"Out of the Woods" isimli parçaya çekilen klip için buyursunlar;
26 Eylül 2013 Perşembe
VIDEO | Foals - "Out Of The Woods"
İngiliz grup Foals, bu yıl Şubat ayında çıkarmış olduğu son albümü Holy Fire'dan yeni bir video daha yayımladı.
"Out of the Woods" isimli parçaya çekilen klip için buyursunlar;
"Out of the Woods" isimli parçaya çekilen klip için buyursunlar;
24 Eylül 2013 Salı
YENİ | Midlake - "Provider"
Yapma Midlake Yapmaaağğ!! :( |
Değişime açığızdır aslında. Bir sürü grubun, bir sürü farklı tarzlara evrildiği albümler dinlemişizdir. Ama hiç biri senin kadar acı vermedi Midlake! Yeni albüm Antiphon'dan aynı ismi taşıyan parçayı paylaştığından beri canımızı çok sıktın Midlake! İlgimizi bir anda o kadar iyi kestin ki, son paylaştığın single'ı bile 10 gün sonra fark ediyoruz dostum!
Al işte bir tane daha paylaşmışsın aynı albümden. Bu sefer adına da "Provider" demişsin.
Canımız çok sıkkın Midlake çook...
20 Eylül 2013 Cuma
GÜNÜN ETKİNLİĞİ | Lana Del Rey bu akşam Küçükçiftlik Park'ta!
Geçtiğimiz senenin en çok konuşulan kadın müzisyenlerinden olan Lana Del Rey, bu akşam "Karanlık Aşk Hikayeleri"ni anlatmak için Maçka KüçükÇiftlik Park'ta sahne alacak.
"Born To Die: The Paradise Editon" albümü kapsamındaki etkinlikte “Summer Time Sadness” kafaları yaşamak için şuraya, Facebook Event sayfası için ise buraya bakabilirsiniz.
19 Eylül 2013 Perşembe
YENİ | Dadaruhi Tribute Albümü Yayında!
Uzun süre önce duyurulan proje sonunda nihayete erdi. Dadaruhi Tribute albümü 13 müzisyen/grubun katılımıyla albüm haline geldi.
Albümün yayınlanma tarihi gezi direnişi sebebiyle ileri bir tarihe ertelenmişti. Offprint albümün lansman gecesini Arkaoda'da yaparak 15 Eylül'de yayınladı.
2002'den bu yana Replikas'tan dinleye dinleye fazlasıyla alıştığımız şarkıların bu hallerine alışmak epey zaman alacak. Albümde şarkıların yeni hallerine alışma süreci bir yana dursun, en güzel şey şarkıların birebir çalınmaması olmuş. Her grup/müzisyen kendi tarzından sıyrılmadan Replikas Dadaruhi'yi yorumlamış. Kafalarda hep sorduğumuz "bu şarkıyı şu adamlar çalsa nasıl olurdu?" sorusunun yanıtları gizli bu albümde.
Albümde yer alan gruplar/müzisyenler ve seslendirdikleri şarkılar şöyle:
- Change of Plans - Kemir Beni
- Kör Taşın Kıyısında - Nekizm
- Ventochild - Haydi Bir Ses Duy
- kim ki o - .
- Hayvanlar Alemi - Hacıyatmaz
- Troll Tres - Yaş Elli
- Ayyuka - Deli Halayı
- Chopstick Suicide - Karabasan
- roadside.picnic - Bir Bağlam Roka
- Umut Çetin - Ş
- Teyp Quartet - Ömür Sayacı
- D2GG - Kesit(Kesif)
- Kafabindünya - Tabu
Albümü bandcamp üzerinden $5 karşılığında satın alabiliyorsunuz.
* * *
Seloteyp:
Ayyuka,
Change of Plans,
Dadaruhi,
Dadaruhi Tribute,
Haberler,
hayvanlar alemi,
kafabindünya,
Kim Ki O,
Kör Taşın Kıyısında,
Replikas,
roadside.picnic,
Slide,
troll tres,
Ventochild,
Yeni Albüm
VIDEO | Softa - Bedbaht Ucube
Softa - ilk albümleri olan Hunili Ayin'inden Bedbaht Ucube'ye çekti. Klibi sıcağı sıcağına paylaşalım istedik.
Çekimleri Peyote Nevizade ve Beykoz'da gerçekleştirilen video klip, aynı zamanda bu albümün ilk video klibi olma özelliğini taşıyor.
Bedbaht Ucube, Softa'nın 2. video klibidir. Grup daha önce 2010 yılında, Roxy Müzik Günleri sonrasında UFO'ya klip çekmişti.
UFO'yu da izleyeceğim diyenler buraya tıklıyor.
İyi seyirler.
Seloteyp:
Anıl Atik,
Bedbaht Ucube,
Ece Özey,
Furkan Güleray,
Gruplar,
Hunili Ayin,
Mehmet Cumhur Kadıoğlu,
Peyote,
Peyote Müzik,
Roxy Müzik Günleri,
Slide,
Softa,
Video,
Yerli Grup
18 Eylül 2013 Çarşamba
A Perfect Circle Sonunda Yeni Şarkı ile Geliyor!
Bugün indie dinliyorsam, her ne kadar janr olarak uzak olsa da, bugünlere gelmemde en çok emeğe sahip gruplardan biri A Perfect Circle'dır. En azından benim mainstream'den uzaklaşma serüvenim APC ile başlamıştı.
Hayatımda çok önemli bir yere sahip olan APC sonunda yeni bir şarkıyla gün yüzüne çıkıyor. Daha doğrusu grup "Three Sixty" adını verdiği koleksiyon albümünü 19 Kasım'da yayınlayacağını açıkladı. Daha önce çıkarmış oldukları 3 albümden oluşacak olan bu koleksiyon çalışmasına grup mini bir sürpriz ekleyerek biz fanileri biraz da olsun sonunda güldürebildi. Bu sürpriz ise grubun son zamanlarda canlı performanslarında sürekli olarak çaldığı "By and Down" adlı şarkının albüme eklenmesi tabii ki! Başka bir deyişle grubun 2004 yılından bu yana yayınladığı ilk şarkı olacak. Her ne kadar APC'den yeni bir albüm beklesek de, tek bir şarkıya da kurban olabiliriz.
Bu arada şarkının konser kaydına aşağıdan erişebilirsiniz;
Hayatımda çok önemli bir yere sahip olan APC sonunda yeni bir şarkıyla gün yüzüne çıkıyor. Daha doğrusu grup "Three Sixty" adını verdiği koleksiyon albümünü 19 Kasım'da yayınlayacağını açıkladı. Daha önce çıkarmış oldukları 3 albümden oluşacak olan bu koleksiyon çalışmasına grup mini bir sürpriz ekleyerek biz fanileri biraz da olsun sonunda güldürebildi. Bu sürpriz ise grubun son zamanlarda canlı performanslarında sürekli olarak çaldığı "By and Down" adlı şarkının albüme eklenmesi tabii ki! Başka bir deyişle grubun 2004 yılından bu yana yayınladığı ilk şarkı olacak. Her ne kadar APC'den yeni bir albüm beklesek de, tek bir şarkıya da kurban olabiliriz.
Bu arada şarkının konser kaydına aşağıdan erişebilirsiniz;
Eksen On Fair 2013'de neler oldu?
6 golden sonra insanın eğlendiği bir festival hakkında pek bir şey yazası gelmiyor ama elimden geldiğince bir şeyler yazmaya çalışacağım. Malum sosyal medya ortamları 6 esprileriyle çalkalanıyor şimdi. Evime çekilmem gerek.
İzninizle Eksen on fair adlı tek günlük festivalimiz hakkında birkaç cümle etmek isterim. Aslına bakarsanız daha önceki yıl bu festivale dahil olmadığım için daha önceki yıla kıyaslamada pek bulunmayacağım. Daha çok bu senenin nasıl geçtiğine dair cümleler kurmak gerekir sanırım.
Eksen on fair'e bir gün öncesinde Blonde Redhead konseri ve sonrasında geçen yorucu dakikalar sebebiyle bir nebze istemeyerek gittim. Her ne kadar ayaklarım geri geri giderek festivale gitsem de, parkorman'a girdiğim ilk dakika itibariyle- ki o anda sahnede The Undertones vardı- "bu festival çok enerjik geçecek arkadaş haberin olsun" diye sanki birisi kulağıma fısıldadı.
Alana ilk girdiğimde The Undertones sahnedeydi. Özellikle babalarınn sahne enerjileri oldukça yerindeydi. Ancak seyirci bu enerjiye pek karşılık veremedi. Seyirciler oldukça dağınık bir şekilde festival alanına dağılmıştı. Buna rağmen The Undertones oldukça başarılı bir sahne performansı sergiledi diyebilirim. Grubun "Dur, ben bunları evde bir dinleyeyim bari." dedirten bir performans sergilediğini ayrıca itiraf etmeliyim.
Sonrasında Carl Barat Dj seti ile festival sahnesinde yer aldı. Nasıl bir performans sergiledi derseniz diyeceğim şudur ki Eksen'de ne çalıyorsa üç aşağı beş yukarı o minvalde bir playlist'le karşımıza çıktı. Festival alanına oldukça iyi gelen bir playlist'e sahip olduğundan bahsedebilirim. Zaten Carl Barat çalarken festival ahalisi de yemeklerine koyuldu. Bu arada Carl Barat'ın The Libertines'e playlist'inde kıyak geçtiğini belirtmeden olmaz tabii.
Carl Barat'tan sonrasında sırayı The Hives alıyordu. Tamam, The Hives enerjik bir grup ama sahnede bu kadar iyi olacağı aklımın ucundan geçmezdi. Tam anlamıyla müzik ve enerji patlamasına tutulduk seyirciler olarak. Bir dakika yerinde duramamalarından mı yoksa seyirci ile kurdukları yakın diyaloglarla mı bu durum ortaya çıktı bilmiyorum ama tam anlamıyla geceye damga vurdular. Konser esnasında "Keşke geçen hafta The Prodigy'den önce çıksalarmış" dedirttiler. Güzel bir setlist, gurbetçi Türkçesi ile kurulan cümleler... Valla bayağı eğlendim. The Hives için hep iyi sahnesi var derlerdi, aynı Kenan gibi derlerdi. Gerçekten öyleymiş. Bu arada The Hives'ın konser sırasında yanımıza gelip telefonumuzu alması, kendini ve seyircileri çekmesi herhalde kişisel olarak konserin benim için en güzel anıydı. Tabii o anki şapsallığım bir diğer güzel ayrıntıydı. Led'lere yansımadım diye umuyorum. Pelle Almqvist bambaşka bir abiymişsin. Yaşayarak öğrendim.
The Hives'ın o enerjik sahnesinden sonra seyircilere sakin bir şeyler gerekti. Bu gereği ise Suede yerine getirdi. İnsanlar o enerji patlamasından sonra Suede'in sakin ve biraz da kendi halinde sahnesiyle kendine geldi. Özellikle grubun led'lere yansıttığı artwork'ler gerçekten kayda değer çalışmalardı. Artwork'ler hem şarkılara hem de sahneye çok güzel yakıştı. Suede, Wild ones, She ya da Beatiful Ones gibi klasiklerini çalmaya başladığında ise festival artık tam zamanında bitiyorum der gibiydi. Brett Anderson oldukça güzel bir performans sergiledi. Açıkçası kendisinden böylesine iyi bir vokal performansı beklemezdim. O soğukta nasıl becerdi bilmiyorum ama adamın sucuğu çıktı. :)
Bana sorarsanız, özellikle festivalin kalabalık olmaması, gelen kitlenin gerçekten müzikten anlaması ve özellikle The Hives sonrası Suede ayarlamasıyla oldukça güzel bir festival haline geldi Eksen on fair. Ancak insan yine de daha bayık, indie ağırlıklı bir liste olsaydı diyor. Eksen'e de sanki bu yakışırdı.
16 Eylül 2013 Pazartesi
VİDEO | Daft Punk ft. Pharell Williams - "Lose Yourself to Dance"
Hem de full videosuyla birlikte!
15 Eylül 2013 Pazar
Blonde Redhead BFF Istanbul 2013 Konseri
Bicycle Film Festival Istanbul 2013'ün açılış gecesinde Maçka Küçükçiftlik Park'ta Dream Pop'tan Indie Rock'a uzanan janrlarıyla, hisli şarkıların grubu Blonde Redhead dün gece sahnedeydi.
21.00 sularında ulaştığımız mekanda beklenildiği gibi çok fazla kalabalık yoktu. Bencilce bir düşünceyle, bu bizim için güzel bir haberdi diyebiliriz. Canlı olarak ilk kez dinleyeceğimiz Kazu'cuğumuzun büyülü sesini dinlerken itişip, kakışmak zorunda kalmayacaktır. Öyle de oldu.
Konser öncesinde, ucuz sayılabilecek biralardan kapıp, muhabbet eşliğinde alanı turlayarak saati 21.45 yaptık. Grup da kısa bir gecikmeyle birlikte sahnedeki yerini almıştı bile. Olası setlist'i bildiğimizden aslında çalınacak şarkılar konusunda az çok bilinçliydik. Ancak yine de "yok canım yapmazlar o kadar da" diyerek teselli ediyorduk kendimizi. Beklenildiği gibi konsere Falling Man'le jilet gibi bir giriş yapıldı. Ancak o beklediğimiz Misery is a Butterfly, Elephant Woman, Pink Love ve The Dress gibi dillere pelesenk olmuş şarkıları duyamadık maalesef. Konserin belki de bizim açımızadan en üzücü tarafı buydu. Bunun haricinde sahnedeki İtalyan ikizlerimiz Amedeo Pace, Simone Pace ve Japon hanım kızımız Kazu Makino'lu kadrosuyla "Amerikan" üçlü Blonde Redhead, yine o büyülü müziklerini bünyelerimize itinayla aktarıyordu.
2 saate yakın süren konserde ses sistemi gayet iyiydi, tüm sesleri tane tane duyabiliyorduk. Alan söylediğimiz gibi, dolu sayılmayacak kadar bir kalabalıkla konser izlemeye elverişliydi. Bu sene için izlediğimiz son açık hava konserlerinden biri olması sebebiyle de konser ayrıca önemliydi. Ancak Blonde Redhead'i kapalı mekanda izlemenin hazzı da çok ayrı olacaktır kesinlikle.
Son olarak; mix aşamasına geldikleri yeni albümlerinin son hazırlıklarıyla uğraştıkları şu günlerde, Blonde Redhead'i önümüzdeki yıl da yeni albüm turnesi eşliğinde ülkemizde kapalı bir mekanda tekrar izlemek ümidiyle sevgilerimizi gönderiyoruz.
Kazu ♥
Daha fazla görsel, daha fazla: http://instagram.com/birbabaindie
Blonde Redhead - Messenger (BFF Istanbul 2013) from Bir Baba Indie on Vimeo.
Daha fazla görsel, daha fazla: http://instagram.com/birbabaindie
Blonde Redhead - Messenger (BFF Istanbul 2013) from Bir Baba Indie on Vimeo.
Arctic Monkeys'ten Drake Cover'ı geldi
Kanadalı Drake'in "Hold On, We're Going Home" adlı parçasını özüne çok da dokunmadan, BBC Radio stüdyolarında yeniden derlemiş, böyle bir şey çıkmış.
Hala izlemediyseniz eğer:
14 Eylül 2013 Cumartesi
Bir Baba Indie Mix: "Ağustos 2013"
Geçtiğimiz aydan derlediğimiz 10 parçalık Ağustos playlistimizle, Bir Baba Indie Mix adı altında toplamda 20. mix'imizi paylaşmaktan gurur ve mutluluk duyuyoruz.
Keyifli dinlemeler.
Diğer mix'ler için: 8tracks.com/birbabaindie
Playlist:
01. Fanfarlo - Tunguska
02. The Whitest Boy Alive - Fireworks
03. Duologue - Push It
04. Spoon - I Summon You
05. Frontier Ruckus - Adirondack Amish Holler
06. Shearwater - Rooks
07. Jil is Lucky - The Wanderer
08. Tom McRea - End Of The World News (Dose Me Up)
09. Washed Out - It All Feels Right
10. Angus & Julia Stone - Silver Coin
03. Duologue - Push It
04. Spoon - I Summon You
05. Frontier Ruckus - Adirondack Amish Holler
06. Shearwater - Rooks
07. Jil is Lucky - The Wanderer
08. Tom McRea - End Of The World News (Dose Me Up)
09. Washed Out - It All Feels Right
10. Angus & Julia Stone - Silver Coin
12 Eylül 2013 Perşembe
The Bony King of Nowhere - Yeni ve eski folk bir arada!
Herhalde yaz başından bu yana albüm kritiği yapmıyorum. Hafiften bir özlem belirdi bende. Bence her iki taraf için de bu özlem iyi oldu. Bu arada Spotify sağ olsun, her gün başına 20 grup keşfettim. Bu arada, sizlerle paylaşılacak çok grubum, yazılacak çok cümlem oldu.
Son aylarda bilmem farkında mısınız ama çoğu grubun kökeni için Belçika'yı ziyaret eder olduk. Belçika yakında yeni Avusturya'mız olursa şaşırmayalım ya da Belçika sound diye bir şey mi uydursak? Bu kadar karakteristik şarkılar ya da projeler çıkarsa dalgasını geçtiğimiz konu pek güzel kavramsallaşabilir. Neden olmasın?
"The Bony King of Nowhere" adlı proje de Belçika'dan hayatlarımıza arzu endam etmekte. Bram Vanparys adlı güzel bir abimizin projesi daha doğrusu. Daha ilk notadan sizi sarıp sarmalayan bir proje bu. Her ne kadar folk temelli bir proje olsa da BKN, farklı grupların etkileşimlerini oldukça rahat hissedebilirsiniz bu güzel notalarda. Başka bir deyişle "Related Artists: Balthazar, Iron & Wine and Anne Soldaat". Bu grup ya da projelerin hiç birini dinlemediyseniz, BKN'yi şu şekilde anlatabilirim size. Hem eski hem yeniyi bir arada barındıran bir sound. Avrupa folk geleneğini alan modern folk ile birleştirip bunu bizim sofralarımıza sunan çok güzel bir proje. Başka bir deyişle Nick Drake'in modern folk unsurlarından beslenerek ortaya çıkışı gibi ve yine başka deyişle Nick Drake'e Iron & Wine sosu katmak gibi.
Bram Vanparys gerçekten hem iyi bir solist hem de müzikten anlayan iyi bir müzisyen. BKN'de yaptığı işlere baktığımızda solist olarak kısıtlı sesini oldukça iyi kullandığını söyleyebiliriz. Sesini bu kadar iyi kullanabilme sebebi ise sanırım müziğe olan hakimiyeti olsa gerek. Şarkıların belki de en 'dramatik' anlarında kısıtlı vokalini o kadar iyi müziğine harmanlıyor ya da geri plana atıyor ki işte o zamanlarda bu adamın gerçekten iyi bir müzisyen olduğunu anlıyorsunuz. Bu durum BKN'de solist performansını epeyce yükseklere çekebiliyor. Şöyle ki bu post'u yazmaya koyulmadan önce Bram'in solist performansını hem çok sıradan hem çok güzel olarak yorumlama telaşı içerisindeydim. Böylesine garip bir ikilemde sürüklenirken Bram'in müzikal yeteğine yoğunlaşarak BKN'yi dinlediğimde durumun aslında Bram'in müzikal yeteneğinde yattığını fark etmiş oldum. İyi oldu böyle.
Yazıma son verirken, bu güzel projeyi daha fazla arka sıralarda bırakmayınız demek istiyorum. Zaten indie bir müzik janrı olarak ne çekiyorsa kendi tayfasından çekiyor, bari siz bu gruplara yeteri desteği vermekten çekinmeyin.
Sevgiler,
desfigures
Son aylarda bilmem farkında mısınız ama çoğu grubun kökeni için Belçika'yı ziyaret eder olduk. Belçika yakında yeni Avusturya'mız olursa şaşırmayalım ya da Belçika sound diye bir şey mi uydursak? Bu kadar karakteristik şarkılar ya da projeler çıkarsa dalgasını geçtiğimiz konu pek güzel kavramsallaşabilir. Neden olmasın?
"The Bony King of Nowhere" adlı proje de Belçika'dan hayatlarımıza arzu endam etmekte. Bram Vanparys adlı güzel bir abimizin projesi daha doğrusu. Daha ilk notadan sizi sarıp sarmalayan bir proje bu. Her ne kadar folk temelli bir proje olsa da BKN, farklı grupların etkileşimlerini oldukça rahat hissedebilirsiniz bu güzel notalarda. Başka bir deyişle "Related Artists: Balthazar, Iron & Wine and Anne Soldaat". Bu grup ya da projelerin hiç birini dinlemediyseniz, BKN'yi şu şekilde anlatabilirim size. Hem eski hem yeniyi bir arada barındıran bir sound. Avrupa folk geleneğini alan modern folk ile birleştirip bunu bizim sofralarımıza sunan çok güzel bir proje. Başka bir deyişle Nick Drake'in modern folk unsurlarından beslenerek ortaya çıkışı gibi ve yine başka deyişle Nick Drake'e Iron & Wine sosu katmak gibi.
Yazıma son verirken, bu güzel projeyi daha fazla arka sıralarda bırakmayınız demek istiyorum. Zaten indie bir müzik janrı olarak ne çekiyorsa kendi tayfasından çekiyor, bari siz bu gruplara yeteri desteği vermekten çekinmeyin.
Sevgiler,
desfigures
9 Eylül 2013 Pazartesi
Rock'n Coke 2013'e Dair Notlar: Festivalin Küçük Puntoları
Rock'n Coke 2013'e dair notlarımda ana sahne ile ilgili çok fazla bir şey yazmayacağım. O sahneyi nedense hiç sevemedim. Diğer sahnelerde olabildiğince grup dinlemeye çalıştım. Dinlediğim grupların performanslarına ve aklıma takılan detaylara ilişkin notları unutmadan paylaşayım.
Cuma akşamını evde geçirdim. O yüzden o güne dair herhangi bir notum yok. Sadece Fakap'ın neden o gün sahne aldığını gerçekten anlamadım. Cumartesi ya da Pazar onlara ayrılabilecek zaman vardı. Bu grubun özel bir seçimi değilse Fakap'a haksızlık edildiği görüşündeyim.
Cumartesi günü TEM'deki inanılmaz trafik yüzünden Büyük Ev Ablukada'nın son iki şarkısını otoparkta dinleyebildim. Onları dinlemeyi gerçekten çok istiyordum. İstanbul trafiğine karşı artık eskisinden daha fazla derin duygular besliyorum. İyi ki varsın trafik!
Keşif Sahnesi: Festivaldeki en iyi sahne burasıydı. Seslerin birbirine girmeden, en temiz duyulabildiği sahneydi. Sahnenin konumumu yoksa ses teknisyeninin becerisimi bilmiyorum ama en keyif alarak müzik dinlediğim yer o sahneydi. Mükemmel ses düzeni sağlanmış bir sahnede Fender Precision basları dinleyince sahneye atlamak istedim.
Diğer Sahnedeki Müzisyenlerin Ana Sahne Sıkıntısı: İzleyebildiğim tüm grupların hepsinin performansı esnasında ana sahne sıkıntısı vardı. Ana sahnenin gürültüsü diğer sahnelere inanılmaz bir şekilde geliyordu. Diğer sahnelerdeki müzisyenler şarkı aralarında doğrudan bu gürültüyü yediler. Hatta şarkı çalarken de kafalarına o gürültü takılmıştır. Sanırım bu yüzden izlediğim tüm gruplar ana sahneden yedikleri bu rahatsız edici gürültü yüzünden oraya gönderme yapmadan sahneden inmedi.
Tabi gönderme derken öyle sert, eleştirel bir tutum değildi. Kimisi ana sahnedeki şarkıya eşlik etti, kimisi ise o sesin rahatsızlığını yüzüne yansıttı. Tepkiler çok farklıydı ya da aynıydı ama diğer sahnelerdeki müzisyenlerin hepsinde bir sıkıntı yarattı.
Yora | Keşif Sahnesi |
Yora: Daha önce Bir Baba Indie'de Yora ile ilgili tanıtımlar yapmıştık. Bir Baba Indie'de yazdıktan sonra neredeyse her gün bir kere Yora dinlediğimizi söylemem gerek. Onları sahnede görünce ve onlara eşlik edince gerçekten mutlu olduk.
Genel hatlarıyla şarkıları kusursuz ve güzel bir sound ile çaldılar ama sahne duruşu olarak biraz heyecandan olsa gerek şarkıların enerjisini %100 yansıtamadılar. Neyse ki geriye kalan tek şey Yora'yı ilk defa dinleyenlerin tekrar tekrar dinlemeye devam edeceği ve benim gibi Yora'yı dinleyenlerin ise yeni konseri iple çekeceği günlerin olduğudur.
Bir ufak notu da tuşlulardaki Ozan Tekin adına düşmek gerek. Oldukça iyi bir müzisyen ve sahne duruşu çok iyi. Yora'yı bir adım öne taşıdığına inanıyorum. Daha yakından takip etmenizi öneririm.
Meriva | Şehir Sahnesi |
Meriva: Festival öncesi aklımda mutlaka izlemeliyim dediğim gruplardan biriydi. Meriva'yla dinleyici-müzisyen karşılaşmamın dışında da aynı sahneyi paylaşmış ve 11 Eylül'de, Peyote'de tekrar Kare ile paylaşacak olmam sebebiyle biraz duygusal yaklaşıyor olabilirm. Yinede objektif yaklaşmaya çalışıp değerlendirmeye çalışacağım.
Meriva ve daha sonra bahsedeceğim bir kaç grubu Şehir Sahnesine hapsolmuş hissettim. Ana sahnede 5-10 dakika izlediğim gruplardan çok daha fazla büyük ve güzel bir sahnede olmayı hakediyorlar. Meriva'nın doğasından gelen bir güzelliği var. Bunu Roxy finallerine katıldıkları günde söylemiştim. Meriva'nın bir yerlere gelebilmesi için gerçekten bir yarışmaya ihtiyacı yok. Hiçbir şey yapmasalar dahi bir yerlerde olabilecek bir grup.
Kendi adıma bir grupta etkilendiğim şeyleri sıralarsam ilk başa trafik yapılarını koyarım. Rutin ve sabit trafik yapılarını hakikatten sevmiyorum. Meriva'da değişken trafik yapılı müzik yapıyor. Dozajını biraz daha arttırsalar sanki daha iyi olabilecek gibiler ama yeni şarkılar geldikçe sanırım işin o kısmına da girecekler diye düşünüyorum.
Son olarak biraz daha fazla akılda kalıcı elektrik gitar melodileri olsa çok net söylüyorum her dinleyen konserden sonra o müziğin etkisini bir yarım saat aralıksız konuşabilir. Bahsettiğim metal müziğin saniyede bin nota basılan melodileri/soloları değil. Daha basit ama daha akılda kalıcı melodiler/sololar olsa çok enteresan ve güzel bir Meriva izleyebiliriz.
Velhasıl günden güne gelişen ve güzelleşen Meriva'yı izlemeye devam etmek gerek.
Feryin Kaya (Bas Gitarist) | Portecho ve 123 |
Feryin Kaya: Festival başlamdan evvel dinleyeceğimiz grupları not almıştık. Bir de not almadığımız müzisyenler vardı. Onları özellikle izleyince gerçekten heyecanlanıyorum. Belki dinleyici olarak çok şey ifade etmeyebilir ama müzisyen olmaya çalışan biri ya da müzisyenler için özel hissettiren adamlar vardır. Onlardan biri de Feryin Kaya'dır.
Yanlış hatırlamıyorsam 2007 yılındaki Rock'n Coke'daydı ilk karşılaşmamız. O zaman iki ya da üç grupta çalan adamdı. İnanılmaz etkilenmiştim; bu kadar ardarda çalabilecek kadar enerjiye sahip adamdan. Sonra peşini bırakmadım. Çaldığı her grubu takip etmeye başladım. Bas gitar gerçekten özel bir şekilde dikkate alınması gereken bir enstrüman. Onunla Selçuk Şahin gibi sıradan bir orta saha olup yedekten gelip bir iki maçta kritik hamleler yapabilirsiniz ve geri kalan tüm maçlarda yuhalanırsınız ya da Iniesta gibi mükemmel bir orta saha olup tüm takımı uçurabilirsiniz. Feryin Kaya benim için Iniesta'dır, Scholes'dur, Gerrard'dır.
Rock'n Coke'da önce Portecho'yla izledim. Sahnedeki en hareketli adamdı. Deniz Cuylan'da ona eşlik edince sahnede oradan oraya zıplayan adamlar gördük. Onların enerjisi doğrudan seyirciye yansıyınca ortaya çok güzel bir görüntü çıktı.
Feryin Kaya candır! Daha çok konuşmak, dinlemek, saygı duymak herkese iyi gelir!
Triggerfinger | Coca-Cola Zero Sahnesi |
Triggerfinger: Daha önce hiç dinlemedim. Hatta isimlerini bile duymadım. Zero'da neler oluyor diye gidip bakınca gördüm. O an ki yüz ifademi biri çekseydi tam olarak şöyle bir şey çıkardı: boş boş, şaşkın bir şekilde sırıtan bir adam.
Gerçekten mükemmel bir sahne enerjileri var. Şarkılarına da bayıldım. Dakikalarca alkışladım. Sahnede olmak sadece şarkılarınızı kusursuz çalmanız demek değildir. O şarkıların ruh halini de çok iyi yansıtabiliyor olmanız gerekiyor. Eğer sahnede kıpırdamadan durup dünyanın en iyi şarkısını çalsanız dahi yeteri kadar dinleyenlerin dikkatini çekmezsiniz ve dinleyen ilk fırsatta yanındakine dönüp bir şeyler söylemeye başlar. Triggerfinger performansını bir çok yerli grubun izlemesi gerekirdi. Kimseyi incitmemek ve rencide etmemek için isim paylaşmayacağım ama izlediğim gruplarda sahnede kıpırdamadan duran müzisyenler vardı. Çok güzel bir şey yaparken bundan sıkılıyorlar gibiydi. Demek istediğim olduğu yerde aşırılıklar sergilesin, gitarını parçalasın gibi bir şey değil. Biraz kıpırdamak, şarkının ritmine ayak uydurmak, beden diliyle o şarkıyı anlatmak...
Triggerfinger hayatım boyunca unutmayacağım ve müzisyen olmaya çalışan yanım ile hep hatırlayacağım bir gruptur. Bir yerlerde rastlarsanız mutlaka dinleyin.
123 | Party Arena |
123: Burak Irmak gruptan ayrılınca gerçekten üzülmüştüm. Burak Irmak sonrası değişimi merak ediyordum ve gerçekten ön yargılıydım. Yerinin dolmayacağını düşünüyordum; ta ki düne kadar! Burak Irmak'ı hâlâ özlüyorum ama bu haliyle 123'e haksızlık etmemek gerek.
123'e iki yeni müzisyen katıldı. Elekrik gitarist olarak Mira ve Telebant'tan bildiğimiz Arda Erboz ve perküsyonist olarak Seçil Kura. Bu tarz değişimler gruplarda köklü değişimleri de peşinden getirir. Bu ciddi bir frekans değişimidir ve aslında risktir. Çünkü sizin uzun süredir devam eden ve sizi dinleyenlerin alıştığı bir haliniz vardır ve sonrasında bir frekans değişikliğine gittiğinizde ya daha çok beğenilirsiniz ya da hiç beğenilmez terkedilirsiniz. 123'ün Dilara Sakpınar katkılı yüksek bir özgüveni var. O yüzden bu riski gözü kapalı aldıklarını düşünüyorum; eğer Burak Irmak'ın ayrılığı bir mecburiyete dayanmıyorsa. Bu frekans değişikliğinin etkisini konserdekiler şuradan anlamışlardır.: Burak Irmak'lı Sun In The Arms Of Love'un yeni hali hakikatten iyi değildi. Eğer bu etkiyi diğer şarkılara da yansıtsalardı çok iyi şeyler düşünmeyebilirdik. Zira, Dilara Sakpınar da bunun farkında olacak ki, bu şarkının seyirciler tarafından çalınmasını istediğinde "bu halini beğenmeyebilirsiniz ama.." diyerek tedirginliğini dile getirdi.
Biraz Arda Erboz'dan bahsetmek gerek. Ülke sınırlarında dikkatimi çeken iyi gitaristler listesine ekledim kendisini. Bir tanışıklığı ya da birbirleri hakkında bilgileri var mı bilmiyorum ama Barlas Tan Özemek ile yan yana çaldıkları bir grup olarsa baya keyifle dinlerim gibi geliyor. Arda Erboz gruba çok şey katmış. Gitaristlik olarak bana yer yer uzakdoğulu post-rock gruplarının stilini anımsattı. Ayrıca, tarz olarakta oldukça grubu sertleştirmiş. Grubun yumuşak dokusunun üzerine sağlam bir kılıf geçirmiş. 123'e bir kaç basamak atlatmış. Hatta şunu iddia edebilirim. Arkada sürekli patlamaya hazır bekleyen Berke Can Özcan'ın hayallerini gerçekleştirmiş olabilir. Berke Can Özcan gerçekten bu ülkedeki en iyi bir kaç davulcudan biridir. Daha hafif şeyler çalarken de bunu iddia edebilirsiniz, daha sert şeyler çalarkende. Zira Berke Can Özcan'ın en güzel yanı bu ikisini çok iyi bir şekilde harmanlayabilmesidir. Sertlik ve yumuşaklık tanımlarım klasik davula allah ne verdiyse tuşeyle abanması değildir. Berke Can Özcan bu iki şeyi harmanlarken çok yaratıcı olabilen bir davulcu. Feryin Kaya'yla birlikte birbirlerini çok iyi besliyorlardı. Şimdi yanlarına gelen Arda Erboz'la geride mükemmel bir üçlü oluşturmuşlar. Tabi bu üçlüye de renk katan ve Özün Usta ile gözlerimizin her sahnede arar olduğu perküsyonlar ile 123'ü zenginleştiren Seçil Kuran, Burak Irmak sonrası için tedavi edici olmuş.
123 bu haliyle çok olgunlaşmış. Çok keyifli hale gelmiş. Bu kadro 123 için ideal beşlidir. Çok güzel müzikler dinledim derken aklıma gelen ilk grup oldu festival boyunca.
Tek bir eleştirim var. Dilara Sakpınar'ın şarkı aralarındaki konuşmlarında Rebel Moves'a takmasını anlayamadım. Espirimi yaptı yoksa başka bir problemi mi var bilmiyorum ama ana sahne göndermesini anlayamadım. Rebel Moves'u gerçekten sevdiğimi söyleyemem. Bence ana sahnede değil Party Arena'da olmaları gerekiyordu. 123'e de Party Arena değil Keşif Sahnesi çok yakışırdı. Bunlar herkesin farkında olduğu şeylerdi ama o güzel müziğin üzerine bu tarz kelimeler kullanmak biraz grubun güzelliğinin önüne geçti. Rebel Moves eleştirisinde "biz de Rock müzik yapmıyoruz ama ana sahneden gelen ne acaba?" şeklinde eleştirisindeki kastını da anlayamadım. Party Arena sahnesi 123'ün sahne saatine bakıldığında olması gerektiğinden fazla doluydu. Hatta adım atacak yer yoktu. Bir müzisyen olarak hele ki Kim Ki O gibi 3 kişiye çalan grupların var olduğu bir festivalde sahne alanını tıkabasa doldurmuşken bu tarz göndermeler olması gerçekten hoşuma gitmedi. Tabi dediğim gibi Dilara Sakpınar'ın organizatörler ve Rebel Moves ile arasında bir problem yoksa... Zira olsa bile bunu seyirciye yansıtmak ne kadar doğru onu da anlamış değilim.
Neyse belki de ben fazla detaylara takılıyorumdur. 123 iyidir. Çok iyidir!
Softa | Şehir Sahnesi |
Softa: Softa'nın bende yeri her zaman ayrıdır. Hakikatten UFO gelip onları uzaya götürse peşlerinden gider, uzayda onları dinlemeye devam ederim. Yaptıkları müzikleri vs. her şeyi geçtim insan olarak çok sevdiğim kişiler; ondan böyle daha yoğun duygularla takip ediyorum.
Tıpkı Meriva gibi yerlerinin bu sahne olmadığını düşünüyorum. Ana Sahnede izlediğim bir sürü saçma sapan performans yerine Softa olsaydı eminim o alandaki herkes daha keyifli vakit geçirirdi. Her ne kadar bu iki grubunda Rock'n Coke için ilk sahne performansları dahi olsa, bunun geçerli bir bahane olduğu kanısında değilim. Onları Ana Sahne'ye çıkartmayan şey tamamen ticari zihniyettir. Yazıktır, ayıptır, haksızlıktır.
Sahne performansına gelince; ilk izlediğimde kabuğunu kırmış ama henüz dışarı çıkmamış ama bağıra bağıra geliyoruz diyen bir gruptu. Sonra izlediklerimde ise kabuktan çıkıp güneşi görünce gözlerini kısan ama yinede zıplamaya çalışan bir gruptu. Dün izlediğimde ise güneşe alışmış, büyümüş, olgunlaşmış, sahnede üst düzeyde hareket eden bir grup vardı. Tabi şarkı aralarını saymazsak. Triggerfinger'da bahsettiğim şarkının enerjisini yansıtma açısından yerli gruplar arasında belki de tek örnek verebileceğim grup olabilir Softa. Ece Özey'in şarkılar esnasında kendinden geçmesi bile şarkıları duymasanız dahi sizi hareket geçirip çalan şeye ortak ediyor. Bir bakıyorsunuz ayakkabılarını çıkartmış, bir bakıyorsunuz saçını topluyor 15 saniye sonra bozuyor, bir bakıyorsunuz yerde, bir bakıyorsunuz M. Cumhur Kadıoğlu ile çarpışıyor. Gerçekten tüm grup olarak yerinde duramıyorlar. Furkan Güleray'ın daha önceki performanslarından da hatırladığım bir şey var. O güneş gözlüğü gözüğü ile şarkıyı bitiremediğine defalarca tanık oldum. Sanırım Anıl Atik ile bakışmalarında "bu sefer o gözlük düşmeyecek" bakışı vardı; ama o gözlük yine düştü!
Softa sahnede bir takım aksaklıklar yaşadı. Theremine ya bozuldu ya da sistemlerle ilgili bir sıkıntı vardı. Umarım sistemsel bir şeydir. Bu yüzden Oyun'u çalıp çalmamak konusunda gidip geldiler. Thereminsiz o şarkı nasıl olur diye bilenlerin kafasında ister istemez soru işaretleri oluştu ama thereminsiz de gayet güzeldi. Süre olarakta bir karmaşa vardı. Bu onların hatası değildi. Her ne kadar organizasyonun sağlıklı ilerleyebilmesi için bu saat aralıkları büyük bir disiplinle ilerlese bile müzisyenlerin kısıtlanmasını hoş karşılamıyorum. Program 10-15 dakika sarkabilir. Prodigy'ye 00:45'de çıkacak diye programa yazıp 01:30'da sahneye çıkartıyorsanız bu toleransa Yasemin Mori'nin, Softa'nın da sahip olması gerekiyor. Haksızlık yapıldığı kanısındayım.
Softa için yapabileceğim tek eleştisi ise yine sahne içinde yaşanan sorunların (süre, ekipman) sahne içinden dışarı yansımaması gerektiğidir. Orada olan orada kalmalı. Bunu özellikle belirtiyorum bu benim görüşüm değildir. Hakan Orman'ın görüşüdür. Onlarında Hakan Orman'ı önemsediklerini bildiğimden paylaşmak istedim. Mesajı almışlardır.
Yasemin Mori ve Kara Orkestra | Coca-Cola Zero Sahnesi |
Yasemin Mori ve Kara Orkestra: Dinleyeceğimiz grupları not ederken Yasemin Mori'yi ekledik ve ardından "acaba basları Gökhan Şahinkaya mı çalacak?" dedik. Sonra da "davulları da Ediz Hafızoğlu mu?" diye birbirimize sorular sorduk. Size güzel bir şey söyleyeyim. Tüm Kara Orkestra oradaydı.
Yasemin Mori'ye elbet geleceğim ama ben 35 milyonunca kez Kara Orkestra'yı yazmak istiyorum. Oi Va Voi'nin son birkaç şarkısını dinlemek için sahnenin sağ tarafında sandalyelerimizi açıp oturduk. Festival gerçekten yorucuydu. Açılır-kapanır sandalyeler ise hem bu yorgunluğu atmak hem de sakince bir şeyler dinlemek için velinimetti. Oi Va Voi, sahneden indikten sonra kalabalık dağıldı. Sandalyelerimizi iyice sahneye doğru yaklaştırdık. Koskoca boş alanda sahneye doğru dönüp sahne kurulumunu izlemeye başladım. Birazdan Gökhan Şahinkaya ve belki de Ediz Hafızoğlu gelecekti. Sahneye önce Ediz Hafzoğlu geldi. Davulunun başına geçti. Biraz kilo almış. O an garip bir sevinçle "baba" diyerek boynuna sarılasım geldi. Sonra Gökhan Şahinkaya geldi. Saç-sakal birbirine girmiş, o da kilo almış. Sanırım bir de bas gitarını değiştirmiş. Göz alıcı şekilde parlayan yepyeni bir Precision bas gitarı var. Sonra da Görkem Karabudak yerini aldı. Ardından da Korhan Futacı geldi ve bence gecenin en etkili müzisyeni olan Can Ömer Uygan geldi. Kara Orkestra'ya ek olarak gelen bu isim bambaşka bir şey kattı geceye. Trompetiyle arkada Yasemin Mori'yi uçurdu diyebilirim.
Sahne kurulumu esnasında bu adamları bir arada görünce şunu hissettim. Çok ufak yaştan beri Fenerbahçe maçlarına giderim. Ne zaman Fenerbahçe sahaya çıkacak olsa içimi garip bir heyecan kaplar. Hâlâ aynı hisleri yaşarım. Dün Kara Orkestra'da sahneye çıkınca aynı şeyi hissettim. Bir futbol takıma duyduğum fanatizm duygularına benzer şeyler hissediyorum sanırım.
Yasemin Mori'ye gelince ise dünyadaki en şanslı kadın olduğuna inanıyorum. Arkasındaki orkestra ile bestelediği güzel şarkıları, yazdığı şarkı sözleri, Yasemin Mori'nin kendi iç dünyasının dışa vurumu mükemmel bir şekilde gerçekleşiyor. Konserin tamamında üst düzey performans sergiledi. Şarkılara hakimiyeti, o şarkılarda anlattığı şeyleri mükemmel bir şekilde bizlere aktardı. Yasemin Mori sahnede opera sanatçısı ya da tiyatrocu gibi adeta. Şarkıları söylemiyor adeta o şarkıların hikayelerini oynuyor. Yasemin Mori arkasındaki orkestradan çok iyi besleniyor. O orkestradan beslendiği sürece ileride efsane diyebileceğimiz biri olacak.
Tek eleştirim N'olur? bir daha o kadar uzatma be Mori!
Son olarak sahne kurulumunda saksafonu ile yer alan Korhan Futacı neden konser boyunca çalmadı? Her şarkıda şimdi arkadan gelecek diye bekledim.
kuşlar göçtü geçti
aylar geldi geçti
kuşlar yuva kurdu
sen gelmez oldun Korhan!
diye şarkı bile söyledim şimdi yazarken!
* * *
Yazıya son vermeden bir kaç şey daha yazayım.
Shantel & Bucovina Club Orkestar'ın performansı harikaydı. Jamiroquai ile aynı anda sahnedeydiler ama öyle bir performans sergilediler ki, Jamiroquai'yi ısrarla izlemeye devam edenleri baya iç geçirtmişlerdir. Hatta Jamiroquai eğer Keşif Sahnesi'nden gelen sesleri duyduysa baya bi canı sıkılmıştır diye düşünüyorum.
Hemen hemen tüm konserlerde Gezi Olaylarına göndermeler vardı. Tüm festival katılımcılarında da her fırsatta "her yer Taksim, her yer Direniş!" sloganı atma arzusu vardı. Belki yanılıyor da olabilirim ama bu sloganlar bir yerden sonra oldukça popülist bir yaklaşım olarak hissettirdi. Özellikle Duman sahnedeyken ısrarla her şarkı arasında bu sloganların atılması Duman'ı Bandista'laştırmaya çalışmaktı. Kaan Tangöze'de bunun farkındaydı muhtemelen ve bu sloganları tek cümleyle geçiştrmeye çalıştı. Neyse çok derinlere inmeyelim başka türlü analiz edilmesi gereken bir konu bu ama genel hatlarıyla dinleyicilerdeki bu tavır bir yerden sonra sırıtmaya başladı.
Yazıya detaylı ekleyemediğim ama performanslarından ciddi anlamda keyif aldığım isimlerde oldu. Bunlardan biri Can Bonomo'ydu. Festival öncesine kadar çok sevdiğim tarzda müzik yapan biri değildi ama performansı gerçekten çok güzeldi. Tekrar olsa tekrar izlerim. Hatta bundan sonraki süreçte ayrıca vakit ayırıp dinlemeyi bile istiyorum. Ah keşke şu Eurovision meselesine bu adamı katmasalardı.
Diğer güzel performansta Kırıka'ya aitti. İlk defa izledim onları. Daha böyle Replikas vari imajında adamlar bekliyordum ama baya baya amcam, babam, dayım sahnede gibiydi. Çok sıcak ve samimiydiler ama bir dahakine sandalyemin yanına bir duble Rakı koyup öyle izleyeceğim.
Replikas, yine Replikas'tı.
Manga'nın o kocaman sahneyi neden Bağcılar'daki bir nargile kafeye çevirip sadece akustik gitar & vokal ile şarkı söylediğini anlamadım. O kocaman sahnedeki en güzel şey orayı ses ile görüntü ile doldurup güzel bir performans sergilemektir. DJ'siz daha iyi olduğunu söylebilirim. Neyse haddimi ve ilgi alanımı aşmadan noktalayayım.
Kim Ki O'nun sahne saatinin Duman'a denk gelmesinden mi bilmiyorum ama çaldıkları alanın bomboş olmasına gerçekten üzüldüm. Organizatörlerin bu tür durumları gözeterek, daha doğrusu müzisyenleri sirkteki hayvan gibi kullanmaktan vazgeçip, onların duygularını gözeterek program yapması gerekirdi. Bu sadece Kim Ki O'nun başına gelen bir şey değildi. Mesela Softa sahneye çıktıktan yarım saat sonra Replikas sahneye çıktı. Dolayısıyla yarım saat sonra herkes yavaş yavaş yan sahneye kaymaya başladı. Dinleyiciyi popüler olanı tercih etmeye zorlayan bu programlar gerçekten hoş değil. Daha az tanınmış gruplara sahne vermek güzel ama sahne verirken de onların dinlenmemesi için çakışan programlar yapmak nedendir onu anlamadım. Festival boyunca aslında olmasa da olur diyebileceğimiz grupları çıkartıp program daha esnek düzenlenebilirdi. İnsanların yemek yeme, ihtiyaç giderme, dinlenme ihtiyaçlarına bile zaman yoktu. Sonuçta oraya yığınla para verip gelen insanların her grubu dinlemeye hakkı var. Jamiroquai dinleyen insanın Shantel & Bucovino Club Orkstar ile eğlenme hakkını, parasını ödediği halde elinden alınması hoş bir hareket değil. Milyon tane grup koyalım, afiş dolu gözüksün zihniyeti yanlıştır. 1 milyon grup getirdik imajı için böyle bir şeye gerek yok. Müzisyenlere ayıp.
Burak Gürpınar'ın çalması gereken yer Ana Sahne'dir. Tek başına çıksın çalsın gerekirse. Tüm ülkenin birlik olup onun performansını doya doya izleyeceğimiz bir grup kurulmasına öncülük etmesi gerek.
Rock'n Coke ve diğer festivallarde olabildiğince ana sahneden uzak durarak alternatif sahnelerde olanları dinlemeye, anlamaya ve paylaşmaya çalışıyorum. Bu festivali de böyle geçirdim. Baya mutlu ve keyifli bir şekilde alandan ayrıldım.
Festivalin en güzel mekanı ise Otopark'tı. Arabayla gelenlerin çoğunluğu yorulunca kendisini arabasının yanına attı. Açılır-kapanır sandalyelerini arabanın yanına kurup orada dışarıdan getirdikleri yiyecek içeceklerini tüketti. İçeride 3 tane biraya verilen parayla dışarıdan daha fazla bira + abur cubur alabiliyorsunuz ve daha rahat bir yerde ve daha az gürültüyle daha iyi vakit geçirebiliyorsunuz.
Ana Sahne ve diğer büyük! grupların performanslarına ilişkin bilgileri internette her yerde bulabilirsiniz. Ben diğer sahnelerde olup bitenlere yetişebildiğim kadar dinlemeye ve aktarmaya çalıştım.
İyi şeyler sadece gözle görülen şeylerde değil; onların arkasında, sağında, solunda saklıdır.
Keşfedin!
Sahne kurulumu esnasında bu adamları bir arada görünce şunu hissettim. Çok ufak yaştan beri Fenerbahçe maçlarına giderim. Ne zaman Fenerbahçe sahaya çıkacak olsa içimi garip bir heyecan kaplar. Hâlâ aynı hisleri yaşarım. Dün Kara Orkestra'da sahneye çıkınca aynı şeyi hissettim. Bir futbol takıma duyduğum fanatizm duygularına benzer şeyler hissediyorum sanırım.
Yasemin Mori'ye gelince ise dünyadaki en şanslı kadın olduğuna inanıyorum. Arkasındaki orkestra ile bestelediği güzel şarkıları, yazdığı şarkı sözleri, Yasemin Mori'nin kendi iç dünyasının dışa vurumu mükemmel bir şekilde gerçekleşiyor. Konserin tamamında üst düzey performans sergiledi. Şarkılara hakimiyeti, o şarkılarda anlattığı şeyleri mükemmel bir şekilde bizlere aktardı. Yasemin Mori sahnede opera sanatçısı ya da tiyatrocu gibi adeta. Şarkıları söylemiyor adeta o şarkıların hikayelerini oynuyor. Yasemin Mori arkasındaki orkestradan çok iyi besleniyor. O orkestradan beslendiği sürece ileride efsane diyebileceğimiz biri olacak.
Tek eleştirim N'olur? bir daha o kadar uzatma be Mori!
Son olarak sahne kurulumunda saksafonu ile yer alan Korhan Futacı neden konser boyunca çalmadı? Her şarkıda şimdi arkadan gelecek diye bekledim.
kuşlar göçtü geçti
aylar geldi geçti
kuşlar yuva kurdu
sen gelmez oldun Korhan!
diye şarkı bile söyledim şimdi yazarken!
* * *
Yazıya son vermeden bir kaç şey daha yazayım.
Shantel & Bucovina Club Orkestar'ın performansı harikaydı. Jamiroquai ile aynı anda sahnedeydiler ama öyle bir performans sergilediler ki, Jamiroquai'yi ısrarla izlemeye devam edenleri baya iç geçirtmişlerdir. Hatta Jamiroquai eğer Keşif Sahnesi'nden gelen sesleri duyduysa baya bi canı sıkılmıştır diye düşünüyorum.
Hemen hemen tüm konserlerde Gezi Olaylarına göndermeler vardı. Tüm festival katılımcılarında da her fırsatta "her yer Taksim, her yer Direniş!" sloganı atma arzusu vardı. Belki yanılıyor da olabilirim ama bu sloganlar bir yerden sonra oldukça popülist bir yaklaşım olarak hissettirdi. Özellikle Duman sahnedeyken ısrarla her şarkı arasında bu sloganların atılması Duman'ı Bandista'laştırmaya çalışmaktı. Kaan Tangöze'de bunun farkındaydı muhtemelen ve bu sloganları tek cümleyle geçiştrmeye çalıştı. Neyse çok derinlere inmeyelim başka türlü analiz edilmesi gereken bir konu bu ama genel hatlarıyla dinleyicilerdeki bu tavır bir yerden sonra sırıtmaya başladı.
Yazıya detaylı ekleyemediğim ama performanslarından ciddi anlamda keyif aldığım isimlerde oldu. Bunlardan biri Can Bonomo'ydu. Festival öncesine kadar çok sevdiğim tarzda müzik yapan biri değildi ama performansı gerçekten çok güzeldi. Tekrar olsa tekrar izlerim. Hatta bundan sonraki süreçte ayrıca vakit ayırıp dinlemeyi bile istiyorum. Ah keşke şu Eurovision meselesine bu adamı katmasalardı.
Diğer güzel performansta Kırıka'ya aitti. İlk defa izledim onları. Daha böyle Replikas vari imajında adamlar bekliyordum ama baya baya amcam, babam, dayım sahnede gibiydi. Çok sıcak ve samimiydiler ama bir dahakine sandalyemin yanına bir duble Rakı koyup öyle izleyeceğim.
Replikas, yine Replikas'tı.
Manga'nın o kocaman sahneyi neden Bağcılar'daki bir nargile kafeye çevirip sadece akustik gitar & vokal ile şarkı söylediğini anlamadım. O kocaman sahnedeki en güzel şey orayı ses ile görüntü ile doldurup güzel bir performans sergilemektir. DJ'siz daha iyi olduğunu söylebilirim. Neyse haddimi ve ilgi alanımı aşmadan noktalayayım.
Kim Ki O'nun sahne saatinin Duman'a denk gelmesinden mi bilmiyorum ama çaldıkları alanın bomboş olmasına gerçekten üzüldüm. Organizatörlerin bu tür durumları gözeterek, daha doğrusu müzisyenleri sirkteki hayvan gibi kullanmaktan vazgeçip, onların duygularını gözeterek program yapması gerekirdi. Bu sadece Kim Ki O'nun başına gelen bir şey değildi. Mesela Softa sahneye çıktıktan yarım saat sonra Replikas sahneye çıktı. Dolayısıyla yarım saat sonra herkes yavaş yavaş yan sahneye kaymaya başladı. Dinleyiciyi popüler olanı tercih etmeye zorlayan bu programlar gerçekten hoş değil. Daha az tanınmış gruplara sahne vermek güzel ama sahne verirken de onların dinlenmemesi için çakışan programlar yapmak nedendir onu anlamadım. Festival boyunca aslında olmasa da olur diyebileceğimiz grupları çıkartıp program daha esnek düzenlenebilirdi. İnsanların yemek yeme, ihtiyaç giderme, dinlenme ihtiyaçlarına bile zaman yoktu. Sonuçta oraya yığınla para verip gelen insanların her grubu dinlemeye hakkı var. Jamiroquai dinleyen insanın Shantel & Bucovino Club Orkstar ile eğlenme hakkını, parasını ödediği halde elinden alınması hoş bir hareket değil. Milyon tane grup koyalım, afiş dolu gözüksün zihniyeti yanlıştır. 1 milyon grup getirdik imajı için böyle bir şeye gerek yok. Müzisyenlere ayıp.
Burak Gürpınar'ın çalması gereken yer Ana Sahne'dir. Tek başına çıksın çalsın gerekirse. Tüm ülkenin birlik olup onun performansını doya doya izleyeceğimiz bir grup kurulmasına öncülük etmesi gerek.
Rock'n Coke ve diğer festivallarde olabildiğince ana sahneden uzak durarak alternatif sahnelerde olanları dinlemeye, anlamaya ve paylaşmaya çalışıyorum. Bu festivali de böyle geçirdim. Baya mutlu ve keyifli bir şekilde alandan ayrıldım.
Festivalin en güzel mekanı ise Otopark'tı. Arabayla gelenlerin çoğunluğu yorulunca kendisini arabasının yanına attı. Açılır-kapanır sandalyelerini arabanın yanına kurup orada dışarıdan getirdikleri yiyecek içeceklerini tüketti. İçeride 3 tane biraya verilen parayla dışarıdan daha fazla bira + abur cubur alabiliyorsunuz ve daha rahat bir yerde ve daha az gürültüyle daha iyi vakit geçirebiliyorsunuz.
Ana Sahne ve diğer büyük! grupların performanslarına ilişkin bilgileri internette her yerde bulabilirsiniz. Ben diğer sahnelerde olup bitenlere yetişebildiğim kadar dinlemeye ve aktarmaya çalıştım.
İyi şeyler sadece gözle görülen şeylerde değil; onların arkasında, sağında, solunda saklıdır.
Keşfedin!
Seloteyp:
123,
Arde Erboz,
Bir Baba Konser,
Bucovino Club Orkestral,
Feryin Kaya,
Kara Orkestra,
Kim Ki O,
Meriva,
Rock'n Coke 2013,
Shantel,
Slide,
Softa,
Triggerfinger,
Yasemin Mori,
Yora
8 Eylül 2013 Pazar
Placebo'dan Gezi Parkı selamı!
Placebo, İstanbul konseri sonrasında bize yine selamını göndermeyi ihmal etmiyor!
Resmi olarak 16 Eylül tarihinde çıkacağı açıklanan, 10 parçalık yeni Placebo albümü Loud Like Love'dan paylaşılan Rob The Bank ismindeki yeni single ile Gezi Parkı olayları da unutulmadı.
Resmi olarak 16 Eylül tarihinde çıkacağı açıklanan, 10 parçalık yeni Placebo albümü Loud Like Love'dan paylaşılan Rob The Bank ismindeki yeni single ile Gezi Parkı olayları da unutulmadı.
5 Eylül 2013 Perşembe
VİDEO | TV On The Radio - "Mercy"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)