28 Eylül 2012 Cuma

VİDEO | Yora - "Işık Lekesi"


Sevdiğimiz gruplardan Yora'nın Gün Sözleri albümünden ilk video klibi yayımlandı. 

Işık Lekesi adlı parçaya gelen klip için şöyle buyrun;




27 Eylül 2012 Perşembe

Bu aralar bunları dinliyoruz!

Band of Horses
Selam.

Bu aralar, takip ettiğimiz grupların yanı sıra, yeni keşfettiğimiz grupların da baya birikmeye başladığını gördük.  Hal böyle olunca da fazla biriktirmeden bir postla paylaşalım istedik. Daha fazlası için de: (bkz: Bir Baba Indie Mix)

Biz bu aralar bunları dinliyoruz. Peki siz neler dinliyorsunuz?


Band of Horses - Miracle Rock (2012)




Calexico - Algier (2012)




Grizzly Bear - Shields (2012)




Sea Wolf - Old World Romance (2012)




The Maccabees - Given to the Wild (2012)




Mumford & Sons - Babel (2012)




Balmorhea - Stranger (2012)



25 Eylül 2012 Salı

VİDEO | Crystal Castles - "Plague"

Torontolu elektronik müzik grubu Crystal Castles, Kasım ayında çıkaracağını açıkladığı yeni albümünden ilk videoyu yayımladı!

Plague adlı parçaya çekilen videonun yanı sıra grup, gelecek Çarşamba da "Wrath of God" adında yeni bir single daha paylaşacağını duyurdu.




24 Eylül 2012 Pazartesi

Beirut İstanbul Konseri 2012

Öncelikle Beirut'un Kuruçeşme Arena'da "sold out" yapamayacağına inanıp, tipik bir Türk olarak bileti son dakikada alma hastalığından müstarip olduğumu söylemeliyim. Ancak konserden 3 hafta önce, "verilen davetiyelerle de birlikte" yaklaşık 10.000 bilet kesilebilmesi pek de tahmin edilebilir bir olay değildi haliyle. Neyse ki son dakika golüyle, son güne biletlerimizi ayarlayıp, konsere iştirak edebildik.

Caanım Ortaköy trafiği sayesinde ilk 15 dk.'yı kaçırdığımız için hem ilk 2-3 parçayı dinleme, hem de ön taraflarda olma şansını kaçırmış olduk. Mekanın "Sahne Önü" diye tabir edilen kısmının sol taraflarından uygun bir yere kaynak olmaya çalışırken, grup sahnede hitlerini art arda çalmaya başlamıştı bile. Kuruçeşme'nin o eşsiz manzarasıyla birlikte, bildiğimiz o samimi, içten Beirut melodileri nihayet kulaklarımızda tınlıyordu.

En son 5 sene önce Radar Live Festivali'yle ülkemize gelen Zach Condon ve ekibi eskisi gibi az bilinir bir grup değildi artık. Geçen bu 5 sene onlara fazlasıyla popülerlik ve olgunluk katmıştı tabii. Tüm bunların yanında mekanı hınca hınç dolduran 10.000'e yakın bu kitlenin tamamı da Beirut kitlesi değildi tabii ki. Ve çoğu konserde karşılaştığımız problemler burada da karşımıza çıkmıştı. Konser sırasında mütemadiyen bir şeyler yiyip, içip, sohbet eden o güruh yine iş başındaydı! Sonradan dahil olarak zaten 1-0 yenik başladığımız konser maceramız, bulunduğumuz her noktada oluşan gereksiz sohbetler sayesinde art arda kalemize giren gollerle devam ediyordu.


Tabii ki her şey o kadar da kötü değildi. Ukulele, trompet, akordeon, saksafon gibi enstrümanların eşsiz melodileri eşliğinde, yıllardır izlemek istediğim Beirut karşımdaydı... Sadece beklentiyle gidilen bu gibi konserlerde oluşan her olumsuz şeye insan biraz daha fazla tepki veriyor sanırım. Yaklaşık 1.5 saat sahnede kalan grup, toplamda 2 kere bis yaparak güzel bir jest yaptı bizlere. (Bu güzel jesti de şu tweetle pekiştirdiler.)

Uzun bir turnenin sonunda burada olmalarıyla da doğru orantılı olarak grup biraz isteksiz gibi geldi bana. İsteksizden ziyade yorgunlardı tabii. Ama tüm bunların sonunda düşününce şu sonuca ulaştım ki; ben Beirut'un albümlerdeki, kliplerdeki halini daha çok seviyormuşum.

Olsun, sen yine gel Beirut!

Not: Telefonumun bozulması sebebiyle çektiğim fotolar ulaşılmaz bir hal almıştır. O sebeple elimizde kalan en iyi fotoları paylaşıyorum.

23 Eylül 2012 Pazar

ALBUM | The Eccentronic Research Council - 1612 Underture

İngiltere çıkışlı sanat kolektifi The Eccentronic Research Council, yeni kayıtları '1612 Underture'u geçtiğimiz günlerde yayınladı. Birleşik Krallık tarihinin en bilindik davalarından biri olan Pendle Davası kapsamında Pendle Cadıları'nın sorguya alınıp, ardından mahkeme kararıyla idam edilmelerini konsept olarak belirleyen ekip, hikayeyi bir de ünlü dizi oyuncusu Maxine Peake'in ağzından aktarıyor. Bu tercih öyle yerinde olmuş ki, Peake'in sesiyle 60'ların feminist şiirleri ve Pendle Cadıları hakkındaki efsane ve hikayeler adeta yeniden can bulmuş. Peake'in vokalini destekleyen altyapı ise synthesizer'ların domine ettiği yormayan bir prodüksiyonun ürünü. The Eccentronic Research Council, adına yakışacak enteresanlıkta bir albüme imza atarak tarihe kazınan acı bir hikayeyi kutsuyor özenle. Pendle Cadıları hakkındaki efsanelere ve yöneltilen suçlamalara kulak verdikçe ise adalet adına son 400 yılda bir şeylerin olumlu yönde değiştiğine inanmakta güçlük çekiyor insan.

ERC sound'unu merak edenler albüme el atmadan önce grubun soundcloud sayfasını ziyaret edebilirler.


17 Eylül 2012 Pazartesi

Demonation No: 3'ün programı belli oldu!

Bant Mag. tarafından bu yıl 3.'sü düzenlenecek olan Demonation Festivali'nin programı belli oldu!

Geçen 2 yıllık süre içerisinde bağımsız müziğin bir çok temsilcisini ağırlayan Demonation, bu yıl da Jameson Irish Whiskey sponsorluğunda birbirinden farklı bir çok türün temsilcisini ağırlayacak. 6-7 Ekim tarihinde Salon sahnesinde gerçekleşecek olan festivalin programı ise şu şekilde olacak;


6 EKİM

Umman Türkoğlu – 18:00

Fakap – 19:00

ÇGS - 20:00

Roadside.Picnic – 21:00

Cemiyette Pişiyorum – 22:00

Sami Baha – 23:00


7 EKİM

Islandman – 18:00

Orchestra Volatile – 19:00

Change of Plans – 20:00

Halimden Konan Anlar– 21:00

Bubituzak – 22:00

Murat Üf Yaa – 23.00


16 Eylül 2012 Pazar

RHCP konseri, LED'ler ve Sınıf çelişkisi: "Artık konsere de gidilmez"

Mabbas, RHCP konseri sonrasında led ekranlar için şuna benzer bir açıklama yapmıştı: "Dünya'nın her yerinde led'ler var artık, led ekran olmayan konser bulamazsınız." Eyvah!

RHCP konseri sonrasında yaşananlar halen taze olsa gerek, bir çok kişi organizasyondan ciddi anlamda şikayetçi. Konsere gidenler tepkilerinde kesinlikle haklılar, organizasyon tam anlamıyla sınıfta kaldı.  Bu organizasyon ibretlik bir case olarak öğrencilere pek alâ aktarılabilir. Ancak konser sırasında benim canımı sıkan başka bir nokta oldu ki;  organizasyon probleminden çok daha önce gelen, çok daha gerçek olan şey: LED ekranlar. Organizasyonel hatalar düzeltilebilir ancak led ekranların meşrulaşması ve o meşrulaşmanın getirdiği sosyal dönüşümler değiştirilmez, değişilmez.

Tool ya da Radiohead'in herhangi bir konserini devasa led ekransız düşünebilir misiniz? O devasa led'leri günümüz konserlerinden aldığınızda, geriye konserin atmosferi adına ne kalır ki? Post- modernleşen insan, konsere sadece canlı performanslar için gitmiyor kuşkusuz, insan yaratılan o gerçek üstü atmosferi  deneyimlemek ya da anlamak için de konserde bulunmak istiyor. Yaratılmaya çalışan bu gerçek üstü ortam, bir şarkının salt melodiden geçmediğini de ortaya çıkarıyor kuşkusuz. İnsanlar "Transmedia storytelling" kavramının bir benzeri yaşanıyor artık konserlerde. Artık mesaj sadece enstrüman ve müzisyenler üzerinden gelmiyor, farklı unsurlar da işin içerisinde. Bahsettiğim bu çerçeve içerisinde, led'ler oldukça önemli bir yere sahip kuşkusuz. O atmosferin olmazsa, olmazı...

Ancak led ekran kullanımları son zamanlarda amacından sapmakta sanki, bir nevi led'ler için de, atom enerjisinin atom bombasına dönüşüm süreci yaşanıyor. Günümüz konserlerin bir çoğunda led'ler bir atmosfer unsurundan çok, daha çok seyirciyi konsere çekmenin bir unsuru olarak kullanılmakta. Al sana amacından uzaklaşan bir icat daha... Daha doğrusu uzaklaştırılan bir icat daha. Sahnenin iki yanına yerleştirilmiş kocaman led'ler ve bir alana tıkıştırılmış binlerce insan...

Oysa yukarıda da bahsettiğim gibi, konserler artık sadece konser değil, bir deneyim (yoğunlaş deneyim ekonomisi), bir ritüel, bir ihtişam... Sen böylesine büyüleyici bir alanı, devasa LED'ler ile daha çok kişiye sunduğunu düşünüyorsun. Kusura bakma "bok ediyorsun" aslında sen. O arkada kalan 'ucuz' insanların görmesi ya da deneyimlemesi için sağlamaya çalıştığın "şey" artık konser değil, ritüel değil, hele insanlık hiç değil!

O sahnenin yan taraflarına yerleştirilen Led'ler bir yandan konserin atmosferini yok ederken bir yandan ise konser alanlarındaki sınıfsal uçurumların daha da artmasına sebebiyet veriyor. Sınıfsal uçurumlar mı? Neredeyse alfabedeki tüm harflerin biletlerin ya da konser alanlarının sınıflandırılması için kullanılması sana bir şey ifade etmiyor mu? Amacından uzaklaşılarak kullanılan Led'ler sınıfsal çelişkileri konser alanlarında bile yüzümüze yüzümüze vuruyor. 70 liralık bilet alan bir kişinin, bir konseri deneyimleme şansı iğne kalınlığında müzisyenler, boğuk sesler ve bir ekrandan gelen sahneye dair görünen görüntülerden dahası değil artık

Birisi bana sahnedeki müzisyenlerin iğne kalınlığında gözükmesini açıklayabilir mi? Ama Led'ler olmasın cevap lütfen, zaten Led'ler yüzünden o müzisyenler iğne kalınlığında ya! Ve yine Led'ler sayesinde 150 Liralık sahne önü biletleri 500- 600 Lira civarında ya!

Sınıfsal eşitsizlik hiç bu kadar görünür kılınmamıştı. Sanki birileri "senin ancak ve ancak hak ettiğin yer bu alandan ibaret" diyor. Burada yaşamalısın, burada tüketmelisin diyor... İnsanın belki de özü olan tınıları burada dinlemelisin. Özümüzden hangi ara bu kadar uzaklaştık be arkadaş? Müziğimizden hangi ara bu kadar uzaklaştırıldık?

Konser çıkışında birisi şöyle diyordu, ne de haklı diyordu: "Artık konsere de gidilmez"


12 Eylül 2012 Çarşamba

Bir Baba Indie Mix: "Ağustos 2012"


Her ne kadar "Ağustos 2012" mixini paylaşıyor olsak da, biz çoktan baharı getirdik bile... 

Bu ay bizim için tam olarak "sonbahar verimliliği"nde geçti denilebilir. Sevdiğimiz grupların yeni albümlerinin çıkmasının yanı sıra, yeni keşiflerin de olduğu müzik adına güzel bir ay...

Bu ayki mix de mümkün olduğunca her parçaya kulak kabartmanızı tavsiye ediyoruz ki içlerine sakladığımız güzelliklerden mahrum kalmayasınız. Yine de, yakında özel ilgi göstereceğimizden hiç şüphe duymadığım Sea Wolf, The Envy Corps, Laneway gibi isimleri bold yazıp, dikkat çekmekte fayda görüyorum! 

Ayrı bir parantez de, 8 mix içerisinde yapmadığımız bir şeyi yaptıran Korhan Futacı ve Kara Orkestra'ya açmak istiyorum. Sezonun açılmasıyla beraber, yakında "ayin"lerine başlayacak olan toplulukla kapanışı yapıp, geçtiğimiz ay fazlasıyla yanımızda olan topluluğa da bir selam vermek istedik. (Ki bu bize ileriki günler için sadece yerli isimlerden oluşan, bağımsız bir playlist oluşturmanın da şevkini kazandırdı.)

Sevgiler,



Diğer mix'ler için: 8tracks.com/birbabaindie

Playlist:

01. Alpine - Hands
02. Cheek Mountain Thief - Cheek Mountain
03. Sea Wolf - Old Friend
04. Seabear - I Sing I Swim
05. The Envy Corps - Give It (All) Up
06. Grizzly Bear - Yet Again
07. The Ghsts - Ghosts
08. Camera Obscura - French Navy
09. Laneway - The Past Is Furious
10. Korhan Futacı ve Kara Orkestra - Niye?

11 Eylül 2012 Salı

Band of Horses'ın yeni albümü "Mirage Rock" paylaşımda!

Geçtiğimiz günlerde yayımladıkları ilk video klibin ardından paylaştıkları parçayla ağzımıza bir kaşık bal daha çalan Band of Horses, yeni albümleri Mirage Rock'ın tamamını stream etmeye başladı.

Özlemişiz...

8 Eylül 2012 Cumartesi

YENİ | Band Of Horses – “Slow Cruel Hands Of Time”

18 Eylül tarihinde çıkacak olan yeni Band of Horses albümü Mirage Rock'tan ilk video klip geçtiğimiz günlerde Knock Knock'a gelmişti.

Grup ilk video klip şarkısının ardından “Slow Cruel Hands Of Time” adlı parçayı da paylaşarak yeni albüm için bizleri ısındırmaya devam ediyor.

Güzelliklerin devamını official bir şekilde duymak için geri sayıyoruz...

10...

5 Eylül 2012 Çarşamba

Please, Please, Please: a tribute The Smiths

Tribute albümler nedense başarısız olur. Hani eleştirmenler tarafından beğenilen ya da çoğunluğun takdirini kazanan tribute albüm sayısı neredeyse yok denecek kadar azdır. Zaten albümler de bütünsel bir yaklaşımdan çok, grupların cover performansları üzerinden değerlendirilir.

 Bir tribute albümün neden beğenilmeyeceğine dair bir çok sebep ortaya atabiliriz kuşkusuz ancak tribute albümlerin beğenilmemesin ardında yatan en önemli sebep albüme dair oluşan gereksiz "beklentiler" olsa gerek. Beklentilerin bu derece artmasının üç ayağı var bence; ilki sevdiğiniz grubun şarkılarının tekrardan ele alınması, ikincisi ele alınan şarkıların beğendiğiniz farklı bir grup tarafından tekrardan ele alınacak olması, üçüncüsü ise yıllarca severek dinlediğiniz şarkıların farklı nosyonlar ile tekrar ele alınacak olması. Bu üç ayak bir araya geldiğinde, beklentilerde de ister istemez yükseliyor, ancak gereksiz bir beklenti yükselmesi olduğu da gün gibi açık. Sonuçta üç ayak var bu işin içerisinde, her "ayak" yeniden ele alınan şarkıya farklı bir boyut katıyor.

Aslında benzer bir durumu No Clear Mind röportajını çevirirken yaşamıştım. Grubun konuştuğu dil Yunanca, bizim konuştuğumuz dil Türkçe ve grupla iletişime geçtiğimiz dil İngilizce. Nasıl bir çeviri yaparsanız yapın, muhakkak bir şeyler eksik kalıyor. Sonuçta salt "dil" kavramı dışındaki tüm değişkenler birbirinden bağımsız ve uzak. Ortak bir yol ve anlam bulmanız gerekir. Böylesine karmaşık bir yapı içerisinde tribute albümlerden beklentilerin çok yüksek olmaması gerektiğini düşünüyorum. Yani bir tribute albümde 5-6 şarkı kulağınıza hoş geliyorsa, bence iyi kotarılmış bir tribute albümüdür. Geri kalan tüm ayrıntılar önemsiz kalır. (diye düşünmekteyim)

 Bu kadar sözü The Smiths için yapılan "Please, Please, Please" tribute albümü adına yazma gereği duydum. Öncelikle albümü beğendiğimi söylemeliyim. Oldukça iyi kotarılmış bir albüm olmuş. Seçilen grup ve sanatçılardan da görebileceğiniz gibi albümde bir bütünsellik var. Birkaç şarkı dışında şarkıların sound'ları birbirine oldukça yakın ve şarkılar birbirlerini destekler nitelikte alt yapılara sahipler. Sanki tüm gruplar bir prodüktör ile çalışmış gibi. Bu durum şarkı geçişlerinde konsantrasyon kayıplarına da yol açmıyor üstelik.

 Konu The Smiths için yapılan bir tribute albüm olursa, sanırım yapılan işlerde irdelenmesi gereken en önemli nokta şarkıların melodramik yapılarıdır. Albüm boyunca çoğu vokal bu noktayı atlamamış olacak ki Morrissey vokalinin melodramasına sadık kalmışlar. Özellikle bu durum Devics solisti Sara Love tarafından icra edilen "Well I Wonder" yorumunda arşa çıkıyor denilebilir. Morrissey fanları kızacak ama sanki Morrissey'den daha iyi yorumlamış gibi şarkıyı:).

 "Dala" tarafından icra edilen "Last night I Dreamt That Somebody Loved Me" cover'ı albümün bir diğer önemli şarkısı olarak ön plana çıkıyor. En az orjinali kada güzel olan şarkı, birçok kritik tarafından tribute albümün en önde gelen şarkısı olarak belirtilmiş. Bence Well I Wonder daha iyi gibi ama (Bir kritik olarak ben!)

 Albümün bir diğer öne çıkan şarkısı ise Chikita Violenta tarafından icra edilen "Some Girls Bigger Than Others" olsa gerek. Şu ana kadar adını hiç duymadığım Meksikalı bir grup tarafından ele alınan şarkı, Cat Power postu'mda bahsettiğim müzikte öze bağlı olma durumunu oldukça iyi özetliyor. The Smiths kökeninden fazla uzaklaşmadan, kendi yaklaşımlarını müziklerine yedirmişler.

 Trespassers William tarafından cover'lanan "There is a Light That Never Goes Out" adlı The Smiths şarkısı ise klasik bir TW şarkısının özelliklerinden öteye gidemese de, The Smiths'in o güzel melodileriyle birleştiğinde TW sihri, "yine mi güzeliz?" sorusunu sordurtmadan edemiyor dinleyene. Güzel dream pop, ne güzelsin sen.

 Özetlemem gerekirse; "Please, Please, Please" adlı tribute albüm tam da The Smiths'e yakışacak 'diplerde kalmış' sanatçı ve grupların bir araya geldiği, belirli bir bütünlüğe sahip bir tribute albüm olarak kotarılmış. The Smiths severlerin kesinlikle kaçırmaması gerektiğini düşündüğüm, birkaç şarkı dışında sıfır handikaplı enfes bir tribute albüm olmuş.

Albümde öne çıkan şarkıları izninizle boldlamak istiyorum. 

1-Panic - Kitten 
2-Stop Me If You Think You've Heard This One Before - The Rest
3-What Difference Does It Make? - Joy Zipper 
4-Shoplifters of the World Unite - Tanya Donelly w/Dylan in the Movies 
5-Please Please Please Let Me Get What I Want - William Fitzsimmons 
6-I Won't Share You - Sixpence None the Richer
7-Well I Wonder - Sara Lov 
8-Half a Person - Greg Laswell 
9-Last Night I Dreamt That Somebody Loved Me - Dala 
10-Some Girls Are Bigger Than Others - Chikita Violenta 
11-Sheila Take A Bow - Telekinesis
12-Is It Really So Strange? - Solvents
13-Hand In Glove - The Wedding Present
14-How Soon Is Now? - Mike Viola and The Section Quartet 
15-There Is a Light That Never Goes Out - Trespassers William 
16-Rubber Ring - Girl in a Coma 
17-I Know It's Over - Elk City
18-What She Said - Katy Goodman (La Sera, Vivian Girls)
19-London - Cinerama 
20-Reel Around the Fountain - Doug Martsch (Built To Spill)




3 Eylül 2012 Pazartesi

YENİ | Ceylan Ertem - "Ne Olursa Ol Gelme"


Ceylan Ertem ikinci solo albümü Ütopyalar Güzeldir'den ilk video olan Ne Olursa Ol Gelme'yi yayımladı!

İlk izlenimin gayet olumlu olduğu albüm için az çok bir fikir sahibi olmak istiyorsanız şuraya, videoyu izlemek için de alt tarafa alalım;

Gitarlar: Cenk Cenk Erdoğan
Bas Gitar: Murat Çopur
Davul ve ziller: Ediz Hafızoğlu



Bu arada grup albüm lansmanını 5 Eylül akşamı Beşiktaş Abbasağa Parkı'nda gerçekleştirecek. (Konser ileriki bir tarihe ertelenmiş)
facebook.com/events/Abbasağa

facebook.com/CeylanErtemOfficial
twitter.com/ceylan_ertem