Uzun süredir yolunu gözlediğim albüm sonunda yayınlandı. Eski bir dostu bekler gibi bekledim bu albümü. “Sen yokken neler oldu ah bilsen!” diye hevesle cümlelere başlayacağım eski bir dost gibi. Bu bekleyişin en güzel tarafı anlatacak olanın ben olmadığımı bilmek, heyecanla beni bana anlatmasını beklemek. Beklediğime değdi.
1994 yılı albümleri Curtains, grubun zirve yaptığı bir albümdü. Kemikleşmiş Tindersticks dinleyicileri gelmiş geçmiş en iyi Tindersticks şarkılarının bu albümde olduğunu düşünür, buna kuşku yok. Grubun daha sonra çıkardığı albümler hiçbir zaman hayal kırıklığı yaratmadı ama Curtains’in yerini de dolduramadı. The Something Rain, her ne kadar ismiyle gönülleri fethetse de bu kanıksanmış düşünceyi değiştirebilecek bir albüm değil, sanırım bunda birçok kişi hemfikir olacaktır. Ancak ben “A Night In” ve “Another Night In” ile zirveye çıktıklarını düşünmüşümdür hep. Bu iki şarkının üstüne çıkan bir şarkı cenneti vaat edebilir ancak. Yeni albümdeki “A Night So Still” bu yolda ilerleyecek mi merak ediyorum.
Tindersticks külliyatı içinde en sakin şarkıları barındırıyor bu albüm. Daha olgun, daha aklı başında melodiler var. Kalbinizi alıp duvardan duvara fırlatmıyor. Dinginliği barındırıyor. Ağlarken aynı zamanda gülümseyebilmek gibi, garip… Belki de yaş ilerledikçe daha ağırbaşlı acı çekiyor insan, kendini dağıtmak yerine toparlamayı tercih ediyor. Yıllardır insan ruhunu başarıyla şarkılarına yansıtan bir gruptan daha azını nasıl bekleyebilirdik ki?
Tindersticks’in bir diğer özelliği de şarkılarının insan zihninde yarattığı film kareleri. Çok az grupta bu etkiyi yaşadım ben. Belki bunda Claire Dennis filmlerine yaptıkları film müzikleri de etkilidir. Filmleri hiç izlememiş olsanız bile kafanızda bazı sahneler canlanır. Çoğu, filmdekilerle uyum içinde olan sahneler. Şaşırtıcı, ama öyle. Bu albüm, hayal etmenizi kolaylaştıran bir öykü-şarkıyla açılıyor. “Chocolate”. Hüzünlü bir aşk hikâyesi. Cinsiyetini bulamamış bir aşk hem de. Öyküyü David Boulter anlatıyor.
Yaklaşık on dakikalık bir bekleyişin ardından nihayet Stuart Staples’le, “Show Me Everything”le devam ediyor albüm. Fonda yinelenen bir “show me” ile yolculuk başlıyor. “This Fire of Autumn” ,“Slippin' Shoes”, “Frozen”, “Come Inside” geliyor peşi sıra. Albüm yayınlanmadan bir süre önce piyasaya sürdükleri “Medicine”i ilk kez duyarmış gibi dinliyorum. Albümün atmosferi bunu hissettiriyor. O kadar uyumlu ki şarkılar birbiriyle, sıralarını değiştirsem de bozulmuyor etki, ben sadece sesleri dinliyorum. Azalan ve çoğalan sesler. Uzun bir otobüs yolculuğunda cama yansıyan hayalet şehirler gibi zihnimde dönüp duruyor melodiler. “Goodbye Joe” ile susuyor sözcükler. Siyah beyaz bir film hayal ediyorum. Ta ki “Chocolate” ile yeniden seslere dönene dek. Sonrası… Hep farklı oluyor.
Günlerdir bıkıp usanmadan dinliyorum. Eskitir miyim diye korkmuyorum. Bu hissi seviyorum.
Bu yazı konuk yazarımız Beriberibulue tarafından yazılmıştır. Yazarın bir başka Tindersticks yazısı için tıklayın!