28 Şubat 2012 Salı

Eski Bir Dosta Kavuşmak Gibi... "Tindersticks - The Something Rain"


Uzun süredir yolunu gözlediğim albüm sonunda yayınlandı. Eski bir dostu bekler gibi bekledim bu albümü. “Sen yokken neler oldu ah bilsen!” diye hevesle cümlelere başlayacağım eski bir dost gibi. Bu bekleyişin en güzel tarafı anlatacak olanın ben olmadığımı bilmek, heyecanla beni bana anlatmasını beklemek. Beklediğime değdi.

1994 yılı albümleri Curtains, grubun zirve yaptığı bir albümdü. Kemikleşmiş Tindersticks dinleyicileri gelmiş geçmiş en iyi Tindersticks şarkılarının bu albümde olduğunu düşünür, buna kuşku yok. Grubun daha sonra çıkardığı albümler hiçbir zaman hayal kırıklığı yaratmadı ama Curtains’in yerini de dolduramadı. The Something Rain, her ne kadar ismiyle gönülleri fethetse de bu kanıksanmış düşünceyi değiştirebilecek bir albüm değil, sanırım bunda birçok kişi hemfikir olacaktır. Ancak ben “A Night In” ve “Another Night In” ile zirveye çıktıklarını düşünmüşümdür hep. Bu iki şarkının üstüne çıkan bir şarkı cenneti vaat edebilir ancak. Yeni albümdeki “A Night So Still” bu yolda ilerleyecek mi merak ediyorum.

Tindersticks külliyatı içinde en sakin şarkıları barındırıyor bu albüm. Daha olgun, daha aklı başında melodiler var. Kalbinizi alıp duvardan duvara fırlatmıyor. Dinginliği barındırıyor. Ağlarken aynı zamanda gülümseyebilmek gibi, garip… Belki de yaş ilerledikçe daha ağırbaşlı acı çekiyor insan, kendini dağıtmak yerine toparlamayı tercih ediyor. Yıllardır insan ruhunu başarıyla şarkılarına yansıtan bir gruptan daha azını nasıl bekleyebilirdik ki?

Tindersticks’in bir diğer özelliği de şarkılarının insan zihninde yarattığı film kareleri. Çok az grupta bu etkiyi yaşadım ben. Belki bunda Claire Dennis filmlerine yaptıkları film müzikleri de etkilidir. Filmleri hiç izlememiş olsanız bile kafanızda bazı sahneler canlanır. Çoğu, filmdekilerle uyum içinde olan sahneler. Şaşırtıcı, ama öyle. Bu albüm, hayal etmenizi kolaylaştıran bir öykü-şarkıyla açılıyor. “Chocolate”. Hüzünlü bir aşk hikâyesi. Cinsiyetini bulamamış bir aşk hem de. Öyküyü David Boulter anlatıyor.

Yaklaşık on dakikalık bir bekleyişin ardından nihayet Stuart Staples’le, “Show Me Everything”le devam ediyor albüm. Fonda yinelenen bir “show me” ile yolculuk başlıyor. “This Fire of Autumn” ,“Slippin' Shoes”, “Frozen”, “Come Inside” geliyor peşi sıra.  Albüm yayınlanmadan bir süre önce piyasaya sürdükleri “Medicine”i ilk kez duyarmış gibi dinliyorum. Albümün atmosferi bunu hissettiriyor. O kadar uyumlu ki şarkılar birbiriyle, sıralarını değiştirsem de bozulmuyor etki, ben sadece sesleri dinliyorum. Azalan ve çoğalan sesler. Uzun bir otobüs yolculuğunda cama yansıyan hayalet şehirler gibi zihnimde dönüp duruyor melodiler. “Goodbye Joe” ile susuyor sözcükler. Siyah beyaz bir film hayal ediyorum. Ta ki “Chocolate” ile yeniden seslere dönene dek. Sonrası… Hep farklı oluyor.

Günlerdir bıkıp usanmadan dinliyorum. Eskitir miyim diye korkmuyorum. Bu hissi seviyorum.


Bu yazı konuk yazarımız Beriberibulue tarafından yazılmıştır. Yazarın bir başka Tindersticks yazısı için tıklayın!

27 Şubat 2012 Pazartesi

VİDEO | Arctic Monkeys - R U Mine?


Pek sevdiğimiz Arctic Monkeys önceden hiç bir yerde yayınlanmamış "R U Mine?" adlı şarkılarını sevenleriyle paylaştı.

Bekletmeden izliyoruz...

Belle and Sebastian'dan yeni cover: "Primitives - Crash"

İskoç grup Belle and Sebastian, İngiliz Indie Pop grubu Primitives'in 1988 yılı hiti Crash'i Late Night Tales serisi dahilinde yeniden kaydetti.

Latest tracks by LateNightTales

24 Şubat 2012 Cuma

HAFTANIN ŞARKISI | Lightning Dust - Take It Home


Bugünde geçmişi yaşamak... Özlemek değil derdim, bugünde geçmişi var etmek... Geçmişin tüm öznelliklerini tekrar üretebilmek, yeniden var edebilmek... Oldukça zorlu bir süreç olsa gerek dijitalin içerisinde analog kalabilmek. Dijital sesler içerisinde tınıları koruyabilmek...

Lightning Dust adlı grubun "Take It Home" adlı şarkısı, tam da  bugünde geçmişi var etmek üzerine kurulu sanki. Şöyle ki şarkı, her ne kadar modern sesleri barındırsa da, buram buram geçmiş kokan bir şarkı.

60'lardan kalmış bir davul tonuyla başlamakta şarkı. Ton her ne kadar 60'lar olsa da, ritimin sakin hali bir o kadar 'yeni'. Hatta davul tonu için Roxy Music referans bile verilebilir. Günümüzün dijital kayıt cihazları içerisinde böyle bir ton yakalamak oldukça zor olsa gerek.

Arka planda "hammond" var, şarkıda oldukça minimal dokunuşlarla var olmakta Hammond. Hammond'ın bu kadar sakin kullanıldığı başka bir şarkı duymadım desem yeridir. Oysa bizim bildiğimiz Hammond solo ile var olur, bu şarkıda hammond var ama solo yok. Dokunuşlar var...

Sonrasında bir vokal var ki herhalde uzun zamandır dinlediğim en iyi kadın solist. Kadın gırtlaktan söylüyor bir kere şarkıyı. Nasıl yapıyor bilmiyorum ama kadın rahmetli Azer Bülbül gibi titretiyor sesini. (Harbiden öyle ama...) Bu gırtlak mevzusu da şarkıyı ayrı bir boyuta taşımakta kuşkusuz.

Şarkıyı koparan enstrüman ise, şarkının ikinci yarısında ortaya çıkan yaylılar... O sesler kelimeye dökülmez arkadaş, gözleri kapatıp dinlemek gerek...

Bugünde geçmişi yaratmak kolay iş olmasa gerek. Yaratabilenler, bunu güzel bir ahenk ile sunabilenler, bugünü de işin içine katabilenler ve bunu güzel bir melankoliyle sunabilenler haftanın şarkısı da oluverirler.

Samimiyet adına dinleyiniz efendim, geçmişin masumiyetini edinmek için dinleyiniz efendim...



23 Şubat 2012 Perşembe

Metric'ten yeni albüm geliyor!


2009 yılında çıkardıkları Fantasies albümünün ardından Metric, yaz başı yepyeni bir albümle geliyor! 

Kasım 2010'dan beri çalıştıkları yeni albümleri için Mom + Pop ile anlaşan grup, yeni albümünü 2012 Haziran ayında çıkarmayı planladığını açıkladı.

VİDEO | Beirut - Vagabond

Zach Condon ve çetesi...
Son albüm ne kadar içimize tam sinmemiş olsa da her zaman "en sevdiğimizden" olan Beirut, 2011 çıkışlı The Rip Tide albümünden Vagabond'a bir video klip çekti.

Albümün ortalama üstü şarkılarından olan Vagabond'a gelen klip şarkıdan bile ön plana çıkmış.

Haksız mıyız?

18 Şubat 2012 Cumartesi

Cat Power Konseri 2 - Bir insanı karanlıklarda bırakmak

Bir insan var ki kırılgan, yorgun, naif... Karanlıklar içerisinde kalmış, tek aydınlık yanı şarkıları. Şarkılarıyla aydınlanıyor hayatı , şarkıları kimselerin dokunamadığı gibi dokunuyor hayatına... Bir tek şarkıları var, notaları var onu hayata bağlayan... Onun adı Chan Marshall.



Sahneden korkan birisi o. Sahneye çıkar önce, bir şarkı söyler sonra iki ve sahneden iner. Sonrasında iki yıllık bir tedavi süreci gelir... İki şarkı ve yıl. Neden sahneden korkar ki insan? Oysa sahnesidir var oluşunu tamamlayan, sahnesidir kendini ender anlatabildiği yer. O gün ne oldu da indi sahneden, kuliste ağladı? Bilmiyoruz, belki o bile bilmiyordur o gün ne olduğunu. Ama indi, inmesiydi önemli olan...

Chan Marshall diğerleri değil, bir öteki değil. Sahnesinde yaşadıklarını anlatmaz o, aydınlığını anlatır. Sahne nefes alabileceği yerdir ama oradan bile korkar. Korkak birisi o. 

Onu aydınlığın içerisinde karanlığa sürükledik biz, bir sefer de değil üstelik. İki sefer. Öncesinde aydınlığına giden yolda, bağırdık çağırdık. Müziğine saygı göstermedik. (İlk Babylon konseri)

İkincisinde ise yuhladık (Garajistanbul konseri). Chan için daha kötüsü ne olabilir ki? Yuhlanmak aydınlığın içerisinde... Oysa suçlu olan o muydu? Chan o gece "yuhlara" maruz kalması gereken insan mıydı? Ne acımasısız. Ki o ilk şarkısının sonunda ve korkak bir tavırla "bize bu saatte çıkmamız söylendi" dedi. 

Sahnede utangaç bir beden, karşısındaki insanların ne dediğini bile anlamıyor. Siz sebebini bilmediğiniz ya da sebebini anlamadığınız bir durumdan dolayı yuhlandınız mı hiç? 

Sahnede korkan bir kadının tek kurşunu kalır geriye, şarkılarıdır. Şarkılarını söyler kadın iki buçuk saat boyunca... Belki bir saat sürecek konserini, kendini affetirebilmek adına uzatır. Peki işe yarar mı? Yaramaz, yaramadı da. 

Uzun şarkılar, fazla şarkılar ve sahnede üzgün bir kadın... Ne kadar uğraştıysa da olmadı bu konser. Karanlığın içerisinde kaldı, karanlığın içerisine hapsettik onu, sahnesinde hapsettik onu...

Bir kadın ama karanlıklar içerisinde, bir kadın nasıl karanlıklar içerisinde kalır? Nasıl karanlıklar içerisinde kalmaya mahkum bırakılır? Nefessiz kalırsa o utangaç. Kalabilir de.

Ya o gün inseydi yine sahneden...





16 Şubat 2012 Perşembe

The Kills'ten "The Velvet Underground" cover'ı

Amerikalı Indie ikilisi The KillsThe Velvet Underground'un 1969 yılı klasiği Pale Blue Eyes'ı tekrar seslendirdi. Parça, The Kills'ın geçtiğimiz sene çıkardığı son albümü Blood Pressures'ın ardından yayımlanan The Last Goodbye adlı son single'ında yer alıyor.

14 Şubat 2012 Salı

Puressence Mart ayında ülkemizde!

Yıllar önce bir cafede otururken, aşağıdaki parçanın çalmasıyla birlikte keşfettiğimiz köklü Brit Rock grubu Puressence, 15 Mart Perşembe günü Easternbull Entertainment organizasyonuyla  ilk kez ülkemizde sahne almaya hazırlanıyor. Konser Bronx Pi Sahne'de!

11 Şubat 2012 Cumartesi

Cut Copy bas gitaristi Ben Browning'den solo EP!

Avustralyalı elektronik müzik grubu Cut Copy'nin bas gitaristi Ben Browning, Cutters Records etiketiyle yayımladığı EP albümünden ilk single I Can't Stay'i bizlerle paylaştı.

Geçtiğimiz yıl yayımlanan Cut Copy albümü  Zonoscope'tan önce hazırlıklarına başlanan bu albümün   synthesizer'larında Cut Copy frontmani Dan Whitford, prodüksiyonunda da Architecture in Helsinki'den tanınabilecek olan Gus Franklin ve Haima Marriott'ın katkıları bulunuyor.

10 Şubat 2012 Cuma

Cat Power Konseri ve olaylar, olaylar...


Yıllardır, özlemle beklediğimiz güzel insan Chan Marshall, dün gece bir kez daha ülkemizi ziyaret etti. Ancak daha konser başlamadan sosyal ağlarda eleştiriler başlamıştı mekan ve organizasyon hakkında. Bilet üzerinde yazan başlangıç saati 21:00'a pek güvenmeyip, "bu karda kışta umarız çok beklemeyiz" temennileriyle organizasyon ve mekana Twitter aracılığıyla konserin kaçta başlayacağını sorduğumuzda gelen "Kapı açılış: 21:00, Konser başlama saati: 22:00" cevabıyla rahatlayıp, konser öncesinde rahat rahat demlenerek, konser mekanına tam 22:00'da vardık. Bu saatte gelmiş olmanın avantajlarından yararlanarak kapıdan geçişte pek bir güçlük yaşamadık. Ancak toplanarak, üst üste istiflenmiş fotoğraf makineleri de gözümüzden kaçmamıştı. İçeri girdiğimizde, biletleri tükenmiş bir konserden beklendiği üzere hınca hınç dolu bir mekanla karşılaştık. Daha önceden konser izlemediğimiz bir yer olduğundan da "umarız cağnım konser, mekan yüzünden baltalanmaz" endişesini taşıyorduk içimizde. 22:00'da gitmemize rağmen 45-50 dk'lık bir bekleme süresi yaşamıştık. Kıpırdayacak yerin bile olmadığı bir mekanda bizden saatler önce gelenleri düşünüp biraz olsun kendimizi şanslı hissediyorduk. Ancak 22:00 dolaylarında, sinirle dolup taşan insanlar daha fazla sabır gösteremeyerek grubu yuhalamaya başladı. İşte o an "eyvah gitti güzelim konser" derken Cat Power sahneye "Bize sahneye 22.45'te çıkmamız söylendi. Üzgünüz." tarzındaki açıklamalarıyla asıl hedefin kim ya da kimler olduğunu o an herkese göstermiş oldu bir nevi. Ancak olan olmuş, sinirler oldukça gerilmişti. Ama her şeye rağmen Chan Marshall'dı sahnede olan kadın. Ne kadar kötü gidebilirdi ki konser?

Sorun bende ya da bizde miydi bilemiyorum ama ışık sistemine ayrı bir parantez açmak isterim. 2.30 saate yakın sahnede kalan bir kadını sadece konserin son 15 dakikası görebildik. O da artık konser sonu mekanın yarısının boşalmasından dolayı, önlerden kendimize yer bulabilmemiz sebebiyleydi.

Chan'dan çok davulcunun solo performansını izliyormuş hissine kapıldık ki bir tek onu net görebiliyorduk. Yine de dedik Cat Power'ın bir suçu yok. Konserden keyif almaya bakalım. Bu sebeple yeni yeni taktikler geliştirmeye çalıştık bir süre. Bunların içinde en başarılı olanı da "gözler kapalı bir şekilde sadece müziği dinlemek" idi. Zaten belli bir yerden sonra gözler de mahvolmuştu. Ara ara denediğimiz bu taktik işe yarıyordu ama sadece 10-15 mt. önümüzdeki Cat Power'ı bir türlü göremiyorduk!

Konser sonuna geldiğimizde, mekanın yarısı da çeşitli sebeplerden salonu terk etmişti bile. O yüzden konserin en keyifli anları sanırım son yarım saatti. Daha rahat, daha yakın, daha olması gerektiği gibi geçen son bölümlerin finalini de Chan Marshall baterinin başına geçerek yaptı. (bkz: Görsel)

Öyle ya da böyle geldiğimiz konser sonunda vestiyer kuyruğu da yine çoğu mekanda yaşadığımız, bariz kusurlar arasında bağırıyordu bize. Son zamanlarda Avea, ne kadar "iyi niyetli" bir yaklaşımla bir çok grubu ülkemize getirse de, Cat Power'ın en büyük şanssızlığı da maalesef bu şekilde gelmiş olmasıydı.

Konser sonrasında internet üzerinden kopan fırtınalar üzerine mekan ve organizasyon da bu hatalarını kabul edip, özür diledi. En azından bundan sonraki konserlerde aynı şeylerin tekrarlanmaması için, öncelikle mekansal sıkıntılar giderilir ya da giderilemiyorsa mekan değiştirilir. Konser öncesi çalan dj'lere biraz daha özen gösterilir ve en önemlisi artık şu saat polemikleri sona erdirilir.
(bkz: Organizasyon Açıklaması)
(bkz: Mekan Açıklaması)


8 Şubat 2012 Çarşamba

Syd Matters - A Whisper & A Sigh


Anna Lynne Williams'ın 2011 albüm listesinde yer alıyordu Syd Matters... Listeden ekmek çıkar mı diye bakınırken, rast geldim Syd Matters'a. Ekmekten daha ötesini buldum, pastaydı karşıma çıkan... Ekmek yoktu oysa, kuru bir pasta vardı ama lezzetli...

Bazen bağırmaya gerek yoktur, sessizce de anlatılabilir yaşananlar. Kısık sesle ve sükunet içerisinde... Önce kaostan uzaklaşırsın, sonra sessizce başından geçenleri dile getirmeye başlarsın. O sakinlik, sükunet doğru kelimelerle, doğru notalarla yüksek seslerden dahası olabilir. Sevinçler, mutluluklar, hüzünler dahasına kavuşabilir.

Syd Matters'ın yaptığı da bu aslında, sessizce derdini anlatmak. Doğru notaları bir araya getirmek (melodilerin güzelliğinden dem vurmakta yazar) ve yaşadıklarını anlatmak. Syd yaşadıklarını dramatikleştirmiyor, aksine yalın bir şekilde müziğini icra ediyor. Acı da saf haliyle, mutlulukta saf haliyle müziğinde...

Syd'in müziği o kadar sade ki, bir arada kullanılan enstrüman sayısı albüm süresince neredeyse 3'ü geçmiyor . Ayrıca bu kullanımlarda bile enstrümanların sesi olabildiğince kısılmış. Gerçi bu kullanım belli noktalardan sonra dinleyiciyi sıkmaya başlayabiliyor ama olsun. Albümün tek handikabı da bu olsa gerek. Gerçi ne kadar handikap sayılınır bu durum, bilemiyorum. Kings of Convenience sevenlerin, ayrıca ilgisini çekeceğini düşündüğüm Syd Matters, özellikle 'sessizlik' arayanlar için doğru adres gibi.. Kaostan kaçmak isteyenlerin aradığı notalar bu adamda saklı...

Syd Matters'ı bizle tanıştıran Anna Lynne Williams'a bu post vasıtasyla bir kez daha teşekkür ederken, doğum gününü en içten dileklerimle kutlarım.

Why thank you.


VİDEO | The Black Keys - Gold On The Ceiling

The Black Keys, en son güzelliği El Camino'dan yeni bir video klip daha yayınladı.

Gold On The Ceiling'e gelen video için;

7 Şubat 2012 Salı

Dry The River'dan yeni video: "The Chambers & The Valves"

5 Mart 2012'de çıkartacakları debut albümleri "Shallow Bed" ile birlikte bu sene oldukça çok konuşulacağını düşündüğümüz 5 tane İngiliz adam...

Dry the River adı altında buluşan Londralı bu 5 adam albüm öncesi yeni bir video klip daha yayınladı.

The Chambers & The Valves adlı şarkıya gelen klip için;



Daha fazlası için;



Bu grubu takipte kalın, fena işler gelecek fena...

http://www.facebook.com/drytheriver
http://www.drytheriver.net
https://twitter.com/#!/drytheriver

6 Şubat 2012 Pazartesi

Interpol vokali Paul Banks'ten yeni solo albüm geliyor!

Interpol'ün frontmani Paul Banks yeni bir solo albüm çıkarmaya hazırlanıyor.

2009 yılında Julian Plenti takma ismiyle yayımladığı Julian Plenti Is... Skyscraper albümünün ardından önümüzdeki aylarda yeni albümünü Matador Records etiketiyle piyasaya süreceğini açıkladı.



3 Şubat 2012 Cuma

Bir Baba Indie Mix: "Ocak 2012"



Bu ayla birlikte, Bir Baba Indie olarak artık playlist işine de giriyoruz! Her ayın sonunda, o aya dair bizi hangi parçaların ele geçirdiğini görebileceğiniz 8-10 parçalık playlistler yapmaya karar verdik. Hem böylece ısrarla sorulan "Yeni bir şeyler önersenize, ne dinlesem, son zamanlarda neler dinliyorsunuz?" tarzı soruların cevaplarını da buralarda bulabilirsiniz. :)

İlk olarak Ocak 2012'de keşfettiğimiz ya da dinlemeye doyamayıp, yeniden sardığımız 11 parça ile birlikte açılışı yapıyoruz. Mix'in açılışını ise hepimizin bildiği, birbirinden kıymetli, birbirinden müstesna 2 grupla yapsak da, ilerleyen parçalarda ilk kez duyabileceğiniz şeyler de sıkıştırmış olabiliriz belki...




8tracks.com/birbabaindie

Playlist:


01. Angus and julia Stone - Big Jet Plane
02. Belle & Sebastian - I Want To World To Stop
03. Yodelice - Lady In Black
04. Russian Red - I Hate You But I Love You
05. Cat Power - Werewolf
06. Trespassers William - Bells
07. Howling Bells - Baby Blue
08. The Black Heart Procession - The Spell
09. Syd Matters - Black & White Eyes
10. The Alburn Leaf - Always For You
11. Tristeza - Balabaristas