30 Eylül 2011 Cuma

Dredg'e geri sayım bitti...

Sonunda, yıllardır beklediğimiz ''dredg İstanbul konseri'' için geri sayım bitti diyebiliriz...

Afişini bile gördüğümde içim içime sığmazken, yarın bu saatlerde tam karşımızda olacaklarını düşünmek... Fena...

Setlist olarak dün geceki Rusya konserlerini baz alırsak, bir Lechium sürprizi de gelebilir gibi...

1 - Ode to the Sun
2 - Same Ol' Road
3 - Upon Returning
4 - Information
5 - Not That Simple
6 - Whoa Is Me
7 - Lightswitch
8 - Pariah
9 - Movement V: 90 Hour Sleep
10 - Planting Seeds
11 - Of the Room
12 - The Thought of Losing You
13 - Triangle
14 - Lechium
15 - Bug Eyes
16 - The Canyon Behind Her
17 - Down to the Cellar
+ Bis
18 - Hungover On A Tuesday

Kendinize mukayyet olun!

27 Eylül 2011 Salı

Cem Karaca - "Die Kanaken" Müzikali

 Bu aralar Almanya'da " Hayali Türkiye"nin Müziği adlı kitabı okuyorum. Kitap, Cem Karaca'nın Die Kanaken adlı Almanca albümüne de yer ayırmakta ve kitap bana, Die Kanaken'in aslında Cem Karaca'nın Martin Burkert ile yazmış olduğu bir müzikal olduğunu belirtmekte ve müzikal'in 1984 yılında Westfalen eyalet tiyatrosunda oynandığını söylemekte...


2 gündür internet aleminde müzikalin görsellerine ya da video kayıtlarına ulaşmaya çalışmaktayım. Malesef müzikal hakkında şu ana kadar hiç bir görseli ya da videoya henüz erişemedim.


Elinde bu müzikale dair herhangi bir kaynak olan kimse var mıdır diye düşünüyorum kaç gündür. Konu hakkında bilgisi olanlar ya da kaynağa sahip olanlar, bilgilerini keşke paylaşsalar, ne güzel olur... 


Gerçekten.

22 Eylül 2011 Perşembe

Indie Bindi yapmak ister miydiniz?

Indie Bindi; 

Bir Baba Indie içerisinde yer alan, bağımsız müzikle ilgilenen herkese açık kamusal bir alandır.

Buradaki olay bloga bağlı olarak her daim yazmak yerine, bir şekilde söyleyecek ya da paylaşacak şeyleri olan kimselerin bloga ''Indie Bindi'' yapmasını sağlayarak, daha interaktif bir alan yaratma çabasıdır.

Burada;

- Bir müzisyen üretimlerini ya da güncel haberlerini paylaşabilir.

- Bir organizatör düzenlediği etkinliklerle ilgili detayları duyurabilir.

- Yine müzikle ilgili düşüncelerini farklı alanlarda paylaşmak isteyen tüm müzikdostları Indie Bindi'den faydalanabilir.

Tüm bunlar için birbabaindie@gmail.com adresinden iletişime geçmek yeterlidir.

21 Eylül 2011 Çarşamba

VİDEO | Lamb - She Walks

30 Eylül ve 1 Ekim'de Salon IKSV'de iki gece üstüste sahne alacak olan İngiliz grup Lamb'in yeni videosu yayımlandı.

30 Eylül konseri Facebook eventi
1 Ekim konseri Facebook eventi

20 Eylül 2011 Salı

Howling Bells - The Loudest Engine

Howling Bells uzun bir zaman diliminden sonra 3. stüdyo albümleri olan 'The Loudest Engine'ı, The Killers'dan tanıdığımız Mark Stoemer prodüktörlüğünde çıkardı. Valla ne yalan söyleyeyim, uzun zamandan bu yana hiç bir albümü bu kadar tutkuyla beklemedim, beklemek istemedim. Kuşkusuz bunda Juanita'nın etkisi büyük:). 

Her neyse konudan uzaklaşmadan The Loudest Engine'a geri dönmek isterim. Howling Bells'i dinleyenler bilir ki grubun ilk albümü indie- folk sularında gezinen oldukça melodik bir albümdü. Sonrasında gelen Radio Wars ise çatır çatır elektronik öğeler barındıran ama grubun melodik yanını koruyan bir albümdü. Yeni albüm ise önceki iki albümün orta yolu gibi (ortanın solu :)  ) ama daha saykodelik öğeler barındıran,  ama şarkıların uzun pasajlarla süslendiği,ama gitarist abinin daha deneysel sularda yüzdüğü bir albüm.

Gitarist abiye ayrı bir parantez açmak istiyorum. Son zamanlarda, albümün sound'unu bu kadar etkileyen, albümün melodik yanını bu kadar destekleyen başka bir gitariste rastlamamıştım. Yok, gerçekten adam bu albümde döktürüyor. Misal albüme adını veren The Loudest Engine adlı şarkının outro'su ders niteliğinde ya da Baby Blue'da (en favori şarkım) kullandığı gitar tonu, şarkıyı alıp başka diyarlara götürüyor. Juanita'ya özel ilgim olsa da, bu albümün yıldızı gitarist abidir.

The Loudest Engine  beklentilerimin çok çok üstünde çıktı. Grup, Ekim sonu gibi Avrupa turnesine çıkacak, hazır yeni albüm çıkmışken, buralara uğrasalar, dünya gözüyle bu güzel albümü canlı dinlesek ne güzel olur. Di mi?


Süreyya Operası Sezonu Paganini ile Açıyor

Niccolò Paganini | 1782 - 1840
Kadıköy Süreyya Operası, yeni sezonu Robert Schumann düzenlemesi ile Paganini'nin Kaprisleri'inin tamamının çalınacağı etkinlik ile açıyor. Atilla Aldemir'in keman, Etsuka Miyakoda'nın piyano ile yer alacağı etkinlik çok güzel ve keyifli olacağa benziyor.

Biletleri http://kkm.kadikoy.bel.tr/etkinlik.aspx sitesinden online olarak satın alabilir; ya da Süreyya Operasına gidip gişeden temin edebilirsiniz. 

Etkinlik tarihi 03 Ekim 2011 / 20:00

1. ve 2.Kat Localar 10 TL
Salon ve Zemin Kat Localar 15 TL



19 Eylül 2011 Pazartesi

VİDEO | Kasabian - Days Are Forgotten

Yeni parçalarını geçtiğimiz günlerde yayımlayan güzel, tatlı, munis grubumuz Kasabian'ın yine geçmiş günlerde paylaşılan klibi ''Days Are Forgotten''ı sizlere bir keza daha hatırlatmadan yapamadık.

Şarkı kendini dinlettikçe dinletiyor. Dinlettikçe açılıyor. Özellikle nakarat kısmı insanı hemen yakalayan cinsten. Klibi de yine aynı doğrultuda parçaya çok yakışmış.

'Official' olarak bugün yayımlanacak 4. Kasabian albümü Velociraptor! için, ''Baba'' tarihine 'illegal' bir not düşmekte fayda var.

''Bu şarkı ve bu albüm gerçekten güzel.''



18 Eylül 2011 Pazar

Yeni Şarkı: Toz ve Toz | Kara Mamba


Toz ve Toz / Gaye Su Akyol, Taylan Duran, Can Tan
Kadıköylü olmasından ötürü bir çok parantez açarak sevgimizi dile getirdiğimiz Toz ve Toz yeni bir şarkı yayınladı. 

'Kara Mamba'

Kara Mamba için yazılmış bir de ufak hikaye var. 

Kara mamba yakın arkadaşı Okyanus'a rüyasını anlatır. Okyanus da yakın arkadaşlarından bir 
Kara Mamba'ya rüyayı aktarır. Rüyayı duyan ve çok iyi bir avcı olan Kara Mamba oracıkta ölür. Rüyanın sahibi Kara Mamba, kendisinin de yakın arkadaşı olan mevta Kara Mamba'ya "Kara Mamba" isimli bu şarkıyı yazar.

devamı şarkıda... 



17 Eylül 2011 Cumartesi

Cumhur Avcil: Love Sick Kayıt Günlüğü


Cumhur Avcil'ın solo projesi nden kayıt görüntüleri. Oldukça samimi geldi. Kül'ün vokal Arın ile olan klipte çok güzel olmuş.

21 Eylül'de Peyote'de Cumhur Avcil'i canlı izleyebilirsiniz.

http://www.cumhuravcil.com
http://www.facebook.com/cumhuravcilmusic


Haftanın Şarkısı | Sparklehorse / Danger Mouse - Little Girl

Bazı şarkıları o kadar çok geç keşfediyorum ki çoğu zaman "Ben bunu daha önceden neden dinlememişim, neden duymamışım" diye serzenişte bulunuyorum. Hatta şarkı neymiş, ne değilmiş diye araştırdığımda, "Radyo Eksen'in bıkmadan usanmadan çaldığı güzel bir şarkı" gibi yorumlarla karşılaştığımda ise kendime ettiğim küfürlerin haddi hesabı olmuyor.
Şöyle bir insan tipi var; Türkiye orjinli radyoları inatla dinlemeyen, burnu havalarda olan ve internet üzerinden yayın yapan alternatif radyo kanallarını dinleyerek farklı olmaya çalışan vs... Kıl bir insan tipi işte, daha nasıl anlatayım. :)
Ben de bu bir grup insanın içerisindeyim. Ancak bu bir grup insan, farklı olacağım derken ya da kendi sınıfsal gereksinimlerimi gidereceğim derken kaybettikleri şeylerin farkında olmuyorlar. Yani Sparklehorse - Danger Mouse ortaklığında çıkarılan Danger Night of the Souls albümünde var olan, Little Girl adlı şarkıyı dinlememiş oluyorlar.
Gerçekten bu sosyolojik vaka-i hayriye çok dertlendirdi beni.  Little Girl adlı güfteyi bunca zaman dinlememiş olmayı kabullenemiyorum arkadaş. Çoktan tüketmiş olmam gerekirdi. Radyo Eksen'de sürekli yayınladığını duyunca ve öğrenince sinir katsayım daha da artmakta.
Her neyse kendi kişisel hikayemi es geçecek olursak, Little Girl adlı şarkıyı haftanın şarkısı olarak ilan ediyoruz. Yaz ayları biterken, yavaş yavaş esmeye başlayan rüzgarla dinlenebilecek, loop'a atılacak derecede güzel bir şarkı... (Sezen Cumhur Önal mode off)

Şarkıyı fazla anlatmak istemiyorum, zaten şarkı kendini yeterince dinletiyor. Sadece belirtmek istediğim bir nokta var; Şarkı inanılmaz güzellikte bir gitar solosu barındırmakta, herhalde bir indie şarkısında (indie şarkısı ne demek!'^+%&/ ) duyduğum, en güzel soloya sahip bu şarkı. 

Haftanın şarkısı adlı post'umu iç karartıcı bir haberle son vermek istiyorum;. Sparklehorse solisti Mark Linkous 2010 yılında intihar ederek, hayatına son vermiş. Müzik dünyası için çok büyük bir kayıp. RIP





15 Eylül 2011 Perşembe

Demonation Festivali'nin bu seneki kadrosu açıklandı!

Bizi oldukça heyecanlandıran bu festivalin ilki geçen sene Bant Dergisi tarafından Otto Santral'de gerçekleşmişti. Bu sene de acaba olacak mı, olacaksa kimler yer alacak gibi sorular içerisindeyken, festivalin 7-8-9 Ekim tarihlerinde Jameson Irish Whiskey sponsorluğunda arkaoda’da gerçekleşeceği duyuruldu.

Festivalin açılışı ise 7 Ekim'de Grup Ses Beats, Radyo Eksen‘den Gülşah Güray, I Create Soundscapes, Soft Gates, Hey Rabies ve Berk Çakmakçı gibi isimlerle birlikte arkaoda'da gerçekleşecek.


8 Ekim Cumartesi
19:00 The Birdcage
20:00 Kırık Çizgi
21:00 Haossaa
22:00 In Between
23:00 Kilink

9 Ekim Pazar
18:00 Bunu Sen İstedin
19:00 Hayvansaray
20:00 The Ringo Jets
21:00 Hedonutopia
22:00 Ses Perisi
23:00 Farfara


13 Eylül 2011 Salı

Konser: Kertenkeleler / Help! The Captain Threw Up / kafabindünya

Yıllar önce 'ah be abi keşke' diyerek iç geçirdiğimiz içerikteki konserlerden biri. Bu konser haberi tünelin ucundaki ışığın görünmesine işaret değildir de nedir?

Oldcity/ Beyoğlu
23/09 - 23:00

Kertenkeleler > Myspace

Help! The Captain Threw Up > Myspace

kafabindünya > Myspace


10 Eylül 2011 Cumartesi

VİDEO | Beirut - Santa Fe

Beirut'u sevip de son albümden Santa Fe'ye çekilen bu hüzün ve eğlenceyi biraraya getiren klibi hala izlemediyseniz, işte size bir fırsat daha...




9 Eylül 2011 Cuma

Steven Wilson'dan yeni albüm


Adam rahat dur, bir sakin ol. Nasıl bir mekanizma var sende anlayamıyorum artık, hayır her şeyi de güzel yapıyorsun ama rahat dur. Bizleri düşün, sindirme mekanizması var biz fanilerin. Yaptığın güzel işleri sindiremeden tüketiyoruz be adam. Hayır, şimdi bana kapitalizm eleştirisi yaptıracaksın ve gece gece konu kahrolsun Amerikan Emperyalizmi'ne ve dahası depremi ABD yapmışa kadar gidecek. Gece gece bunları yapma be Sti.

Sti ikinci albümünü çıkarıyormuş, biliyoruz ki bu haber için geç kaldık ama zararın neresinden dönersen kârdır zihniyetiyle, kar- zarar tablolarından bir şey anlamadığımızı da belirtmek istedim. Her neyse duymayan kaldıysa, Steven Willson Ekim ayında yeni albümü olan 'Grace for Drowning' adlı albümünü çıkaracak. Hatta albümü için web sitesi yapmış ve tekrar hatta albümü için "Index" adlı şarkısı için klip bile yapmış. Tüm bunlar ve albümden 1 dakikalık tadımlık şarkılar için;


Albümün tadımlık şarkıları sonucunda çıkardığım sonuç ise; bazı şarkılarda ilk solo albümünde olduğu gibi deneysel yollara kaçan Sti, bazı şarkılarda Fear of a Blank Planet albümüne selam yollayarak, biz fanileri can evinden vurmuştur.

O bazı şarkılar nihayetinde, kaç kiloysa yenilir diyorum.


6 Eylül 2011 Salı

Bach Kime Geldi?


Johann Sebastian Bach; İstanbul'a gelmiş. Hani şu medeniyetlerin falan kesiştiği yere. İstanbul neresi? Tek bildiğim İstanbul'a geldiği iddia edilen JS Bach'ın var olduğu İstanbul'da yaşamadığım gerçeğidir. 

İstanbul'u İstanbul yapan gök delenleri değil, arka sokaklarıdır. Balıklara su serpen, naylon eldivenli çarşı esnafıdır. Elleri çamurun, toprağın içinden çıkmayan çocuklarıdır. Pazar poşetleriyle eve doğru yürüyen anneleridir. Otobüste gazetesini kıvırıp portatif hale getiren, gözlüğünü burnunun ucuna kadar indiren babalarıdır. Sokak müzisyenleridir. Kaygılarla modern olmak, Türk Örf ve Adetlerine sıkışıp kalmış gençleridir. İstanbul'u İstanbul yapan detaylar Varşova'da neyse, Tokyo'da da aynısıdır. 

Sabah cebimdeki 5 TL ile evden çıktığımda işe gidebileceğimi ama bu parayla dönemeyeceğimi çok iyi biliyordum. Minibüs'e binsem 1,75 TL, inip metrobüse bin 2,10 TL, vapurla geçsem 1,75 TL daha... Minibüsçüye 2 TL verip 'Kadıköy' dedim. Rıhtım'dan sallana sallana yürümeye başladım. Cebimde 3 TL vardı. İşe gitmek mesele değildi. Hala gidebilirdim. Bu durumda gitmek manasız olacaktı. Telefonumun mesaj bölümüne "Ailevi nedenlerle işe gelemiyorum" yazıp gönderdim. Sonra Beşiktaş iskelesinden 1 TL ye simit aldım. Moda'ya doğru yürümeye başladım. Cebimde 2 TL kalmıştı. Moda sahilde oturduğumda simit midemde iyi bir yer edinmişti. 35 dk kadar oturdum sahilde. Kargalar midye kabuklarında yiyecek bir şeyler arıyorlardı. Kediler kargaları kovalıyordu. Arkamda sabah sporu yapan insanlar gidip, geliyorlardı. Köpekler vardı az uzakta. Bir birleriyle kavga ediyorlardı. Aklıma John Fante'nin Roma'nın Batısı kitabındaki sahne geldi. Kitapta Rocco'nun heybetinden mahalledeki diğer köpekleri nasıl alt ettiğini anlatıyordu. Kalktım. Tekrardan Kadıköy Rıhtım'a oradan da minibüs duraklarına gidip, eve dönmeyi düşündüm. Moda'dan aşağıya doğru inerken, ortadaki elektrik trafosu mu nedir bilmiyorum, üzerinde bir afiş "BACH" yazıyor. Tramvay yolundaki ufak korumalıklarından atlayıp karşı yola geçtim. Afişi inceledim. Bach İstanbul'da... 

Kötü başlayan gün güzel bir seramoniye dönüştü. Ara sokaklardan, rıhtıma indim. Ada Kitapevine girdim. Kitaplara bakınırken, bir süredir aradığım kitabı buldum. Theo'ya Mektuplar - Van Gogh... Arkasını çevirdim. 16 TL... Kitabevinden çıktım. Garanti Bankası ATM sine gittim. Bakiye 0 TL... Teşekkür ettim ve tekrar eve doğru yola koyuldum. Minibüs duraklarının önüne doğru yaklaştığımda Annem arayarak nerede olduğumu sordu. Kadıköy'de geziyorum dedim. Yanıma geleceğini söyledi. Geri çevirmedim. Yanıma geldi. Simit Sarayında ikinci simit faslını bir bardak çay ile kutladık. Sonra birlikte eve döndük. 

Bir Baba Indie; okurları. Blog yazmaya başladığımda herkesin ilk başlarda yaptığı gibi "Sevgili Günlük" modunda yazıyordum. Kişisel blogum sayesinde ne özelim kaldı ne bir şeyim. Sevgilinden ayrıl hop yaz-gönder. Kafan birine bozulsun yaz-gönder. Kimse kimsenin özel hayatını okumak, saçma sapan sıradan hayatlarımızı okumak zoruna değil. O yüzden kişisel blogumu sonsuza kadar sildim. Yazdıklarımla birlikte. Yukarıdaki yazdığım her şey gerçek ve bugün yaşadığım "kişisel" şeyler. 

Peki niye yazdım? Bach ile ne ilgisi var? 

Affınıza sığınıyorum. Olayı kişiselleştirmek değil niyetim. Kaç kişiyiz? diye düşündüm. Kendi durumuma emsal bir sürü insan olabileceğini var sayarak kimsenin umurunda olmayan kişisel hayatımdan bir parça paylaşma ihtiyacı duydum. 

Fakir edebiyatı yapacak durumda değilim. Üstüne basa basa her yazımda değinmeye çalıştığım şeyler var. Müzik ve sanat üzerine kaygılarımı dile getirdiğim bir çok yazı var. Olayı bağlamak istediğim nokta ise bu olayın pazarlama boyutuna girmesi, metalaştırılması. Müzikal Irkçılığın karnını beslemesi, göbeğini şişerek geğirtilmesidir.

Sokaktaki her hangi bir adamın. Müziğe veya sanata (Bach'ın diğer sanat dalları ile sentezlerini araştırarak öğrenebilirsiniz) eğilimi olan ama bunun farkında olmayan birinin, bir üniversite öğrencisinin, bir konservatuvar öğrencisinin, tek suçu sadece Bach'ı sevmek olan birinin Bach'ın eserlerini canlı dinleme hakkı yok mu?

Var ama her şeyin bir bedeli var! Öyle değil mi?

Benim varoşlardaki sadece bağlama öğreten Türkü sevdalısı eğitmenleri, Türk Musikisi dinle evladım diyen yaşlı amcalarımı eleştirirken, Müziği ayrıştırmayın, müziğin ülkesi mi olur diye eleştirirken yerden yere vurduğum insanlara karşı dik durmaya çalışırken "bak gördün mü? Bach dinle diyorsun. Bir konser kaç para haberin var mı?" demeleri sonucunda ne yapabilirim? 

İstanbul'un ücra köşelerini geçtim. Mardin'deki, Kayseri'deki, Niğde'deki hatta diğer metropol şehirlerimiz Ankara, İzmir, Antalya'daki insanların dahi Bach'ın eserlerini canlı dinleme şansları neredeyse yok. 

Peki Bach kimin için İstanbul'da? Hayatında Türkü'den ötesini dinlememiş insanlar için mi? Kral TV'de 'Aa! Demet Akalım çok tatlı' diyen kız çocukları, 'Beste Makinesi Serdar Ortaç' diye haber yapan magazin bültenleri için mi? 

Biri bize açıklayabilir mi? 

Bach kimin için İstanbul'da?

Cevabını biliyorsanız lütfen avucunuzun içine not edip, kalbinizin üstüne koyunuz. Şimdi uyuyabilirsiniz. 

Tatlı uykular.

//

Dipnotlar:

European Union Baroque Orchestra 
St. Antuan Kilisesi, İstanbul

1. Kategori - 112.00 TL
2. Kategori - 89.00 TL
3. Kategori - 67.00 TL
4. Kategori - 56.50 TL

European Union Baroque Orchestra
Santa Maria Kilisesi, İstanbul

112.00 TL

"Bachtronica" Erdem Helvacıoğlu -Pete Lockett
garajistanbul, İstanbul

Ayakta - Tam 78.50 TL, Öğrenci 58.50 TL

J.S. Bach Çello Suitleri - Jiri Barta
St. Antuan Kilisesi, İstanbul

1. Kategori - 112.00 TL
2. Kategori - 89.00 TL
3. Kategori - 67.00 TL
4. Kategori - 56.50 TL

Goldberg Varyasyonları - Mahan Esfahani
St. Antuan Kilisesi, İstanbul

1. Kategori - 112.00 TL
2. Kategori - 89.00 TL
3. Kategori - 67.00 TL
4. Kategori - 56.50 TL

Gustav Leonhardt
St. Antuan Kilisesi, İstanbul

1. Kategori - 138.00 TL
2. Kategori - 112.00 TL
3. Kategori - 83.00 TL
4. Kategori - 56.50 TL

*biletix