28 Ekim 2013 Pazartesi

İmajlar, Notalar ve Huzursuzluk.

Bir film izleyince elbette hayatım değişmedi. Ancak öyle sahneler oldu ki, o sahnede öyle şarkılar çalındı ki, huzursuzluğum oldu o sahneler, belki de şarkılar. Bugüne dair korkuttu beni, düne dair...

İnsan hayatı kolay değişmez elbette, ancak huzursuz olabilirsiniz. Sıkıntılı olabilirsiniz. Sıkıntı verebilirsiniz ve bir şarkı ve bir takım görüntüler size huzursuzluk verebilir. 


Geçenlerde bir film izledim. Hayır, hayır hayatım değişmedi. Hayatım belli bir rutinde gidiyor nedense. Ancak huzursuz oldum. Şarkıdan da, o sahneden de... Şarkıyı biliyordum üstelik, dinlediğim bir şarkıydı. Ancak o sahneyle hayatımda farklı bir yere oturdu sanki şarkı. Huzursuzluk verdi o şarkı bana. Görüntülerle şarkılar birleşince,  tüm müzik ve imaj tanımlamalarım ortadan kalktı. Yapılar söküldü. Artık müzik de yoktu, sahneler de yoktu.

Şarkı: Wye Oak - Civilian
Film: Safety Not Guaranteed.
Sahne: Bir adamın elinde içkisiyle ağlayarak go-kart yapması.

En son bu hissi Dandelion adlı filmde hissetmiştim. Bir ölümden önce Cat Power'dan I Found A Reason cover'ı. Oluyor böyle, öyle sahneler öyle notalarla vals halinde oluyor ki o vals'in güzelliği, o vals'in hüznünü kıskanıyorsunuz, o vals'deki gerilimden ağlıyorsunuz belki de. 

Müzik biraz da öyle değil mi sahi? Sevdiğimiz şarkılar çoğu zaman mutluluklarımız ve hüzünlerimizle dolu. Hep anlarla örülü, filmlerdeki gibi. Bir film başlıyor ve zamanla notalar eşlik ediyor filme. Bir hikaye başlıyor ve bir takım şarkılar dinlemeye başlıyorsunuz. Artık hikayeniz hikaye olmaktan çıkıyor, şarkınız da şarkı olmaktan. Şarkılarla yaşamaya başlıyorsunuz.

İşte bu sebeple, filmlerde çalınan bazı şarkıları çok seviyorum. Notalar ve imajlar görkemli bir mükemmellikte birleşiyorlar. O anı kıskanıyorum.

Bir bütünün ayrılmaz parçaları gibi. Şarkı olmazsa artık film de olmayacak belki, notalar ortadan kalkarsa artık hikaye de olmayacak. Hikayeler (imiz) şarkılarla çoğu zaman.  Orpheus bir an tereddüt etse, arkasına baksa sevdiğini kaybedecek. Hikayeler ve müzik bu tereddütsüzlüğün hali gibi biraz da. İkisi de birbirine aşık. Tereddütleri yok. Orpheus ve Eurydice.



27 Ekim 2013 Pazar

IndieCity 2 bu sene de Peyote'de!


Geçen sene ilki düzenlenen IndieCity'nin 2.'si bu sene yine Peyote sahnesinde gerçekleşecek.

2 Kasım günü The Away Days, Men With A Plan, Da Poet ve Milankundura gibi gruplar başta olmak üzere aynı gecede toplam 12 performans izleme fırsatı yakalanacak. Partapart Records'un düzenlediği gece de canlı performansların yanısıra DJ Set'lerde yine alt kattajş yerini alacak.

Facebook Event

25 Ekim 2013 Cuma

DİNLE | Arcade Fire'ın yeni albümü Reflektor!


Arcade Fire minik minik paylaşıp, insanı meraklara gark eden yeni albümü Reflektor'ın tamamını kendi sitesi üzerinden stream etti.

Resmi olarak yayımlanmasına 1 hafta kalmış olan albümün tamamını hemen aşağıdan dinlemeye başlıyoruz!



VİDEO | Arctic Monkeys - "One For The Road"


2013'ün en çok konuşulan gruplarından biri olan Arctic Monkeys son albümleri AM'den ikinci video klip çalışmasını paylaştı.

"Siyah beyaz, köyüm" konseptli klip ise albümün 3. parçası "One For The Road"a gelmiş bulunuyor.


21 Ekim 2013 Pazartesi

YENİ | Arcade Fire'dan Tadımlık: "Afterlife"

Arcade Fire yeni çıkaracağı stüdyo albümü  Reflektor'den, Afterlife  adlı şarkının 50 saniyelik tadımlığını paylaştı. 

Arcade Fire'dan yeni albüm öncesi tadımlık.

İşte o tadımlık şarkı.


Bu blog post'u Pub 111 dersi öğrencileriyle birlikte girilmiştir.

3 yıl Sonra U2'dan Yeni Şarkı: "Ordinary Love"

9 yıl aradan sonra hayata dönen A Perfect Circle'dan sonra, şimdi de U2'da 3 yıl aradan sonra aramıza yeni bir şarkıyla döndü. Ordinary Love adı verilen şarkı, Nelson Mandela'nın hayatını konu alan Mandela: Long Walk to Freedom adlı film için ortaya çıkarılan bir şarkı olmuş ancak U2'nun önümüzdeki albümünde bu şarkının yer alacağını gruptakiler bildirmişler.  Ee, tam da U2'dan beklenecek bir hareket olurdu bu


Ordinary Love'u halen tam olarak dinleyemiyoruz ancak filmin trailer'ı ile tadımlık halini dinlemek isteyenleri aşağıya alalım.


Belçika'da Neler Oluyor?

Bu aralar Belçika'dan hayal dahi edemeyeceğim gruplar çıkıyor. Hani hepsi mi iyi olur? Oluyor işte. Bir grup buluyorum farz-ı misal, sonrasında bu grubun orjini neredenmiş diye bakıyorum, pat diye Belçika çıkıyor karşıma. Hangi birini yazacağımı şaşırdım. Biz blogger'ların da bir sabır noktası var!



Bu kadar güzel grup Belçika'dan çıkınca, bu güzelim grupları kategorileştirerek anlatmak da farz haline geldi. Şimdi bu güzel grupların bence en benzer yanlarından biri, başka bir deyişle kesişim kümelerinden biri melodik halleri. Tüm gruplarda öncelik melodiye verilmiş. Şöyle anlatayım, hani Anadolu rock deyince aklımıza üç aşağı beş yukarı benzer bir melodik hal geliyor ya, bu gruplarda da benzer bir hal var. Kendilerine has bir melodik yanları var. Aeon Spoke, Thirteen Senses sevenler, fav'a atsınlar.

Kesişim kümesinin bir diğer elemanı ise solist performansları üzerinden ortaya çıkıyor. Solistlerin performansları da kesinlikle naiflik üzerinden şekillenen bir yapıda. Bağırmadan çağırmadan da insanları etkileyebilecekleri inanan bir grup güzel insan. Bence çok da iyi yapıyorlar.

Kesişim kümesini anlattıktan sonra grupların farklılaştığı tek ve önemli noktaya yoğunlaşalım; bu da grupların folk ve alternatif rock tarzlarında müzik icra etmeleri. Sadece alternatif rock üzerine konuşacak olursam, yukarıda bahsettiğim gibi Aeon Spoke ve Thirteen Senses kıvamındaki bir alternatif rock halinden bahsediyorum. Dahası değil.

Gruplara teker teker bakacak olursak; (Belki bu grupları ilerde yazarız, belki bu grupları önceden de yazmışızdır)

The Me in You: Son zamanlarda hayatımı alt üst eden bir grup. İnanılmaz bir hüzün ama kırmadan dökmeden. Naif bir solist, güzel klavye alt yapıları ve uzun yolculukların melodileri. Bu gruba kesinlikle ilerleyen zamanlarda kritik olarak yer verilecek.

Marble Sounds: Blog'un gediklileri Marble Sounds'u çok yakından bileceklerdir. The Me in You naifliğinde ancak biraz daha post rock sularına da yakın bir müzik. Naif solist yine iş başında.

Amatorski: Diğer gruplara kıyasla metronom biraz daha alıp başına gitse de, Amatorski de melodik yanıyla benzerlerinden ayrılan. Her melodisiyle bizleri can evimizden vuran bir grup. Yine klavyeler, delay'lere banmış gitarlar, güzel yaylılar...

Puggy: Yine Belçika'nın verimli topraklarından hayatımıza giren bir grup. Güzel melodiler yine ön planda ancak Puggy diğerlerine nazaran bayağı kendine münhasır, biraz daha pop bir grup. Ancak kesişim kümesindeki melodileri güzel bir harmanla dünyamıza soktuğunu açıkça belirtmem gerekmekte.

Balthazar: Folk tarafında da güzel şeyler oluyor dedik. Geçen aylarda The Bony King of Nowhere adlı bir diğer Belçikalı folk temsilcisini sofralarınıza sunmuştuk. Balthazar , TBKN kalibresindeki bir diğer grup. Yine benzer tınılar, benzer hareketler ve benzer samimiyet. Yine naif vokaller ve yine güzel melodiler.

The Bony King of Nowhere: Bu abiyi anlatmaya gerek yok sanırım. Sizi direk şu post'a ışınlatıyoruz. Kritik.  


Dediğimiz kadar varmış değil mi? Kesinlikle var. Yeni yetme Belçikalı indie gruplar gümbür gümbür gelmekte ve biz buradayız demekte. Bizlere yolları açık olsun demekten başka bir şey düşmüyor sanırım.
















20 Ekim 2013 Pazar

Pearl Jam - "Lightning Bolt"

Bir TEN değil ama....
Pearl Jam, 2009 çıkışlı Backspacer albümü sonrasında, bu hafta 15.10.2013 tarihinde yayınladığı "Lightning Bolt" albümüyle piyasaya tekrardan hızlı bir geri dönüş yaptı. Albüm gayet tempolu, "sert" şarkılardan; hissiyatı bol, vurucu şarkılara uzanan bir Pearl Jam albümü olarak diskografideki yerini alıyor.

Albümde dikkat çeken parçalardan bir çırpıda bahsedecek olursak; 

Getaway, gayet güzel bir açılış parçası. Albümün içerisine resmen fırlatıyor insanı.

Mind Your Manners, Getaway sonrasına yakışan, albümün "sert" kısmını tanımlayan bir parça. Yalnız 15. saniyeyle birlikte giren melodi bana inanılmaz Motörhead'den Ace of Spades'i anımsatıyor. Hatta sadece anımsatmıyor, yıllar sonra açıp açıp dinletiyor da. :) (Cover yapan bar gruplarına duyurulur!)

Sirens, Eddie Vedder abimize çok yakışan, hisli parçalardan biri olarak PJ tarihimizdeki yerini "albümün en kral şarkısı" şeklinde iyice sağlamlaştırdı. 10!

Pendulum, Pearl Jam tarzının biraz dışında, hafif hafif psychedelic'e de göz kırpan değişik bir parça olmuş. Dinlenesi.

Swallowed Whole, Country ve Alternatif Rock arası gidip gidip gelen, albümün yine kendine has şarkılarından... 

Let The Records Play ise blues ezgili, dikkat çekici bir PJ şarkısı daha. 

Yellow Moon ise albümün en vurucu parçalarından biri. Sakin sakin ilerleyen gitar tınıları üzerine itinayla serpilmiş Eddie Vedder vokalleri ve elektro gitar soloları... Nefis. 

Kişisel olarak ilk üçüm;
1- Sirens
2- Getaway
3- Yellow Moon


Baktığımızda bir Jeremy, bir Black yok belki albümde, bir Ten değil tabii ancak genel anlamda gayet güzel bir albüm çıkarmış Pearl Jam diyebiliriz.

7.8 / 10 ;)



18 Ekim 2013 Cuma

VIDEO | Atoms For Peace - "Before Your Very Eyes"


"Supergroup" Atom For Peace'ten yeni bir video geldi!

Albümün bizce en iyilerinden olan "Before Your Very Eyes" adlı parçaya gelen video klibi hemen aşağıdan rahatça tüketebilirsiniz.


15 Ekim 2013 Salı

9 Yıl Aradan Sonra A Perfect Circle'dan Yeni Şarkı: "By And Down"

Dile kolay 9 yıl oldu. 9 yıl boyunca The Noose ve diğerlerini loop'a almaktan başka bir şey yapamaz olduk. 9 yıl sonra eski bir sevgilinin tekrar hayatınıza girmesi gibi sanki A Perfect Circle'dan yeni melodiler duymak.


Ve evet, işte o gün, o önemli gün bugün. Karşınızda tam da A Perfect Circle'dan beklediğimiz, The Noose ve Orestes sularında gezinen o şarkı. A Perfect Circle bıraktığı yerden devam ediyor ve karşınızda "By and Down"....


13 Ekim 2013 Pazar

Felicity Groom - Tüm Şarkıların Güzel Olduğu Albümler

İlk albümden çıtayı böylesine yükseltiyorsunuz ya, işte o zaman beni benden alıyorsunuz. Her ne kadar sonraki albümler genelde debut'un tadına ulaşmasa da ilk albümdeki enerji, yılların birikimi ve amatör tat gerçekten kayda değer edinimler olarak biz müzik severlere kar olarak kalıyor.


İlk albümden ortada çıta mıta koymayan bir diğer grup ise "Felicity Groom".  Avustralya'nın bağrından kopan bu güzide grup, gerçekten ilk albümden bizlere inanılmaz olgunlukta, inanılmaz müzikaliteye sahip bir albüm sunuyor.  Her ayrıntının ince ince düşünüldüğü, gerektiğinde deneylerden kaçınılmayan, solistin yürek burkucu vokali ile bizleri üzmekten çekinmediği tam da kışın ben geliyorum dediği zamanlarda hayatımıza giren aşmış güzellikte bir grup Felicity Groom. Aslında grup ilk dinlendiğinde, aynı topraklardan hayatımıza giren Howling Bells'i epeyce andırıyormuş gibi gelse de son tahlilde Felicity Groom, bence Howling Bells'e kıyasla biraz daha damar bir ekipten oluşmakta, başka bir deyişle "siz nasıl diyorsunuz?" melodik bir tat vermekte. Aslına bakarsanız Howling Bells'in son albümü ve Felicity Groom'un debut albümü kafa kafaya yarışan iki güzide albüm olarak değerlendirilebilir. Howling Bells; "Baby Blue", "Don't run" ya da "The Loudest Engine" ile bizleri can evinden vurmaya çalışırken, Felicity Groom neredeyse albümdeki tüm şarkılarla bunu hayata geçirmekte. Bu açıdan bakıldığında Felicity Groom  "Gossamer" ile daha karakteristik bir albüm ortaya çıkarmış desek pek de garip kaçmaz.

Albümün ve grubun detaylarına yoğunlaşacak olursak; daha önce de belirttiğim gibi solist için ayrı bir parantez açmam gerekir. Gerçekten oldukça karakteristik bir sese sahip olsa da abla- ki kendisinin sahne adı da Felicity Groom olarak geçmekte, asıl isminin ne olduğu tam olarak bilinmemekte. Cat Power gibi düşünebilirsiniz.- biraz Juanita Stein'i andırmakta ancak sesinin "Gossamer" e çok iyi yakıştığını belirtmem gerekir. Kederli, hüzünbaz bir kadın vokal arıyorsanız, muhtemelen Felicity Groom sizlere bir vokal olarak çok geniş bir gül bahçesi vaad edecektir.

Debut  olmasına rağmen çok olgun bir albümle karşı karşıya kaldığımızdan dem vurmuştum. Bunu da biraz açmak isterim izninizle. Grup müzikal olgunluğunu kullanmış oldukları geniş enstrüman yelpazesiyle sağlamakta. Grup, kullanmış olduğu farklı enstrümanları, resmen şarkıların ayrılmaz yapısal bir unsuru haline getirebilmiş. Özellikle bu durum grubun genel müzik yapısı olan; 'alternatif rock'a kayan indie' yaklaşımını zengişleştiren bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Grubun ilk albümde bu yeteneğe erişmesi ise paha biçilemez. Şimdi teker teker saymak istemem ama neredeyde her şarkıda bu tavır ve tutum var. Özellikle  albümdeki favorilerim arasında yer alan  "Under Oath" ya da "Building a House" ya da " You come along" gibi şarkılar, bu multi enstrümantalist yapının güzide örneklerinden sadece birkaçı olsa gerek.

Gerek vokalin inanılmaz sesi, gerek bestelerin melodik yanı, gerekse düzenlemelerde kullanılan enstrümanların şarkılara oldukça naif ve bir o kadar da yerinde katkısı, bu debut albümü benzerlerinden ayırıyor. Felicity Groom debut albümleriyle biz müzik severlerin ocağına incir ağacı dikerek, bütün kışı bizle geçirmeye ne dersiniz diye soruyor. Bize de bu çağrıya"evet" demek düşüyor.


Evgeny Grinko 8 Kasım'da Roxy'de!


Son zamanların en çok paylaşılan "sigara içip, piyano çalmalı" parçanın bestecisi Rus piyanist Evgeny Grinko, 8 Kasım Cuma gecesi Roxy Club'da sahne alacak.

"Vals" adlı parçayla herkesin profilinde bir zamanlar yer almış olan Grinko'ya piyanosunun yanı sıra çello, keman ve akordeon'dan oluşan 5 kişilik bir ekip de sahnede eşlik edecek. Cinematic Melodies ve Winter Sunshine adında iki albüme sahip olan piyanistin, bu sene 20. yılını kutlayacak olan Roxy'de sahneleyeceği performansın biletlerini ise Sosyotix'den 50 TL karşılığında alabilirsiniz.

facebook.com/events/EvgenyGrinko


10 Ekim 2013 Perşembe

Bir Baba Indie Mix: "Eylül 2013"

Merhaba,

Sonunda en sevdiğimiz mevsimlere gelmiş bulunuyoruz. Ufaktan kış moduna bir giriş yaptık Eylül mixtape'i olsa da... Kasmadan, rahat rahat, eğlenceli olmayan parçalar paylaşabileceğiz sonunda!!

Yine aralara güzel şeyler sakladık, ıskalamayın sakın!




Diğer mix'ler için: 8tracks.com/birbabaindie

Playlist:

01. Amelia - Between The Bars (Elliott Smith Cover)
02. Mazzy Star - California
03. Eric Matthews - Needle In The Hay
04. Something For Kate - Kaplan/Thornhill
05. Kings Of Leon - Wait For Me
06. The Me In You - Girl In Armour
07. Wintersleep - Experience The Jewel
08. Amatorski - Never Told
09. The Boxer Rebellion - Caught By The Light

ALBÜM | Neko Case - The Worse Things Get, The Harder I Fight

‘Worst Things’, Case’in son yıllardaki deneyselliğinden uzak folk parçalarının yer aldığı dingin bir albüm. Şarkıların ruhuna müzisyenin ailesinden birçok sevdiği kişiyi aynı dönemde kaybetmesinin etki ettiğini hissetmek mümkün. Nükteli sözler (‘Night Still Comes’) müziğin kimi zaman terapi görevi üstlenebileceğinin kanıtı gibi. Country dinlemeyenlerin bile hoşlanabileceği, metaforik göndermelerle dolu (‘Wild Creatures’) albümde M Ward ve Calexico gibi isimler ise konuk tahtındalar.

(XOXO The Mag, 10/13)

9 Ekim 2013 Çarşamba

Aşkın "Marble Sounds" Hali


Her müzik grubu, benim için mevsimlerin kulağıma fısıldayan bir halini simgeler. Kış aylarında buz tutup, olabilecek en sıcak şeylere koşarken, çektiğim fotoğraflarda lensime yapışan kar tanelerinin birer şarkı eşliğinde düşmesi, nasıl ki aklıma ilk olarak Midlake'i getiriyorsa, sonbaharın tatlı sert havasında Marble Sounds'u arıyor kulağım. Sonbahar, genellikle kışın hissettirdiği hüznün bir alt basamağındadır. Fakat bu grup salt hüznün adı değil. Onlar sonbaharın içinde barındırdığı gizli mutluluğu da ortaya çıkarıyor. Mevsimin kafamdaki net çerçevesini kırabilmiş ve kendine çok güzel yer edinmiş şekilde dolanıyorlar kafamın içinde. Sırf bu yüzden bile normallikten sıyırabilirim kendilerini. 


 Marble Sounds'un olduğu yerde samimiyet ve başkalık var. Adını tam olarak koyamadığım bir büyü, bir gizem var. Bunu dememin sebebi de, onlarla tanıştıktan sonra çoğu yeni keşiflerimin beni tatmin etmemesi. Her yeni tanıştığım grupta onların tadını bulmaya çalışıyor oluşum, onların değerini pek tabii arttırmış oluyor gözümde. Fakat benim de tınılardan haz alma çeşitliliğimi köreltiyor. Büyüden kastım belki de budur. Beni sadece kendilerine çekip, diğer tınılardan uzaklaştırdılar. Bu büyüyü bende yaratan nadir gruplardan biri olduğu için hala kendimi toparlayabilmiş de değilim açıkcası. Bunun yanında, fotoğraf çekmeyi fazlaca seven biriyseniz, çektiğiniz fotoğrafların size anlatmak istediği bir şeyler olduğunu da bilirsiniz. Ben bu anlamların sadece görsellikle sağlanmadığı kanısındayım. Eksik kalan diğer yanı tamamlayacak olan şey kesinlikle müzikse, işte o noktada çoğunlukla Marble Sounds aklımı çeliyor şu aralar. Belki de uzun bir süredir. Kimilerinin yüzünü güldürmek, asmak ya da herhangi duygusal anlam taşıyan şeyin yoğunluğunu hissetmek ve hissettirmek, o an için basit, o hikayenin içine dahil olmaksa bir o kadar derin ve meşakatli. Marble Sounds'un tam olarak yaptığı şey de bu bence. Hikayelerinin derinliğine yolculuk yapmayı sağlamak. Yabancılık çekmeden.


Vikipedilik yapıp iki albümleri olduğunu ve bunların içinden hangisinin daha ağır bastığı sorusuna bir cevap vermem gerekirse, bu sene çıkardıkları "Dear Me, Look Up" olacaktır cevabım. Katiyen "Nice is Good"a gönderme değil ama bu son albüm ilkine göre çok daha fazla içine almış durumda beni. Kimi albümlere diğerlerinden daha fazla hakim olmak istersiniz. Çalan her şarkının tınısını kazırsınız ya içinize... İşte bu öyle bir albüm. Melodiyle birlikte hikayeleri de kazıyorsunuz en içinize, en derininize.

Adamlar, "I try to live my mistakes." diyerek kimilerinin büyük egoları yüzünden söylemeye cesaret edemediği bir cümle kurmuş olup, hepimiz adına mutlak bir doğru oluşturdular. Yani diyeceğim o ki, onlar aslında hepimizin içindeler.

6 Ekim 2013 Pazar

Moddi Salon İKSV Konseri (04 Ekim 2013)

"Sohbetli Konser"
Salon İKSV sezon açılışını Moddi ile yaptı. Dolayısıyla biz de kış sezon açılışımızı Moddi ile yapmış olduk. Bu sene geçmiş kış aylarına kıyasla sanki daha akustik geçecek gibi. Moddi ve Olafur Arnalds önümüzdeki ayların nasıl geçeceğine dair güzel ipuçları sunuyor bize. Kısmet, yolumuz nereye giderse artık!

Dedik ya başlangıcı Moddi ile yaptık. 

Konser öncesinde garip bir sakinlik vardı üzerimde. O sakinliğin gölgesinde mekâna doğru koyulduk. Salon İKSV ye gittiğimizde, konserin oturma düzenekli olmasına birazcık üzülsek de, konser bize neden böyle bir uygulamaya gidildiği bize gösterilmiş oldu. Biraz surat bükerek üst kata çıktık. 

Moddi; gitar, çello ve akordeon'dan oluşan akustik 'orkestrası' ile İstanbul'a arzı endam etmişti. İyi ki de böyle gelmiş. Özellikle konser sırasında keşke Midlake de akustik bir performans sergilese diye iç geçirmekten kendimi alamadığımı itiraf etmeliyim.

Moddi akustik bir konserin hakkını verecek her şeyi yaptı. Her şeyden önce samimiyetini sahneye koydu. Egosunu ortadan kaldırdı.  Salon'u gerçekten bir salona çevirdi. Norveç'te yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu bize gösterdi. Bazen şarkının sözünü unuttu, bazen gitarını düşürdü, hikayelerini inanılmaz bir samimiyetle bizlere anlattı, misafirleriyle girmiş olduğu diyaloglarla konseri bir bakıma yapı sökümüne uğrattı, anlattığı hikayelerle bazen bizleri güldürdü, bazen de üzdü. Aşk şarkıları, plato, nükleer bombalar, şizofrenik kadın ve iyi eğitimli bizler... Bir konserde bütün izleyicilerin aynı anda kahkaha attığına ilk defa şahit oldum. Gerçekten son zamanlarda bulunduğum en farklı konserdi diyebilirim. Yahu bir şarkısındaki metaforları teker teker gösteren bir adamdan bahsediyorum. Düşünün işte ne demek istediğimi. Çok farklı bir deneyimdi. 

Konserin müzikal kısmına geçecek olursak, Moddi samimiyetini icra ettiği müziğine de yansıttı diyebilirim. Özellikle Moddi'nin adeta bir storyteller edasıyla şarkı hikayelerini anlatması şarkıların bizleri daha da etkilemesine sebebiyet verdi. Sırf bu sebeple konser sırasında "Bu şarkı bu kadar güzel miydi?" dediğim çok sayıda şarkı oldu. -Buradan bir başka storyteller'ımıza da el sallayalım. Lhasa de Sela, iyi uykular dostum- Çalması gereken tüm şarkıları çaldı Moddi, tüm güzelliklerini bizle paylaştı. Özellikle A Sense of Grey'i ve Home'u çalarak bizleri mesut da kıldı.

Buradan seyircilere de ayrı bir parantez açmak isterim. Gerçekten böylesine 'well educated' bir kitleyle daha önce karşılaşmamıştım. Sahnedekilerin müziğine sonsuz saygı gösteren, gerektiğinde müziğin ön plana çıkmasını sağlayan, gerektiğinde artık o sahnenin yapısal bir unsuru olan diyalogların ön plana çıkmasını sağlayan gerçekten güzel bir kitleyle konseri dinledik.

Konser öncesindeki sakinliğin bir sebebi varmış. Bu sebep tabii ki Moddi'nin bize sunduğu sakinlik ve samimiyette saklıymış. Bize sadece bu hikayeye ayak uydurmak kalıyordu. Uydurduk biz de...


4 Ekim 2013 Cuma

Songs:Ohia'dan The Magnolia Electric Co. anısına...


Geçtiğimiz Mart ayında kaybettiğimiz Jason Molina'nın biricik grubu Songs: Ohia'nın 2003 yılı çıkışlı son albümü The Magnolia Electric Co.'nun 10. yılı anısına albüm yeniden kaydedilip, 2 de bonus parça koyularak sevenlerle paylaşıldı.

2 bölümden oluşan albümün ikinci kısmında ise 9 şarkının demo halleri bulunuyor.

Albümün açılış parçası Farewell Transmission'ın demo ve yeniden kaydı için hemen buyursunlar;