12 Haziran 2011 Pazar

Thirteen Senses

Bazı gruplar vardır ki nasıl bunlar şu zamana kadar popüler olmamış dersiniz. Midlake'i ilk dinlediğimde benzer duygulara kapılmıştım. Böyle bir grup nasıl sevilmez diye kendime yüz sefer sormuşluğum vardı... Hani mantığın sınırlarının zorlanması böyle bir şey olsa gerek.

İşte bu tip, nasıl meşhur olunmadığına akıl fikir erdiremediğiniz gruplardan bir tanesi de Thirteen Senses. Thirteen Senses için en iyi kategorizasyonu bir Eksi Sözlük klişesi olan, ''Gay depresif ibne british pop'' olarak adlandirabiliriz. Homofobik sıfatları çıkarırsak, ''depresif, british, indie'', Thirteen Senses'i tanımlayan sıfatlardir kanımca..

Muse vari vokaller, yeterince kırılgan sözler ve depresif notalar... Ki Thirteen Senses depresif olmaktan gocunmayan, çoğu röportajında dünyanın yaşanmayacak bir yer olduğunu, dolayısıyla böyle kırılgan müzik yapmalarının son derece doğal olduğunu belirtmekten çekinmiyorlar.
Shamrain'in solistini kaybettiği ve melankolik bir grup aradiğim şu günlerde Thirteen Senses benim için doğru adres oldu. En azından Shamrain'in yokluğunu bir nebze de olsa giderebilen Thirteen Senses'i uğurluyoruz ve blog takipçilerine ilk albüme yoğunlaşmalarını öneriyoruz...

4 yorum:

  1. ilk kez grey's anatomy'de duydum. contact ve the invitation albümleri var bende. başka da var mı bilmiyorum ama ikisi de pek güzel. do no wrong, into the fire favorilerim

    YanıtlaSil
  2. Aeon Spoke(dinlemediysen) da dinlemelisin o zaman, çok andırıyorlar:)

    YanıtlaSil
  3. mmm çok leziz bir albüm above the buried cry'ı dinledim. Teşekkür ederim. Bu şarkılar da beni The Devlins'e götürdü. Waiting ve World Outside.

    YanıtlaSil