocak 2013"

2013 yılının ilk playlistiyle yine karşınızdayız.

Bu sefer birbirinden bilmediğimiz, yeni tanıştığımız gruplarla doldurduk bu ayın mix'ini. Umarız tüm yılı, aynı bu verimlilikte geçiririz.

Sevgiler.



Diğer mix'ler için: 8tracks.com/birbabaindie


Playlist: 

01. Cartoon Bar Fight - Dear Victoria
02. Definings Times - Streets
03. Dios (Malos) - You Got Me All Wrong
04. Prince of Assyria - What Ever You Want
05. Fastball - Vampires
06. Belasco - Summer
07. Trailer Park Pam - Runaway
08. Weloveyouwinona - Anyway
09. Sharon Van Etten - We Are Fine

4 Şubat 2013 Pazartesi

Mutrib ilk konseriyle bu hafta karşımızda!

Merakla gelişmeleri takip ettiğimiz gruplardan olan Mutrib, ilk konserini bu hafta içi gerçekleştiriyor.

7 Şubat Perşembe gecesi Peyote'de gerçekleşecek olan bu ilk konser için grup bir de teaser paylaştı.

Iskalamayın!

facebook.com/events/Mutrib



3 Şubat 2013 Pazar

Mauna Kea ilk albümünü sunar: ‘’Scales’’


İlk konserlerini geçtiğimiz yıl Long Distance Calling'in ön grubu olarak verip, Post Rock'tan elektroniğe kadar uzanan geniş bir alanda müzik yapan Mauna Kea, yaptığı enstrümantal müziğin ilk meyvesi "Scales"ı Ada Müzik etiketiyle, 1 Şubat itibariyle yayımlamayı başardı.

Albüm sonrasında daha fazla gözümüze, kulağımıza çarpmasını dilediğim Mauna Kea'yı duymayan, bilmeyen var ise şimdiden kulak kabartmasını şiddetle tavsiye ediyoruz!



Not: Ayrıca albüm 5 Şubat'tan itibaren tüm dijital platformlarda dinlemeye ve indirmeye açık olacak.


2 Şubat 2013 Cumartesi

Röportaj | Sean Parker & Scorpio Rising


İstanbul'daki konser mekanlarını az buz ziyaret eden müzikseverlerin yakından tanıdıkları bir isim Sean Parker. Sean Parker Band'in dağılmasının ardından Scorpio Rising'le yoluna devam eden müzisyen, yeni toplama albümü 'Scorpio Rising: SBW Parker 2002-2012' ile en sevilen kayıtlarını bir araya getirerek sevenlerinin beğenisine sunuyor. Büyük sürpriz ise Parker'ın otobiyografik izler taşıyan ilk kitabının şubat ayı sonunda yayımlanacak olması.

V: Bana biraz Sean Parker Band’in nasıl kurulduğundan bahsedebilir misin?

S: Grup aslında 2007’de kurulmuştu, fakat 2012 başında dağıldı. Daha sonra kemancı Jenny Miller ve Nazlı Şensoy ile birlikte Scorpio Rising’i kurduk. Her ikisinin de performanslarını Taksim’de daha önce birlikte çaldıkları gruplardan biliyordum. Yeni gruba güvenim tamdı bu yüzden.

V: Yeni toplama albümünüz ‘Scorpio Rising: SBW Parker 2002-2012’ birkaç ay önce yayınlandı. Son on yılını birlikte çaldığın grubu baz alarak nasıl değerlendiriyorsun? Ne gibi değişimler yaşandı?

S: Son on yılda birlikte çalıştığım kişileri soracak olursan sayıca 30’u bulduklarını söyleyebilirim. Buna karşın albümlerimin kayıtlarını genellikle tek başıma ya da konuk müzisyenlerle birlikte kotarıyorum. Sean Parker Band, bu şarkıları sahneye taşıyan bir gruptu. Daha sonra yerini Scorpio Rising aldı zaten.

V: Şarkı seçiminde belirlediğiniz bir kriter var mıydı?

S: Komplike bir seçim süreci yaşadığımızı söyleyemem. Albümün çoğunluğunu daha önce single olarak yayınladığımız kayıtlar ve konserlerimizde dinleyicilerden iyi geri dönüş aldığını hissettiğimiz şarkılar oluşturuyor. Bu toplamada bir de uzun soluklu kayıtlara yer vermek istedim. Bilirsin, dinleyicinin dinlemekten sıkılmayacağı türde şarkılardan bahsediyorum. Umuyorum, doğru seçimler yapmışızdır.

V: Albümlerin genellikle dijital formatta yayınlanıyor. Bu durumu Türkiye dışında yaşayan müzikseverle buluşmak için bir fırsat olarak görüyor musun?

S: Haklısın, sadece ‘Culture’ın (2011) sınırlı sayıda kopyası basılmıştı. Uğraştığım iş dolayısıyla herhangi bir sınırı tanımam mümkün değil. Yeni teknolojiler her ne kadar müzik endüstrisini kimi zaman zarara uğratsa da müzisyenlere bu anlamda kolaylık sağlıyor. Yine de halen bir ‘müzik endüstri’sinden söz etmemiz gerekiyorsa eğer, göz önünde bulundurulması gereken aldatmacalar değil, içeriğin ta kendisi olmalı.



V: Şubat ayının sonunda yayımlanacak olan bir de kitap çalışman var: ‘Salt in The Milk – Eight Years in İstanbul’ (Sütteki Tuz: İstanbul’da Sekiz Yıl). Ne zamandan beri bu kitap üzerinde çalışıyorsun?

S: Yola çıkarken hedeflediğim bir kitap yazmak değildi. Müzik, politika ve kültür üzerine yazdığım pek çok makale ve şarkı sözü  var – kültür üzerine yazdıklarım Indieoma’da okunabilir. Bir gün, tüm yazdıklarımı lineer olarak düzene sokup, satır aralarındaki boşlukları doldurmaya karar verdim. Daha sonra görüştüğüm bir yayıncı yazdıklarımdan hoşlandı ve yayımlamak istedi. Teklifine cevabım evet oldu.

V: O zaman kitabın otobiyografik yönünün güçlü olduğunu söyleyebiliriz değil mi? Son sekiz yılda İstanbul’daki kişisel ve müzikal yolculuğa yoğunlaştığını tahmin ediyorum.

S: Tam olarak böyle olduğunu söyleyemem. Ama evet, tam anlamıyla olmasa da otobiyografik bir çalışmadan bahsediyoruz…Ses bombaları, kopek saldırıları, Arabesk-vari jiletçiler ve alkol bağımlılığının etrafında şekillenen hayatı ile Antony H. Wolfstadt karakteri. Satır aralarında yankılanan ise müziğin ta kendisi.

V: İstanbul’un rock camiasına dair en enteresan bulduğun şey nedir?

S: Samimiyet. Müzisyenler, yazarlar ve sanat dünyasında yer alan diğer aktörler birbirlerini tanımaya gönüllüler. Bu heyecanın sonunda ise ortaya heyecan verici ortaklıklar çıkabiliyor. İster Türkiye’li, ister yabancılar olsun, söz konusu yaratıcılık olduğunda anlatı yolunu kendisi çiziyor. Ticari kaygılardan arınmış ve yaratıcı bir topluluğun var oluşunun, İstanbul’a dair en çok hoşuma giden ve en enteresan bulduğum şey olduğunu söyleyebilirim.

V: Birlikte çalışmak istediğin Türkiye’li müzisyenler var mı?

S: Kesinlikle var ve birçoğuyla halihazırda çalışmalarım bulunuyor. Sean Parker Band döneminde Gevende, Nekropsi ve Replikas ile birlikte çalmıştık mesela. Yasemin Mori, Athena, Hayko Cepkin, Moğollar, Portecho, Selen Gülün, Duman, Erkin Koray ise birlikte çalışmak istediğim isimler arasında. Direc-T, Sarp, Cingi ve The Wingmen’den Rod McKee ise ‘Culture’a katkıda bulunan müzisyenler idi. Hepsiyle çalışmış olmaktan çok mutluyum.

V: Sizi en yakın hangi tarihte sahnede göreceğiz?

S:  1 Mart’ta Kadıköy Shaft’tayız, 8’inde Beyoğlu Pendor’da, 13 Nisan’da ise Ağaç Ev’de. Bunlar kesinleşmiş tarihler olduğu için kesin olarak söyleyebiliyorum. Bu yıl geniş konser mekanlarında da performanslarımız olacak. 

** 'Scorpio Rising: Sbw Parker 2002-2012' Cdbaby.com'dan edinilebilir. 


** Sean Parker @ Facebook Myspace  / Twitter


1 Şubat 2013 Cuma

Defining Times - Aynı Yolun Yolcuları

Thirteen Senses, Aeon Spoke ya da Delaware gibi gruplar var ve biz bu grupları çok seviyoruz. Çok dinliyoruz bu grupları. Eski birer dost gibi bu gruplar ve bu güzel dostlar o güzel atlara binip bizi terk de etmiyor üstelik. Seviyorlar galiba bizi.

Konuyu dağıtmadan, bu güzel grupların ortak yanlarından bahsetmek isterim. Bu gruplar, melodik yanlarının oldukça kuvvetli olmasıyla birbirlerine benzeşir. Solistlerinin 'nağme' işini oldukça iyi kotarmasıyla birbirine benzeşir. Şarkıların alt yapılarının olabildiğince sade ve atmosferik oluşuyla birbirlerine benzeşir. Albümlerindeki çoğu şarkıların güzel olmasıyla benzeşir. Doğru zamanda, doğru notayı bastıkları için birbirlerine benzeşir. Şüphesiz ki kelimeye dökülmeyen ancak, birbirlerine benzeştikleri bir çok yapısal özelliğe sahiptir bu gruplar.

birbabaindie A.Ş olarak, bu gruplara yeni bir kardeşi daha eklemekten  büyük bir onur duyuyoruz efendim. Yine aynı dinamiklerden beslenen, yine benzer ikilemlere bizleri sürükleyen güzel bir grup daha eklendi bu aileye. Defining Times. Amerika taraflarından sofralarımıza lezzet katan Defining Times, dostları gibi benzer dinamiklerden beslenerek bir müzik ortaya koyuyor. Defining Times'ın farklılaştığı tek nokta ise diğer gruplara kıyasla biraz daha (neo) progresif sularda gezintiye çıkması. Özellikle müziklerinde A Perfect Circle etkisi görmek mümkün. Biraz daha öteye gidecek olursak, bilinçli bir tercih sonucu olmasa da 'Gazpacho'  adlı neo progresif Norveçli gruba da benzeştiklerini söyleyebiliriz. Örnek vermek gerekirse; Odd Embrace adlı şarkıları The Noose ile ayni matematiğe sahip bir şarkı. Sükunetli başlayıp, sonunda süründüren bir şarkı. Outlaw ve Streets adlı şarkıları ise direkt olarak neo progresif alt yapıdan beslenen şarkılardan. Grup her ne kadar progresif sularda gezinmekten çekinmese de ve bu sular grubun müziğini yer yer mekanikleştirse de, grup bu halden kendini kurtarmasını oldukça iyi biliyor. Dolayısıyla Defining Times'ın progresif bir hal içerisinde olması bir handikap değil, çoğu zaman grubun önünü açan bir yol olarak da pek ala tanımlanabilir.

Lafı uzatmak istemem. Kış ayları içerisindeyken Thirteen Senses, Aeon Spoke gibi gruplara kardeş arıyorsanız, Defining Times bu noktada kuşkusuz olarak size doğru adres olacaktır. İyi dinlemeler efendim.


Depeche Mode'un yeni videosu geldi: "Heaven"

Depeche Mode, 26 Mart'ta çıkacak olan Delta Machine adlı 13. stüdyo albümünden ilk video'yu paylaştı! Heaven adlı parçaya çekilen video klibi sıcak sıcak izlemek için buyrun;



Ayrıca single'ın b-side'ı olan "All That's Mine"ı dinlemek için de buraya tık tık yapabilirsiniz.