Birazdan okuyacağınız yazıda adı geçen şahsiyeti tanımıyor olabilirsiniz. Tanıyor ama kimse bilmesin, ayağa düşmesin diye gizlice dinliyor da olabilirsiniz. Ben “Video Games” ve “Blue Jeans” i biliyorum gerisini de merak ediyorum diyorsanız doğru yerdesiniz. Çünkü Lana Del Rey nam-ı diğer Elizabeth (Lizzy) Grant hafife alınmaması, iki üç cümleyle geçiştirilmemesi gereken bir şahsiyet. Yakın zamanda adından epeyce söz ettireceğini biliyoruz. Kimdir, nedir, ne yer, ne içer, o dudaklarda bi asimetri var ama ne gibi sorularınıza tatminkâr cevaplar alacaksınız ancak bu yazıda değil. Bu yazı tamamen yazarın hissiyatları ölçüsünde oluşturulduğundan ya şimdi okumayı bırakın ya da… Bırakmayın ama yaa, benim de söyleyeceklerim var!
Hemen hemen her Amerikan filminde kendine sahne bulan American diner’lerını bilirsiniz. Genelde kamyoncuların uğrak yeri olan, yoldan geçen diğer taşıtların ayaküstü bir şeyler yiyip dinleneceği mekânlar. Burada çalışan genç ve güzel Amerikan kızlarının tek bir hayali vardır. Bu küçük kasabadan bir gün kaçıp New York’ta yeni bir hayata başlamak. Benim izlediklerimde böyle oluyor genelde. Lana Del Rey şarkılarını ilk dinlediğimde kafamda hep böyle bir sahne vardı. Aradığı aşkı bulamamış (bkz. Kill Kill), güzelliğini kasaba sınırlarının dışına çıkarmak isteyen (bkz. Brite Lites), bunun için büyükannesinden akıl alan (bkz. Gramma), çocuksu bir masumiyetle hoşlandığı ilk adamın kollarına atılacak olan(bkz. Put me in a movie), hüzünlü (bkz. Yayo), seksi bir küçük kasaba parti kızı (bkz. Smarty).
Dinlediğim her şarkısında aynı kadını gördüm ben. Yalnız ama asla mutsuz değil. Sadece bir şeyler eksik kalmış hayatında ama ne olduğunu bilemiyor o da sadece ilgi istiyor: (*)“i wanna be the whole world’s girl grandma’, tell me do you think that’s wrong?” bunu özetliyor bence.
“Şarkılara hayat veren” diye bir tanım var ya hani, bu hatun şarkılarına kendini yerleştirmiş biri kesinlikle. Estetikli bir burun ve dudaklar, objektife atılan şuh bakışlar onun hüznünü alıp götürmüyor. Daha çok şarkı yazsın daha çok anlatsın kendini istedim ben. Ne güzel ki 2012’de yeni albüm söylentileri çıktı bile.
Ekşisözlük’te Amy Winehouse benzetmesi yapılmış kendisi için, Allah sonunu benzetmesin diyor, Blue Jeans dinlediğim en muhteşem şarkılardan biri olmasına rağmen kendisini dinlemeye buradan başlamanızı öneriyoruz.
Kendisini ben de yeni tanımış bulunmaktayım ve müziği gerçekten çok etkileyici.
YanıtlaSilUzun seneler konuşulacak gibi... Kendisinde ben de ciddi bir Amy Winehouse potansiyeli seziyorum. Sonu benzemeye!
YanıtlaSil