27 Kasım 2012 Salı

Calexico Mart ayında ülkemizde!

2012 yılında en sevdiklerimiz arasında olan Calexico, bu yıl çıkardığı Algiers albümü kapsamında 2-3 Mart tarihlerinde Salon IKSV sahnesinde olacak.

Geçtiğimiz günlerde açıklanan Japon Post Rock grubu Mono'dan sonra Salon IKSV Mart ayında yüzümüzü güldürmeye devam ediyor. Umarız aynı hızda devamı da gelir. :)



26 Kasım 2012 Pazartesi

Gaz Coombes - 22 Kasım Salon İKSV Konseri

Supergrass'i en son ne zaman dinlediğimi hiç hatırlamıyorum, hatta grubun dağıldığını dahi bilmiyorum. Grubun şarkıları hiç bir zaman müzik çalarımda yer iştigal etmedi.Grup hakkında sadece mini bir kulak dolgunluğuna sahibim. Grup hakkında önyargılarım yeterince abartılı olsa gerek. Bu önyargıları kırmak için öyle bir şey gerekti ki;  ilk işim müzik çalarımı Gareth Micheal, nam-ı diğer Gaz Coombes ya da başka bir deyişle ex- Supergrass vokalisti'nin şarkılarıyla doldurabileyim.

O gereken şey ise;  22 Kasım'da Salon İKSV'de gerçekleşen Gaz Coombes konseri oldu. Oldukça çekinceler içerisinde gittiğim konser, beklentilerimi aşan daha doğrusu ne kadar insafsızlık yaptığımı gösteren bir konser haline geldi. Gerçı bu durum; beklentilerimin düşüklüğünden midir, yoksa Gaz Coombes ve grubunun eşsiz performansından mıdır bilmem ama  konserdeki her şarkıyı ağzım açık dinlediğimi itiraf etmeliyim. 22 Kasım 2012 Gaz Coombes konseri gerçekten her unsurun birbirini oldukça iyi tamamladığı bir performans olarak kişisel tarihime geçti.

Grubun sahne enerjisinin oldukça iyi olduğunu öncelikle belirtmek gerek, bir an olsun sahneden gözlerimi alamadım. Bu şarkıların melodik halleriyle olduğu kadar, grubun sahnede ortaya koyduğu sound ile de ilintili olsa gerek. Şunu açıkça belirtmek isterim ki; Gaz Coombes son 2 yıldır dinlediğim konserler içerisindeki gerçekten en 'sağlam' sound'a sahip konserdi. Her bir enstrümanın, her bir notanın içinize işlediği, her sesi rahatlıkla birbirinden ayırt edebildiğiniz bir konserdi. Bu durum kuşkusuz, grubun yarattığı atmosferin en belirgin özelliklerinden biri oldu. Özellikle klavyecinin performansı, uzun zamandır görmüş olduğum en iyi performanslardan birisi olsa gerek. Oldukça enerjik ve bir o kadar da işinin ehli bir insan olduğunu göstermiş oldu. Gaz Coombes'in Supergrass'in birkaç şarkısına da yer vermesi  ayrı bir güzellik kattı konsere.Gareth Micheal'ın sevimli hali, seyircisiyle kurmuş olduğu sıcak diyalog ise konserin tuzu biberiydi artık. Gerçekten çok sevimli birisiymiş adam.

Özetlemek gerekirse; bir konser önyargıları kırmak için sebep haline gelebilir mi? Geliyor işte, yapacak bir şey yok. Einstein'a derin sevgilerimi iletiyorum bu post'la...

21 Kasım 2012 Çarşamba

Seks İşçiliği = Sanat İşçiliği



Twitter'da bir meseleye tanıklık ettim. Bu mesele müziğin ticarileşmesi üzerine yapılan bir tartışmadan ibaret. Cem Adrian ve DMC'nin genel müdürü Samsun Demir arasında geçen diyaloglar çok ilgimi çekti. Paylaşmak istedim. 

Mesele şuradan doğmuş. Power Türk geliştirdiği aplikasyon aracılığı ile 1 milyon kişiye ücretsiz albüm, şarkı indirmesine fırsat tanımış. Müyor-Bir başkanı Ahmet Koç ve Samsun Demir ise bunu tespit edip, telif hakları ihlali nedeniyle mahkemeye sunmuşlar. Yasal olmayan şekilde indirdiklerini kanıtlamışlar. Olayın birde telif hakları ihlalinin yanı sıra, Power Türk'ün hangi sanatçıların şarkılarını çalıp çalmayacağına kendi insiyatifleri doğrultusunda karar vermesi. Buradan anlaşılacağı üzere ortada yazılı anlaşmalarla bizlerin radyonun başında kimleri dinleyeceğimize sermaye sahibi şirket sahipleri ve reklam! alanı olarak çalışan radyolar karar veriyor. Neyse bu konuya geleceğiz. 

Müyor-Bir başkanı Ahmet Koç, Uçankuş'a şu açıklamayı yapmış. 

Birincisi Powertürk sektörü ikiye böldü.

Çünkü kendilerine göre bir çizgi oluşturmuşlar ve sözde buna dayanarak istedikleri şarkıyı çalıp istedikleri şarkıyı çalmıyorlar.

Ama kendilerine ait müzik kanallarını dinlediğinizde,çalınan şarkılara bakıldığında kendileriyle çeliştikleri çok net ortada.
İkinci konu ise Power’ın  izinsiz mobıle aplikasyonla şarkı indirmeye izin veriyor olması. Bunun için bizden izinlerin alınması gerektiği halde bize başvurmadılar. Kendilerini uyardık ama herhangi bir geri dönüş olmadığı için hukuki yasal süreci başlattık.
Kısacası bizim parayla sattığımız hizmeti, Powerkendi kurduğu sistemle kullanıcıyla indirme imkanı sunuyor. Sistemin iptaliiçin yasal süreci başlattık.
   Ahmet Koç
Müyorbir başkanı

DMC genel müdürü Samsun Demir twitter üzerinden Power Türk'e eleştrilerini sıralarken, arada konuya katılan müzisyen ya da takipçilerine sanatçıların haklarının korunması gerektiğini belirterek destek istiyor. Ardından Power Türk'ün Tarkan, Kenan Doğulu, Serdara Ortaç gibi isimlerin şarkılarını neden yayınlamadığını ve kriterlerine göre neden liste başı olamadıklarını sorguluyor. Bu görüşü ise en çok satan! olarak savunuyor. Bütün radyolar "Hatasız Kul Olmaz" şarkısını günde bir çok kez çalarken, neden Power Türk'ün hiç çalınmadığını sorguluyor. 

Tüm bu muhabbet akıp giderken Cem Adrian konuya dahil oluyor ve diyor ki;

Power tuşuna bastığınızda kapatabildiğiniz "birşey"e bu kadar gebe kalmanız sizin eserinizdir.  . Kimdir ki bi tv?

Cem Adrian söze girene kadar her şey sözde sanatçı hassasiyetine sahip Samsun Demir'in cümlelerini yapay bir gülümseme ile takip ediyorsunuz. Takip ederken çok açık bir şekilde ticari kaybın getirdiği o "ay kıyamam" endişesini zirvede hissediyorsunuz. Cem Adrian'ın verdiği cevap çok önemli bir cevaptır. Müziği endüstriyelleştirip, kendi çıkarlarına ters düşecek bir durumda tüccar hassasiyetinden sıyrılıp müzisyen hassasiyeti naifliğine erişmek hiç hoş değil. Yoksa samimi bir şekilde bu olayların takipçisi olmak gerçekten takdir edilecek bir şeydir. 

Samsun Demir kriterlerindeki sanatçı veya müzisyenlerin birleşip bu haksızlığa dur demesinin arkasındayız. Zira daha çok yakın bir tarihte Uraz Kıvaner'in yaşadığı olay karşısında aynı hassasiyetleri neredeydi? Daha ötelerde sanatı kirletip, müziği çirkinleştiren ortamları yaratanlar kendileri iken bu kirli suların üzerlerine sıçrayınca oturup kızan insanlara hangi sebepten, neden destek olalım?

Bu ülkede kaç müzisyenin insan üstü çabalarla müzik yapmaya çalıştığından haberdarlar? Bu ülkede sırf gücü, direnci bir yerden sonra kalmadığı için müzik yapmaktan vazgeçtip bir şirketin x bölümünde, mutsuz bir şekilde iş yapan insanlar olduğunu biliyorlar mı? Sadece müzik yapıp, ayakta kalabilmek adına Galata'da eski, yıpranmış, leş gibi, pislik içinde odalarda kaç tane müzisyenin yaşadığını biliyorlar mı? İyi stüdyolarda, iyi ekipmanlarla kayıt yapmak için ömrünüz boyunca ek işler yapmak zorunda olmanız gerektiğinin farkında mısınız? Albüm yapabilmek için arabasını satıp, kredi çekip albüm yapmaya çalışan insanların farkındalar mı? Hiç kimse çok uzaklara bakmasın. Etrafınızdalar iyi bakın göreceksiniz. 

Geçtiğimiz aylarda Derbeder Olduk yazısını paylaştığımızda bir şeyler anlatmak istedik. O bile popülerleşme kaygısı olarak algılandı. Bizim popülerleşme ile ilgili bir sıkıntımız yok. O yazıda anlatılmak istenen tek şey Müzisyenlerin hangi noktadan sonra kendilerinden ve düşüncelerinden ödün vermeye başladığını anlamaya çalışmaktı. Replikas'ın Seyyah'ını Özcan Deniz'den dinlediğimizde keyif almak kadar hislerimizi kaybetmedik henüz. Replikas albümüyle ilgili son viraja doğru girereken, o albümün kaynağını eğer Özcan Deniz'e şarkı vererek sağlıyorsa hepimize yazıklar olsun. Bu kadar net yazıyorum. 
  
Afedersiniz ama bir müzisyen olarak söylüyorum bize Samsun Demir hassasiyeti gerekmez. Bize Serdar Ortaç'ın, Kenan Doğulu'nun, Tarkan'ın arkasını kollayacak insanların varlığı gerekmez. Ticari kayıplarınızın telafisi için SANAT ve SANATÇI vurgularınızı yapmayınız. Sanatı savunmak çok ince bir düşünce, maddi olmayan hassasiyet gerektirir. 

Maalesef dün kaybettiğimiz Cemil Özeren'in en yakın arkadaşlarından Arslan Hoşman şöyle bir şey söyledi;

Kendisi yanlızlığı tercih etti. Hakları çok yendi. Tüm sanatçıların hakkı yeniyor. Tüm sanatçıların başında menejer denen belalar var. Ve kanlarını emiyorlar. İnsan kandırılırsa, üç kağıda getirilirse terk eder. Cemil bizi terketti.

İşte bu zihniyetin insanları getirdiği son noktadır. Magazinel hayatları yaşamaya zorlanan, kendi sanat anlayışları dışına çıkmak zorunda olanları bir yerde anlayabiliyorum. Bu insanları bu zorlu yaşama ittiren insanlardan gerçekten nefret ediyorum. Bu insanlara seks işçisi muamelesi yapılması hiç tahammül edilebilir bir şey değil. Gerçekten sanat sevdalısı insanlarsanız buyrun gelin oturup konuşalım. Ortada parasal mevzular, ticari kaygılar olmadan konuşalım. Sanatı bu kadar önemsiyorsanız nolur rahat bırakın insanları ya da yurt dışından avakado falan getirip, ticaretini yapın. Çok daha faydalı olursunuz.

İşin en kötü yanı ise bu zihniyetin sunduğu tatlı! hayatı sevip, bununla yaşamayı seven Cem Adrian'a göre Zanaatkar! bana göre ise bir hiç olan insanların var olması. Söz konusu sorunlara, dertlere, kederlere bulaşmadan kendi magazinel hayatlarında, egolarını okşayan insanları sanatçı algısının dışında tutuyorum. 

Cem Adrian ile Samsun Demir arasındaki twitter mesajlarını aynen aşağıya koyuyorum. Umarım gören, duyan olur.

Cemil Özeren'e de nur içinde, huzurla yatmasını diliyorum. Her şeye rağmen bu dünyaya ticari kaygılarını değil müziğinden, sanatından bize bir şeyler bıraktığı için... Tıpkı diğer sanatçılar gibi... 

Sanatçılarınıza ve sanatınıza sahip çıkın! 







Konuyla ilgili diğer yazılar:


***

Replikas'ın konu hakkındaki yorumları:





ALBUM | Kırıka - "Yılların Ettiğini"

Son yıllarda çıkan en şahsına münhasır gruplardan olan Kırıka'nın bu albümünü dinledikçe insan, alıp başını "üstünde zeytin biten topraklara" atası geliyor.

2008 yılında yayımladıkları ilk albümleri "Kaba Saz" ile güzel memleket İzmir'in güzel grubu olarak tanıdığımız Kırıka, çiftetelliler, kasap havaları, rebetikolar, psikedelik havalardaki zeybeklerle kaldığı yerden devam ediyor. Hem de bu sefer daha da zenginleşmiş bir kadroyla...

Ana kadrodaki Salih Nazım Peker, Erdoğan TürkseverOrçun Baştürk'ün yanı sıra, Ayyuka'dan tanıdığımız Özgür Yılmaz da gruba katılarak, Kırıka'ya "altı tel" daha kazandırmış oldu.

Bergamalı trompet ustası Nazmi Ürk ve oğlu klarnetçi Uğur Ürk'ün yanı sıra Brenna MacCrimmon (geri vokal), Burcu Tatlıses (geri vokal), Okan Kaya (geri vokal), Nikos Skafidas (keman), Hasan Devrim Kınlı (akustik gitar), Hasan Gözetlik (trombon), Özgür Gürbüz (kanun), Tuncay Korkmaz (ağız armonikası), Murat Ferhat Yegül (trombon)... gibi isimler de albümde emeği geçenler arasında...



Baykuş Müzik etiketiyle geçtiğimiz günlerde yayınlanan albümün çıkış parçası, ilk dinlendiğinde insanı bir yerlerinden yakalayan "Cigara" olurken, ilk video klip de albümün en eğlenceli ve (her türlü) en oynak parçası olan Keçi Kalesi'ne geldi.



Bu arada, 23 Kasım Cuma tarihinde Salon İKSV'de gerçekleşecek yeni albümün ilk konseri de grup elemanlarının sağlık sorunları sebebiyle ileriki bir tarihe ertelenmiş.






15 Kasım 2012 Perşembe

Depeche Mode konseri bilet fiyatları açıklandı!

17 Mayıs 2013 tarihinde ülkemize "bir kez daha" uğramayı planlayan Depeche Mode'un KüçükÇiftlik Park'ta gerçekleşecek konserinin bilet fiyatları açıklandı!

Deluxe VIP Teras : 530 TL
Diamond Circle : 371 TL
VIP Platform : 295 TL
Golden Circle : 245 TL
Normal Ayakta : 120 TL

www.biletix.com/biletsec/PLDPM/TURKIYE/tr


14 Kasım 2012 Çarşamba

VİDEO | Metric - "Breathing Underwater"

Kanadalı grup Metric, son yayımladığı albümü Synthetica'dan Breathing Underwater adlı parçaya video klip çekip, paylaştı.

Grup ayrıca, son albümü Synthetica'ya 5 akustik parça ekleyerek 20 Kasım tarihinde "Synthetica Deluxe" şeklinde tekrar piyasaya sürecek.



12 Kasım 2012 Pazartesi

The Envy Corps: Radiohead olabilmek!

Böylesine bir grup, nasıl olur da böylesine diplerde kalabilir. Bunu bana birisi otursun ve sakince anlatsın. Yahu Ekşi Sözlük'te tek bir başlık dahi yok grup hakkında. Hani biz No Clear Mind için underrated bir grup diyorduk da, daha fena durum içerisinde olan gruplar da varmış. The Envy Corps'un bu durumu biraz Aziz Nesin hikayelerinin trajik hallerini de andırıyor. Ulan adamlar Radiohead etkisinde bir müzik icra ediyorlar, en azından bu sebeple bilinir olmaları gerek. Ben Kültürel İncelemeler'de okuyan herhangi bir hipster'a The Envy Corps'u dinletsem, hepsi de grubu Radiohead zanneder. O derece de bir benzerlik var, peki neden bilinmiyor bu grup? Gerçekten birisi bana bunu anlatsın.

"Radiohead olmak"
Radiohead her ne kadar son zamanlarda bokunu çıkarmış olsa da, benim için çoğu zaman geleceğin müziğini icra eden bir grup olarak var olmuştur. Yaptıkları müzik çağı aşan, çağlara yayılan bir anlayışa sahiptir. Şimdi böylesine bir gruba yakın bir duruş sergilemek ve bunu kendi özgün niteliklerini bozmadan, eskinin üzerine yeni şeyler katarak yapabilmek oldukça önemli bir nokta olsa gerek. Sonuçta karbon bir kopya olma hali yok The Envy Corps'un notalarında.  Önce 'kendileri' var... Nasıl bir 'kendi' peki? Daha içsel,  daha kişisel ve daha özgür olunabilen bir hal bu. Belki Thom Yorke The Envy Corps içerisinde kendini daha mutlu, huzurlu ya da özgür hissedebilir. Radiohead olmak kuşkusuz ağır bir yük.

The Envy Corps bahsettiğim gibi Radiohead ve Muse gibi gruplarla derin bir etkileşim içerisinde. Daha doğrusu Radiohead'in eski günlerini özlüyorsanız, Muse'ın 'güncel' sound'unu seviyorsanız ya da Coldplay dinlemekten sıkılmıyorsanız,  The Envy Corps doğru adres olarak karşınıza çıkabilir. Hafif ritmik ancak melodramik yapısını koruyan bir grup The Envy Corps. Hatta yer yer ustalarından bile güzel işler yaptıklarını söyleyebilirim ki değerlendirme kıstasım melodidir, bu da bazı şarkılarda daha melodik olduğu anlamına gelir. Solistin sesi her ne kadar Thom Yorke'un vokal performansını epeyce andırsa da, hafif nüans farklılıklarıyla karakteristik bir hal içerisine girebiliyor.Özellikle Med Song, Fools ve It Culls You gibi şarkılarda bu karakteristik hal iyiden iyiye ortaya çıkıyor. 

Lafı fazla uzatmak istemiyorum. Radiohead'in eski günlerine özlem duyan ve bu özlemi kaliteli bir müzikal anlayışla gidermek isteyenlere The Envy Corps kaçırılmayacak notalar vaad ediyor. 



9 Kasım 2012 Cuma

Pet Shop Boys | Elysium


Pet Shop Boys – Elysium
Parlophone

Pet Shop Boys’un 2000’li yılları pek verimli geçmedi. 2002 tarihli ‘Release’ eleştirmenlerce PSB’nin olgunluk dönemi albümü olarak lanse edilip geçiştirilirken, ‘Fundamental’a ise gereğinden fazla politik –daha doğrusu anti pop- bulunmasından ötürü hak ettiği ilgi gösterilmedi. 11. PSB kaydı ‘Elysium’ ise grubun kariyerine yeniden ivme kazandıran ‘Yes’ albümünün takipçisi; ne onun kadar enerjik ne de iddialı. Öyle ki 90’larda yayınlanan ‘Bilingual’ ile ‘Elysium’ arka arkaya dinlendiğinde aradan hiç zaman geçmemiş gibi hissediyor insan. Yine de grubun yeni albüm için Kanye West ve Mary J Blige gibi isimlerle çalışan Andrew Dawson ile bir araya gelmiş olması, ikilinin müziğini güncel tutmak için çaba sarf ettiğini gösteriyor. ‘Elysium’ kimi zaman bir lounge albümü kadar durulaşıyor örneğin (Leaving, Requiem in Denim and Leopard Skin); üstelik ‘Yes’in elde ettiği mainstream başarıyı sürdürmek gibi bir kaygı da gütmüyor. Şarkılarda işlenen temalar önceki PSB albümlerinden tanıdık; popstarların ego savaşları (Ego Music), yeni bir ilişki öncesi duyulan kaygılar (Give it a Go) ve ‘yaş alma’ (Invisible) gibi PSB’nin pek sevdiği gündelik hayata dair konulara rastlamak mümkün ‘Elysium’da. ‘Winner’ ise tüm dinginliğine rağmen albümün hit potansiyeli barındıran en dikkat çekici kaydı olarak öne çıkıyor. Velhasıl kendini yormadan sevdiriyor ‘Elysium’; sonbahar playlistleri için biçilmiş kaftan.

XOXO The Mag | 10.12





Kerem Görsev Trio - 8 Kasım Fulya Sanat Merkezi Konseri

Kerem Görsev Trio | Photo: http://www.tdreklam.com

Dün Kerem Görsev Trio konserini izlemek için kaku.revolution'da birlikte çaldığımız Eren Karacaoğlu ile birlikte Fulya Sanat Merkezine gittik. Konserden önce, konser sırasında ve konserden sonra müzik, müzisyenlik ve sanat konularında var olan düşüncelerimizi bir üst kademeye taşıyarak, bol bol beslendiğimizi çok rahatlıkla söyleyebilirim. Kerem Görsev Trio ile ilgili söylenecek çok şey var; zira caz müziği konusunda yeterli donanıma sahip olmadığım için bu yazı romantik bir yazı olacak. Sadece hissettiğim şeyleri barındıran, müziği anlatan bir saygı duruşu olacak.

Kerem Görsev Trio; Ferit Odman, Kağan Yıldız ve tabi Kerem Görsev'den oluşuyor. Dün konserden sonra "aynı frekansta olma" düşüncesi üzerine yaşamın kendi içindeki insan hallerinden müziğe doğru giden bir muhabbetimiz oldu. Dün o konsere uzaydan dünyevi işlerle hiç alakası olmayan bir canlı gelse aynı frekansta olan üç adamın farkında olurdu. Sahnedeki müzisyenlerin hem birbirleri, hem de dinleyici ile arasındaki iletişim, en az kusursuz çalınan bir şarkı kadar önemlidir. Müzisyenler, enstrümanlarından sadece ses üretimine katkı sağlarlarsa, o sesin dünya üzerinde hiçbir etkisi olmaz. O sese duygu katmak ve kattığı duyguyu hem diğer müzisyenlerle, hem de dinleyenlerle paylaşması gerekir. Bu paylaşım ise, sadece insanlarla kurulan sıcak ve samimi iletişimde gizlidir. Kerem Görsev Trio bunu o kadar dengeli ve güzel yaptı ki; tek kelimeyle muazzamdı. Şarkı esnasında birbirlerine samimi ve içten gülümsemeleri, pas atmaları, o sesleri, duyguları paylaşmaları tek kelimeyle saygıya değerdi. Her iki şarkıda bir Kerem Görsev'in eline mikrofonu alıp dinleyenlerle kısa muhabbetler yapması, Kağan Yıldız ve Ferit Odman'ı haklı olarak öve öve bitirememesi çok ayrı parantezler açılıp, saygı duyulacak bir şeydi. 

Indie ve rock müzik formundaki davulcuların keskin, yumuşak kenarları olmayan davulcularına alıştığımız için bir caz davulcusunu canlı izlemek bana çok şey kattı. Şarkının kendi iç yapısına göre davulu bu kadar güzel kullanan Ferit Odman gözümde çok üst kademe yerlere yerleşmiştir. Bundan sonraki hayatımda bu konularla ilgili bir muhabbetin içinde bulursam adını sık sık anacağım. Şarkı içinde o gerçek hissiyatı yaratmak için seri bir şekilde baget değiştirdi. Bazen bagetleri bırakıp eliyle ritm tuttu. Kasnak ve bagetleri bir arada kullanarak şarkıya eşlik ettiği kısımlar çok iyidi. Ayrıca, şarkılar hareketli giderken hızlı ama yumuşak geçişleri çok kıvamında yapması çok etkileyiciydi.

Kağan Yıldız ise gördüğüm, dinlediğim en iyi basçılardan biridir. O kadar iyidir ki; bir şarkıda hala nasıl çaldığını anlamadığım bir şekilde müthiş bir solo atıyordu; ve şarkı devam ederken Kerem Görsev bir anda piyanosunun başından kalktı ve önünde eğildi. Şarkı bittiğinde ise "Kağan benim bestemi benden daha iyi çaldı." diyerek onu tebrik etti. Kağan Yıldız'ın bu reaksiyon karşısındaki şaşkın ve mütevazi görüntüsü ise gözümün önünden hiç gitmiyor. 

Dün gece konserde en etkilendiğim eserler Respect ve V8'di. Kerem Görsev, Ferit Odman ve Kağan Yıldız gerçekten çok değerli müzisyenlerdir. Bu ülkede müzikle dinleyici ya da müzisyen olarak ilgilenen insanların bilmesi, tanıması gereken isimler olduğuna inanıyorum. Hep müzikle kalsınlar. 

Dün geceki güzel konser, imzalı cd'lerimiz ve yazıda detaylı anlatamadığım kadar derin düşünceler için teşekkürler... 

* * *

Kerem Görsev - NTV Çalışma Odam (Kerem Görsev'i daha yakından tanımak(sevmek) için... )


Sonraki Konser: Fatih Erkoç & Kerem Görsev Trio | Biletix




4 Kasım 2012 Pazar

Bir Baba Indie Mix: "Ekim 2012"


Havalar soğumaya, yağmurlar yağmaya başladı. Battaniye altı film keyifleri, kışlık mekanlardaki konserlere gitmeden önce shot atıp kaçmalar, Pazar günü kahvaltıları... İşte bu eylemlerin yanına artık "huşu içinde Bir Baba Indie Mix dinlemek" de eklenecek. Ancak mix'ler bundan sonra çok daha acımasız gelecek gibi, şimdiden uyaralım!

Son güneş hüzmeli fotomuzla birlikte yazı tamamen uğurlayıp, Sonbahar / Kış sezonunu da artık resmi olarak açmış bulunuyoruz.


Ne demiştik bir önceki ay? 

"Artık bizim zamanımız geliyor"  



Diğer mix'ler için: 8tracks.com/birbabaindie


Playlist:

01. The Organ - Love, Love, Love
02. Sarah Blasko - All I Want
03. The Wilderness of Manitoba - November
04. Rebekka Karijord - Wear It Like A Crown
05. Evgeny Grinko - Вальс
06. Ravens and Chimes - Division Street
07. The Twilight Sad - Sick
08. Midlake - Small Mountain
09. Mogwai - Dial; Revenge
10. Memories of Machines - Before We Fall


VİDEO | The Killers – “Miss Atomic Bomb”


Bu yıl çıkardıkları Battle Born albümleriyle artık o hoplayıp zıpladığımız müziklerini bir kenara bırakıp, daha "olgun" bir şekilde karşımızda olan The Killers, İngiltere turnesinden görüntülerin yer aldığı yeni klibini paylaştı.

“Miss Atomic Bomb” adlı parçaya gelen klip için buyurun;



Peki siz memnun musunuz bu yeni The Killers'dan?