Evet, şahsen tam bir kayıp olarak geçen 2009 senesinin nihayet sonuna gelmiş bulunuyoruz. Hayatımın en anlamsız yılını atlatmanın sevincini yaşarken, 2010 yılının ilk günüyle birlikte, ''herşey çok daha güzel olacak'' mottosuyla birlikte, polyannacılık oyunumun başlangıcı da hayırlı, uğurlu olsun sevgili babaseverler. :)
Velhasılkelam, tüm Bir Baba Indie'cilerin yeni yılını kutlar, bekledikleri gibi bir yıl olmasını dileriz!
Bu da şarkımız... Cıngıl bels cıngıl bels, cıngıl ol dı veeeey...
31 Aralık 2009 Perşembe
27 Aralık 2009 Pazar
25 Aralık 2009 Cuma
Katatonia'da Şok Ayrılık!
Yeni albümüyle ortamlarda adı sıklıkla geçen Katatonia'da Norrman kardeşlerden şok ayrılık... Gitarist Fredrik Norrman ve bas gitarist Mattias Norrman turne sebebiyle ailelerine yeterli zamanı ayıramadıkları gerekçesiyle gruptan ayrıldıklarını açıkladı.
Peki biz inandık mı?
Belki...
Yerlerine ise turne için geçici olarak gitara Bloodbath’ten Per ‘Sodomizer’ Eriksson, basa da Niklas Sandin katılmış.
Peki biz inandık mı?
Belki...
Yerlerine ise turne için geçici olarak gitara Bloodbath’ten Per ‘Sodomizer’ Eriksson, basa da Niklas Sandin katılmış.
Anneke Abladan Yeni Video Geldi!: Wonder
Şarap gibisin Anneke Abla...Hemi de kırmızı...
In Your Room albümünden yeni video Wonder'a gelmiş bulunmaktadır sevgili Anneke severler. Afiyet olsun...
Şşş bekle bizi Pazar günü yanındayız he! :)
In Your Room albümünden yeni video Wonder'a gelmiş bulunmaktadır sevgili Anneke severler. Afiyet olsun...
Şşş bekle bizi Pazar günü yanındayız he! :)
12 Aralık 2009 Cumartesi
Precious may be
Bu aralar blogu biraz boşverdik. Kejura bey yeni bir işe girdi, çok yoğundur kendisi. Ben hala büyümemiş bir birey olarak, üniversite sıralarında dirsek çürütüyorum.
Dolayısıyla eski yoğunlukta yazamıyoruz. Özür dileriz. Kendimi bir an Ersin Karabulut gibi hissettim. O uykusuz geç çıktığında sürekli özür mesajları yazar, kendilerini affetirmek için sebepler yazardı. Ben de "hassiktir lan yarrak, paramızla rezil oluyoruz" derdim..
Sanırım benzer bir duruma düştük. Bahaneler uyduruyoruz. En azından küfür etmeyin(!) sayın Bir Baba Indie takipçileri. Para mı veriyorsunuz da küfür ediyorsunuz? Ya da aklınızın ucunuzdan dahi geçmiyoruz, biz kendi kendimize mi abartıyor muyuz?
Bilmiyorum hangisi ama kendimizi affetirmek için sizinle bir şarkı paylaşmak istedim. Gece gece çok güzel geldi bu ses. Bir kulak veriniz derim.
Hepinizi öperiz 14 kişi...
Dolayısıyla eski yoğunlukta yazamıyoruz. Özür dileriz. Kendimi bir an Ersin Karabulut gibi hissettim. O uykusuz geç çıktığında sürekli özür mesajları yazar, kendilerini affetirmek için sebepler yazardı. Ben de "hassiktir lan yarrak, paramızla rezil oluyoruz" derdim..
Sanırım benzer bir duruma düştük. Bahaneler uyduruyoruz. En azından küfür etmeyin(!) sayın Bir Baba Indie takipçileri. Para mı veriyorsunuz da küfür ediyorsunuz? Ya da aklınızın ucunuzdan dahi geçmiyoruz, biz kendi kendimize mi abartıyor muyuz?
Bilmiyorum hangisi ama kendimizi affetirmek için sizinle bir şarkı paylaşmak istedim. Gece gece çok güzel geldi bu ses. Bir kulak veriniz derim.
Hepinizi öperiz 14 kişi...
29 Kasım 2009 Pazar
Hala Madrid
Ne hafta sonuymuş arkadaşım, Fener'in maçı hariç hepsinde üzüldüm.
Aslanım Real, üzülme doğru yoldasın.
Aslında Real Madrid'den bir Barça oyunu beklemek yanlıştı, olabilecek en mantıklı oyunu oynadı Real..Şansları yaver gitseydi, belki yenerlerdi..Ancak olmadı. Madrid'in Barça'yı Barça (Kasımpaşa'da olabilir bu :D) gibi oynayarak yenmesi için en az 2 sene gerek. Takım birbirine alışacak,nerde ne yapacaklarını bilecekler falan filan..
Elbette Madrid Barça'yı yenecektir ancak sahayı Barça'ya dar ederek değil,işte bugünkü maçtaki gibi sadece biraz şansı yaver giderek ya da yıldızların bir kaç bilet hareketiyle yenecek.
Maçın adamı da Kaka'dır. Böyle bir kadro içerisinde o kadar gol pası vermek, çabalamak, oyunu yönlendirmek kolay iş değildir. Helal olsun diyoruz.. Yanında da birazcık Ronaldo'dur.
Pellegrini için de kolaylık versin, Madrid'te son maçı olmaz umarım... son olarak Puta Barça, puta Catalunya diyerek yayınımıza son veriyoruz.
Seloteyp:
Barcelona,
Gönül İşi,
Kaka,
Kasımpaşa,
Real Madrid
18 Kasım 2009 Çarşamba
Beat It (Hintli Amca Cover)
Bu dişsiz Hintli amcanın hastası oldum bugün izlediğim videolardan sonra. İçlerinde en beğendiğim de Jacko'nun Beat It'i oldu ki, artık bu şarkı Beat It değil Bitifitit !
İzliyoruz;
İzliyoruz;
17 Kasım 2009 Salı
Robert Trujillo'dan Galatasaray Açılımı
...yürüyoruz sessiz ve kedeeerliii
nevizaaade geeeceeeeleriiii ...
Kaynak: Sezyum.com
Oi Va Voi'den Bir Babylon Seferi Daha
Geçtiğimiz 21-22 Mayıs 2009 tarihinde ülkemize bir kez daha ziyarete gelen İngiliz Oi Va Voi grubu, 10-11-12 Şubat 2010 tarihlerinde yine bir Babylon seferi ile daha bizlerle...
2010'da geleceklerini tahmin ediyordum fakat bu kadar erken geleceklerini düşünmüyordum açıkçası. Geçtiğimiz sefer biraz da cahillikle beraber kaçan konserin bu sefer kaçma olasılığını da gayet düşük görüyorum ve Bir Baba Indie ekibi olarak (evet o kadar çokuz ki) Oi Va Voi'nin bu seferinin (hemide tamı tamına 3 gün) en azından bir gününü yakalayacağımızı düşünüyorum.
Myspace2010'da geleceklerini tahmin ediyordum fakat bu kadar erken geleceklerini düşünmüyordum açıkçası. Geçtiğimiz sefer biraz da cahillikle beraber kaçan konserin bu sefer kaçma olasılığını da gayet düşük görüyorum ve Bir Baba Indie ekibi olarak (evet o kadar çokuz ki) Oi Va Voi'nin bu seferinin (hemide tamı tamına 3 gün) en azından bir gününü yakalayacağımızı düşünüyorum.
Sağlık ve de sıhhat diliyorum efenim.
16 Kasım 2009 Pazartesi
'Neden ölmek'
Bu blogu açarken farklı konulardan bahsedeceğiz demiştik ama bir şekilde müzik üzerine yoğunlaştık. O dediğimiz "farklı" konulardan bir türlü bahsedemedik. Birazcık farklı konulardan bahsetsek ya da içimizde kalanlara özgürlük versek...
Biliyorsunuz ki Robert Enke öldü. Bir şekilde ölümü seçti ve öldü. Milyonlarca insan duyunca şok oldu. Bir stadyum insan Enke için toplandı, ağladılar. Çoğunluğumuz televizyondan bu veda törenini izledik. İçimiz burkuldu. Bazılarımız neden diye sordu? Hayattan vazgeçiş kolay mıydı? Nasıl bir psikoloji ile böyle bir kurtuluşu seçti.
Biliyor(mu)sunuz ki Dicle Koğacıoğlu adlı akademisyen geçen ay bir şekilde ölümü seçti. Duyanlar şok oldu. Yüzilerce insan Dicle için toplandı, ağşadılar. Çoğunluğumuz televizyondan veda törenini izledik. İçimiz burkuldu. Bazılarımız neden diye sordu? Hayattan vazgeçiş kolay mıydı? Nasıl bir psikoloji ile böyle bir kurtuluşu seçti.
Bırakın onları. Ölümü seçmek onların seçimi. Ölümlerini siz yargılayın diye seçmediler. Belki hayatları yargılardan ibaret olduğu için ölüm onlara yakın geldi. Ölüm onların seçimleriydi. Nedenlerini belki de siz bilmeyin diye seçtiler ölümü.
Ölümü ve intiharı psikolojik bir problem olarak değerlendirmek aptallıktan başka bir şey olmasa gerek. Birey'in yaşadıkları, kendi dinamikleri kişinin hayatını oluşturur. Onun yaşanmışlıkları, ölüme giden yolu kendi seçimleri ve düşünüşüdür. Ölüm de onun seçimidir. İyi ya da kötü ki kendi bu yolu seçiyorsa, doğruluğuna inanıyorsa bu ona göre 'en' doğru yoldur.
Peki; Onun doğru olan seçimini (ölüm), psikolojik bir problem olarak görmek ve kabul etmek ne derece doğrudur? Ne derece doğru bir psikoloji ile verilmiş bir etikettir? Neye göre onun ölümünü doğru ya da yanlış olarak nitelendiriyorsunuz?
Sonuç olarak; insanın doğru ya da yanlış mekanizması, kendi kişisel özelliklerine göre şekillenir. Ölüm Enke'ye doğru bir yol geliyorsa doğrudur. Bunu daha fazla kasmaya, neden öldü diye sorgulamak anlamsızdır.
Geçici huzurlar (temporary peace) ile hayatını ne kadar uzatabilirdiki sanki? (bu benim düşüncem, yargılamayın)
Şimdi onları rahat bırakın.Onları yargılamayın. En azından mutlu olsunlar istediklerine ulaştıkları için çünkü ölüm onların istekleriydi.
15 Kasım 2009 Pazar
Rishloo (yeni albüm)
Rishloo'yu albüm çıktıktan sonra bir ara detaylı anlatırız. Şu an sadece yeni çıkaracakları albümden iki şarkı üzerine bir kaç şey yazmak istiyorum. Bu grup büyüyor, olgunlaşıyor ve yeni albüm "bomba" gibi geliyor.
Myspace'lerinden dinleyin anacım.
http://www.myspace.com/rishloo
Anneke Van Giersbergen & Danny Cavanagh A.Ş Geliyor!
The Gathering'den sonra iyice tatlandırdğı kişisel projesi Agua de Annique ile birlikte yepisyeni çıkardığı albümü In Your Room ve konuk olarak yer aldığı albümlerle adını son zamanlarda sıkçana duyuruan Anneke Van Giersbergen, Anathema'dan tanıdğımız en büyük kardeş, Danny Cavanagh birlikte ortaklaşa olarak 2009 yılında çıkarmış olduğu In Parallel adındaki akustik albümün kapsamında 26 ve 27 Aralık tarihlerinde Ankara ve İstanbul'a ziyarete gelecekler.
26 Aralık Cumartesi: 312 Arena - Ankara
27 Aralık Pazar: Studio Live - İstanbul
http://www.biletix.com/yakinda.htm?id=49
Danny'den çok, aylardır arkadaşlar arasında yaptığımız ''Ulen Anneke buraya gelse iyi adam toplar heaa'', ''Çekmese bile gelsin izleyelim biz yine de olm'' muhabbetlerinden sonra böyle bir haber gerçekten şık oldu. Anathema'ya artık doymuş bir insan olarak, son yıllarda çeşitli grup üyelerinin ''Anathema Acoustic Live Performance'' adı altında gelmesi de pek iştahımı kabartmadı açıkçası. Danny tek gelse, yine gidesimin geleceğini pek sanmıyorum. Ancak işin içine Anneke abla girince işin boyutu değişiveriyor tabi. Canlı canlı izlemeden ölmek cidden şahsım adına büyük bir eksiklik olacaktır. En azından ''Ölmeden izlenmesi gereken gruplar/sanatçılar'' listesinde birinin yanına daha ''tick'' atabileceğim.
Bir de video koyduk mu tam olacak sanki;
26 Aralık Cumartesi: 312 Arena - Ankara
27 Aralık Pazar: Studio Live - İstanbul
http://www.biletix.com/yakinda.htm?id=49
Danny'den çok, aylardır arkadaşlar arasında yaptığımız ''Ulen Anneke buraya gelse iyi adam toplar heaa'', ''Çekmese bile gelsin izleyelim biz yine de olm'' muhabbetlerinden sonra böyle bir haber gerçekten şık oldu. Anathema'ya artık doymuş bir insan olarak, son yıllarda çeşitli grup üyelerinin ''Anathema Acoustic Live Performance'' adı altında gelmesi de pek iştahımı kabartmadı açıkçası. Danny tek gelse, yine gidesimin geleceğini pek sanmıyorum. Ancak işin içine Anneke abla girince işin boyutu değişiveriyor tabi. Canlı canlı izlemeden ölmek cidden şahsım adına büyük bir eksiklik olacaktır. En azından ''Ölmeden izlenmesi gereken gruplar/sanatçılar'' listesinde birinin yanına daha ''tick'' atabileceğim.
Bir de video koyduk mu tam olacak sanki;
12 Kasım 2009 Perşembe
Müzikal Sözlük (sonunda) Yenilendi !
14 Ocak 2009 tarihinde, soğuk bir kış günü yayın hayatına başlayan Müzikal Sözlük yaklaşık 11 aydır, uzun ve çileli bir yolun ardından yeni yazılımına ve tasarımını kavuştu.
Evet uzun ve çileli bir yoldu bu gerçekten. Aylarca bu şekilde, hantal bir yazılımın olmasının başlıca sebebi de, bu güne kadar konuşulan, anlaşılan birçok yazılımcıdan yenilen çeşit çeşit darbeler olmuştur. Ki artık kafamın içerisinde çok güzel bir ''yazılımcı, programcı'' imajı var! Kolay kolay değişmez, değiştirilemez.
Neyse... Geçmişi bir kenara bırakırsak, 8 Kasım 2009 tarihi itibariyle Müzikal Sözlük artık tamamen yenilenmiş altyapısı ve tasarımıyla yeniden faaliyete geçti. Bundan sonrası için durumların daha parlak olacağı da aşikar. (En azından öyle olacağını umuyoruz.:) Güneşi Gördüm !
Hee, yenilendi dedik ama birtakım eksiklikler ve hatalar olabilir, var da... Ama bunlarında giderilme çalışmaları için yönetim ekibi halen çalışıyor, çalıştırıyor diyebilirim.
Bu teknik çalışmalar ile birlikte, yine Müzikal Sözlük Radyo ve diğer bir takım atraksiyonlar için de ilerki günlerde planlamalara, çalışmalara başlanacaktır diye de ekliyeyeyim.
Ha bir de 1. yılı doluyor sözlüğün. Az kaldı...
Du bakalım...
www.muzikalsozluk.com
Evet uzun ve çileli bir yoldu bu gerçekten. Aylarca bu şekilde, hantal bir yazılımın olmasının başlıca sebebi de, bu güne kadar konuşulan, anlaşılan birçok yazılımcıdan yenilen çeşit çeşit darbeler olmuştur. Ki artık kafamın içerisinde çok güzel bir ''yazılımcı, programcı'' imajı var! Kolay kolay değişmez, değiştirilemez.
Neyse... Geçmişi bir kenara bırakırsak, 8 Kasım 2009 tarihi itibariyle Müzikal Sözlük artık tamamen yenilenmiş altyapısı ve tasarımıyla yeniden faaliyete geçti. Bundan sonrası için durumların daha parlak olacağı da aşikar. (En azından öyle olacağını umuyoruz.:) Güneşi Gördüm !
Hee, yenilendi dedik ama birtakım eksiklikler ve hatalar olabilir, var da... Ama bunlarında giderilme çalışmaları için yönetim ekibi halen çalışıyor, çalıştırıyor diyebilirim.
Bu teknik çalışmalar ile birlikte, yine Müzikal Sözlük Radyo ve diğer bir takım atraksiyonlar için de ilerki günlerde planlamalara, çalışmalara başlanacaktır diye de ekliyeyeyim.
Ha bir de 1. yılı doluyor sözlüğün. Az kaldı...
Du bakalım...
www.muzikalsozluk.com
7 Kasım 2009 Cumartesi
Ne alaka kardeşim!
Flea ve Thom Yorke'un beraber bir proje içerisinde olacağını duyunca şaşırmıştık. Ne alaka kardeşim demiştik hala da tam olarak bir alaka kuramamış olmakla beraber, felsefe yapmaya devam ediyoruz ve "ne alaka kardeşim" diyoruz.. Ne alaka?...
Her neyse biz soru sormaya devam ederken, adamlar ilk performanslarını L.A'de ( el ey'de) gerçekleştirmişler. Fazla şarkıları olmadıkları içinde Radiohead'in ve Thom Yorke'un solo albümünden güzel şarkılar çalmışlar.
Şarkılar için fazla bir şey demeyeceğim, bu iki delinin olduğu yerde kötü iş olmaz, kötü şarkı da çıkmaz..dolayısıyla olmuş..Ancak kafama takılan bir şey var, önce siz bir video'yu izleyin
İzlediğiniz gibi Thom Yorke yine psikopat psikopat dans ediyor. Sen dünyanın sayılı solistlerinden ol, sonra da böyle dans et.. Bir Baba Indie olarak, itirazımız var diyoruz ve öncelikle elini yüzünü yıkamasını, sonrasında ise MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞIN TARAFINDAN ONAYLI TOLGA HAN DANS KURSUNUN 2009-2010 KURSU PROGRAMLARINA GİTMESİNİ öneriyoruz.
Saygılarımızla
Edit: Flea gibi dans etmeni öneririz, sayın Yorke..
Her neyse biz soru sormaya devam ederken, adamlar ilk performanslarını L.A'de ( el ey'de) gerçekleştirmişler. Fazla şarkıları olmadıkları içinde Radiohead'in ve Thom Yorke'un solo albümünden güzel şarkılar çalmışlar.
Şarkılar için fazla bir şey demeyeceğim, bu iki delinin olduğu yerde kötü iş olmaz, kötü şarkı da çıkmaz..dolayısıyla olmuş..Ancak kafama takılan bir şey var, önce siz bir video'yu izleyin
İzlediğiniz gibi Thom Yorke yine psikopat psikopat dans ediyor. Sen dünyanın sayılı solistlerinden ol, sonra da böyle dans et.. Bir Baba Indie olarak, itirazımız var diyoruz ve öncelikle elini yüzünü yıkamasını, sonrasında ise MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞIN TARAFINDAN ONAYLI TOLGA HAN DANS KURSUNUN 2009-2010 KURSU PROGRAMLARINA GİTMESİNİ öneriyoruz.
Saygılarımızla
Edit: Flea gibi dans etmeni öneririz, sayın Yorke..
31 Ekim 2009 Cumartesi
Brazzaville - Bosphorus
Yine fazla bir şey söylemeye gerek bırakmayan ancak öyküsüyle birlikte dinlendiğinde daha da bir anlam kazanan bir başka parça ile daha Babatube'da birlikteyiz.
Ayrıca laf açılmışken David Brown, 5-6 Kasım tarihlerinde, birçok farklı gruptan tanınyacağımız Türk sanatçıların da eşlik etmesiyle Brazzaville in Istanbul olarak Babylon'da iki adet konser verecek, bir kez daha hatırlatalım..
Grupta yer alacak müziseyenler ise;
David Arthur Brown
Alev Lenz - Vokal
Berke Can Özcan - Davul ( Tamburada, DandadaDan, 123 )
Burak Irmak - Rhodes, Piyano ( Tamburada, DandadaDan, 123 )
Cem Mısırlıoğlu - Davul ( Ragga Grondal )
Ceren Aksan - Keman ( Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası )
Deniz Cuylan - Gitar ( Portecho,Norrda )
Feryin Kaya - Bas, Lido ( Tamburada, DandadaDan, 123 )
Hakan Vreskala - Perküsyonlar ( Lars Damian, Siwan Perwer , Norrda )
James Hakan Dedeoğlu - Vokal ( Oak, Ricochet )
Kenny Lyon - Gitar ( Lemonheads, Jann Arden, Jim Bianco )
Kim ki O - Vokal
Miray Kurtuluş - Vokal ( Mira, Nada )
Özün Usta - Steel Drum ( Tamburada )
Sarp Keskiner - Mandocello ( İstanbul Blues Kumpanyası, Saska )
Salih Nazım Peker - Divan Saz ( Kırıka, Saska )
5 Kasım Perşembe Ayakta 25, Öğrenci 15
MySpace
Facebook
Biletix
İşte Boğaz'ın en güzel şekilde anlatıldığı parçalardan biri olan Bosphorus...
She was married to the Bosphorus
She threw her ring in then she blew a kiss
To the Ottomans and Byzantines
Lying beneath the sea
She wore a pink and yellow summer dress
She kept her hair just like a poetess
She traveled all the way to Germany
The trains and the cold, dark sea
The amber glow of a morning cigarette
On the Istiklal Cadessi
The vapor trails and the tiny minerettes
All the domes in silhouette
Ayrıca laf açılmışken David Brown, 5-6 Kasım tarihlerinde, birçok farklı gruptan tanınyacağımız Türk sanatçıların da eşlik etmesiyle Brazzaville in Istanbul olarak Babylon'da iki adet konser verecek, bir kez daha hatırlatalım..
Grupta yer alacak müziseyenler ise;
David Arthur Brown
Alev Lenz - Vokal
Berke Can Özcan - Davul ( Tamburada, DandadaDan, 123 )
Burak Irmak - Rhodes, Piyano ( Tamburada, DandadaDan, 123 )
Cem Mısırlıoğlu - Davul ( Ragga Grondal )
Ceren Aksan - Keman ( Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası )
Deniz Cuylan - Gitar ( Portecho,Norrda )
Feryin Kaya - Bas, Lido ( Tamburada, DandadaDan, 123 )
Hakan Vreskala - Perküsyonlar ( Lars Damian, Siwan Perwer , Norrda )
James Hakan Dedeoğlu - Vokal ( Oak, Ricochet )
Kenny Lyon - Gitar ( Lemonheads, Jann Arden, Jim Bianco )
Kim ki O - Vokal
Miray Kurtuluş - Vokal ( Mira, Nada )
Özün Usta - Steel Drum ( Tamburada )
Sarp Keskiner - Mandocello ( İstanbul Blues Kumpanyası, Saska )
Salih Nazım Peker - Divan Saz ( Kırıka, Saska )
5 Kasım Perşembe Ayakta 25, Öğrenci 15
MySpace
Biletix
İşte Boğaz'ın en güzel şekilde anlatıldığı parçalardan biri olan Bosphorus...
She was married to the Bosphorus
She threw her ring in then she blew a kiss
To the Ottomans and Byzantines
Lying beneath the sea
She wore a pink and yellow summer dress
She kept her hair just like a poetess
She traveled all the way to Germany
The trains and the cold, dark sea
The amber glow of a morning cigarette
On the Istiklal Cadessi
The vapor trails and the tiny minerettes
All the domes in silhouette
23 Ekim 2009 Cuma
Londra'dan Genç Yetenekler: Air Castles
Geçtiğimiz senenin Aralık ayı itibariyle ilk EP albümlerini çıkartan oldukça genç ama gelecek vaadeden bir grup. En azından ben sevdim, sizde sevin... :)
Londra çıkışlı olan bu grubumuz, henüz gençliğinin baharında, 20 yaşında, İsveç doğumlu olan Max Mansson tarafından kuruluyor. Sonrasında diğer elemanların da dahil olmasıyla birlikte grup şu an ki kadrosuna ulaşıyor.
2008 Aralık ayında kaydettikleri debut E.P. albümleri Night and Day'i Winter Hymns Records etiketiyle yayınlıyorlar..
Grubu kısaca tanımlamak gerekirse; ''Yumuşak, melodik vokal tabanlı, yer yer Post Rock etkisi de gösteren, Indie Rock genreli, oldukça akıcı ve sade bir müzik icra etmekte'' diyebiliriz.
Official Site
Myspace
LastFM
Facebook
Evet, Bir Baba Indie bu sefer bencillik yapmayıp sizleri de düşündü ve ''İyi, hoş bu gencecik grubu çizittirmişsin de, nerden bulacağız da dinleyeceğiz bunları yahu'' derdine de son verdi.
AIR CASTLES'IN SEKSİ ŞARKILARI İÇİN TIKLAYIN!
Londra çıkışlı olan bu grubumuz, henüz gençliğinin baharında, 20 yaşında, İsveç doğumlu olan Max Mansson tarafından kuruluyor. Sonrasında diğer elemanların da dahil olmasıyla birlikte grup şu an ki kadrosuna ulaşıyor.
2008 Aralık ayında kaydettikleri debut E.P. albümleri Night and Day'i Winter Hymns Records etiketiyle yayınlıyorlar..
Grubu kısaca tanımlamak gerekirse; ''Yumuşak, melodik vokal tabanlı, yer yer Post Rock etkisi de gösteren, Indie Rock genreli, oldukça akıcı ve sade bir müzik icra etmekte'' diyebiliriz.
Official Site
Myspace
LastFM
Evet, Bir Baba Indie bu sefer bencillik yapmayıp sizleri de düşündü ve ''İyi, hoş bu gencecik grubu çizittirmişsin de, nerden bulacağız da dinleyeceğiz bunları yahu'' derdine de son verdi.
AIR CASTLES'IN SEKSİ ŞARKILARI İÇİN TIKLAYIN!
19 Ekim 2009 Pazartesi
Dream Team beyaz perdede: Ejder Kapanı
Uğur Yücel'in her türlü kamera arkası ve önüyle domine ettiği filmi Ejder Kapanı, oyuncu kadrosuyla da çılgın atıyor... Diğer oyuncuları da bi çırpıda sayacak olursak; Kenan İmirzalioğlu, Nejat İşler, Ceyda Düvenci, Berrak Tüzünataç...Benim gibi Uğur Yücel manyağı bir adama ''Bir film yapıcaz, başka kimleri görmek isterseniz?'' diye sorsalardı, Kenan İmirzalioğlu ve Nejat İşler'i de ilk olarak yapıştırıverirdim herhalde...
22 Ocak 2010 tarihinde gösterime girecek olan bu filme tam 5 Milyon TL harcanmış. Şimdilik isminin dışında pek bir falsosu da gözükmüyor. Aksine deliler gibi parmak ısırttırıyor.
Bu da filmin fragmanı, buyursunlar...
22 Ocak 2010 tarihinde gösterime girecek olan bu filme tam 5 Milyon TL harcanmış. Şimdilik isminin dışında pek bir falsosu da gözükmüyor. Aksine deliler gibi parmak ısırttırıyor.
Bu da filmin fragmanı, buyursunlar...
18 Ekim 2009 Pazar
BlackBud - You Can Run
Saçmasapan bir şekilde geçip giden 2009 yılının en güzel hediyelerinden olan BlackBud'un kendi adını taşıyan albümlerinden duyulması, bilinmesi gereken bir parça... You Can Run...
15 Ekim 2009 Perşembe
Bir Baba Box Ekim 2009 Güncellemesi
Ortasına geldiğimiz 2009 Ekim ayının, geçte olsa BBI özel Dop 5'ini açıklamaktan onur duyuyorum!
1- Listenin ilk sırasına ''Güz Gülleri Gibiyiz'' serisinin ilk ismi olarakta karşımıza çıkan Obiymy Doschu'yu koymaktan hiç kaçınmadık. Daha fazla detay için sizi şuraya alalım...
2- Biraz geçte olsa, BBI olarak hakkını vermeden bir başka aya daha geçmek istemediğimiz isimlerden biri de Karate... Bu grup ''hem penaltı, hem gol'' misali, hem Indie hem de Jazz genreli müzikleriyle, ortaya karışık, güzel bir müzik ziyafeti ile bize sesleniyorlar. Tadınız, tattırınız...
3- Listenin 3. sırasında ise bir Balkan Fırtınası yer alıyor. Kaval'ın o büyüleyici sesiyle birlikte, akustik tabanlı folk müzikleriyle, Sırbistan'dan Dvig...
4- Norveçli Indie Pop ikilisi Kings of Convenience, 2 Ekim 2009 tarihinde çıkardığı yeni albümleriyle birlikte, listenin 4 numarasından bize selam gönderiyorlar...
5- 27 Ekim'de ülkemizde konser verecek olan, Songs: Ohio'dan tanıdığımız Jason Molina'nın grubu Magnolia Electric Co.'da, yeni albümleri Josephine ile listemize son sıradan girmeyi bildi. (Aynı zamanda İki Baba Konser adlı duyurumuzu, ''Üç Baba Konser'' olarak değiştirmemiz gerektiğini de bir kez daha hatırlattı.:)
1- Listenin ilk sırasına ''Güz Gülleri Gibiyiz'' serisinin ilk ismi olarakta karşımıza çıkan Obiymy Doschu'yu koymaktan hiç kaçınmadık. Daha fazla detay için sizi şuraya alalım...
2- Biraz geçte olsa, BBI olarak hakkını vermeden bir başka aya daha geçmek istemediğimiz isimlerden biri de Karate... Bu grup ''hem penaltı, hem gol'' misali, hem Indie hem de Jazz genreli müzikleriyle, ortaya karışık, güzel bir müzik ziyafeti ile bize sesleniyorlar. Tadınız, tattırınız...
3- Listenin 3. sırasında ise bir Balkan Fırtınası yer alıyor. Kaval'ın o büyüleyici sesiyle birlikte, akustik tabanlı folk müzikleriyle, Sırbistan'dan Dvig...
4- Norveçli Indie Pop ikilisi Kings of Convenience, 2 Ekim 2009 tarihinde çıkardığı yeni albümleriyle birlikte, listenin 4 numarasından bize selam gönderiyorlar...
5- 27 Ekim'de ülkemizde konser verecek olan, Songs: Ohio'dan tanıdığımız Jason Molina'nın grubu Magnolia Electric Co.'da, yeni albümleri Josephine ile listemize son sıradan girmeyi bildi. (Aynı zamanda İki Baba Konser adlı duyurumuzu, ''Üç Baba Konser'' olarak değiştirmemiz gerektiğini de bir kez daha hatırlattı.:)
8 Ekim 2009 Perşembe
Naci en palastina
Bu şarkıyı paylaşmak istedim. Bu sesten, duymanızı istedim. Sizinde içinizi yakmasını istedim. Ben çok şey istedim sizden. İyisi mi dinleyin siz bunu...
7 Ekim 2009 Çarşamba
Yenilsek ne olur?
Fotograftaki bu iki adam hangi maçı düşünüyor ve o maç için emek sarfediyor?
a) Man Utd - Galatasaray şampiyonlar ligi final maçını
b) Arsenal - Galatasaray şampiyonlar ligi final maçını
c) Barcelona - Galatasaray şampiyonlar ligi final maçını
d) Inter Milan - Galatasaray şampiyonlar ligi final maçını
e) Şampiyonlar ligi final maçını kazanmayı
Bu iki kafadarın arzuladıkları şey şampiyonlar ligi final maçını kazanan bir takım yaratmak. Yani e şıkkını kafaya koymuşlar. Yolları uzun ancak zor değil. Ellerinde sihirli değnek yok ancak gerekli olan her şey var.
Açıkcası umrumda değil bu sene şampiyon olmamız. Müzemizde 17 tane daha var aynı kupadan. Fenerbahçe'yi yenmemiz ya da fark yiyerek yenilmemiz de umrumda değil, bilmem kaç sefer yenmişiz ve bilmem kaç sefer yenilmişiz. İstersek 15-0 yenilelim. Umrumda dahi değil. Ligi 14. sıradada bitirebiliriz. Ne olur sahi? Hiç.
Bu iki kafadarın derdi bir sistem takımı yaratmak. Pafından yaşlısına kadar aynı şeyi oynayan, aynı şeyi düşünen bir takım yaratmak. Sahada dolaşan her futbolcunun düşünce yapısını değiştirmektir. Bu süreç bazen sancılı geçecektir bazense hüzünlü ama bir gün bu sistem takımın tüm hücrelerine yansıyacaktır. O zaman, o sistemi kurduğumuz zaman emin olunuz ki müzemizdeki kupaların sayısı artacaktır. 17 olan kupa sayısı, 25 olacaktır. Belki 15-0 yeneceğizdir takımlardan bir tanesini...
İşte bu yüzden, bu iki kafadarın baktığı yeri iyi gözlemlemek ve düşünmek gerek... B planı gibi zırvalara kapılmamak gerek..
Derdimiz e şıkkı . Bu sebeple bu iki kafadara güvenmek gerek. Bizim için zaferin anlamıdır e şıkkı. Şimdi söyleyin bana yenilsek ne olur?
a) Man Utd - Galatasaray şampiyonlar ligi final maçını
b) Arsenal - Galatasaray şampiyonlar ligi final maçını
c) Barcelona - Galatasaray şampiyonlar ligi final maçını
d) Inter Milan - Galatasaray şampiyonlar ligi final maçını
e) Şampiyonlar ligi final maçını kazanmayı
Bu iki kafadarın arzuladıkları şey şampiyonlar ligi final maçını kazanan bir takım yaratmak. Yani e şıkkını kafaya koymuşlar. Yolları uzun ancak zor değil. Ellerinde sihirli değnek yok ancak gerekli olan her şey var.
Açıkcası umrumda değil bu sene şampiyon olmamız. Müzemizde 17 tane daha var aynı kupadan. Fenerbahçe'yi yenmemiz ya da fark yiyerek yenilmemiz de umrumda değil, bilmem kaç sefer yenmişiz ve bilmem kaç sefer yenilmişiz. İstersek 15-0 yenilelim. Umrumda dahi değil. Ligi 14. sıradada bitirebiliriz. Ne olur sahi? Hiç.
Bu iki kafadarın derdi bir sistem takımı yaratmak. Pafından yaşlısına kadar aynı şeyi oynayan, aynı şeyi düşünen bir takım yaratmak. Sahada dolaşan her futbolcunun düşünce yapısını değiştirmektir. Bu süreç bazen sancılı geçecektir bazense hüzünlü ama bir gün bu sistem takımın tüm hücrelerine yansıyacaktır. O zaman, o sistemi kurduğumuz zaman emin olunuz ki müzemizdeki kupaların sayısı artacaktır. 17 olan kupa sayısı, 25 olacaktır. Belki 15-0 yeneceğizdir takımlardan bir tanesini...
İşte bu yüzden, bu iki kafadarın baktığı yeri iyi gözlemlemek ve düşünmek gerek... B planı gibi zırvalara kapılmamak gerek..
Derdimiz e şıkkı . Bu sebeple bu iki kafadara güvenmek gerek. Bizim için zaferin anlamıdır e şıkkı. Şimdi söyleyin bana yenilsek ne olur?
6 Ekim 2009 Salı
Üç Baba Konser
Naçizane bünyemi kıpraştırarak, önümüzdeki günlerde gerçekleşecek olan 3 adet konser haberini paylaşmakta fayda görüyorum.
22 Ekim Perşembe - Ghetto
Bunlardan ilki, kısa bir süre önce haberini aldığım Azam Ali ablamızın binbir çeşit projelerinden biri olan Niyaz konseri... 22 Ekim Perşembe günü Beyoğlu Ghetto'da, Akbank 19. Caz Festivali kapsamında gerçekleşecek olan konserin bilet fiyatları ise;
Öğrenci: 20 TL
Tam: 40 TL'dir.
12 Kasım Perşembe - Jolly Joker Balans
Bir diğeri ise, 12 Kasım Perşembe günü Beyoğlu Jolly Joker Balans'ta gerçekleşecek olan God is an Astranaut konseri...
2007 yılında çıktıkları Barışarock festivalinde izleme fırsatı bulamadığım God is an Astranaut'u bu sefer daha bir bilinçli şekilde izlemek gayet keyifli olacak. Etkinliğin bilet fiyatları ise;
20 Ekim'e kadar
Dükkanlarda 40 TL
Biletix'lerde ise 45 TL'dir.
+
Bir Baba Indie Ekim Dop 5'i ile birlikte unuttuğumuz Bir Baba Konser'i daha eklemekte fayda görüp, hemen alta 3. baba konserimiz olarak ekliyorum.
27 Ekim Salı - Indigo
Songs: Ohio'dan tanıdığımız Jason Molina'nın bir başka grubu olan Magnolia Electric Co.'da 27 Ekim 2009 tarihinde Indigo'da bir adet konser vermek için, ülkemizi ziyarete geliyor. Bant dergisinin organizasyonu, Converse'in sponsorluğunda gerçekleşecek olan konserin bilet fiyatları ise;
Tam: 23,50 TL
Öğrenci: 18,50 TL'dir.
http://www.biletix.com.tr/event.htm?id=KLM07
http://www.myspace.com/magnoliaelectricco
28 Eylül 2009 Pazartesi
Agua de Annique yeni albümden ilk single: Hey Okay!
Taptığımız Anneke van Giersbergen ablamızın grubu Agua de Annique'den 30 Ekim'de çıkacak olan yeni albümleri In Your Room'dan ilk single Hey Okay! geldi.
Buyursunlar...
Buyursunlar...
27 Eylül 2009 Pazar
Güz Gülleri Gibiyiz 1: OBIYMY DOSCHU
Evet sonbaharın da gelmesiyle birlikte melankolinin ağır bastığı, farklı ülkelerden birkaç keşfin ilkini blogumuzda paylaşmanın haklı gururunu yaşıyoruz.Fırsat bulunduğundan bu GGG serisinin 2.si, 3.sü de gelecektir, takipte kalın...
Grup enterasan bir şekilde Ukrayna'dan çıkma ve belki de grubu bu kadar tutmamızın ana sebebi de bu. Çünkü tarz olarak kendi belirttikleri de gibi ''Progressive Rock, Neoclassic, Neofolk ve Doom Metal'' arası olan soundu, ilgi çekici olan yöresel ezgiler ve vokallerle pekiştirmişler. Etkilendikleri grupları da ''Anathema, My Dying Bride, Empyrium, The Gathering, Opeth...'' şeklinde bir çırpıda sayarsakta, gerçekten grubun beni neden anında çektiğinin kanıtı olarakta gösterebilirim sizlere. Bir kere albüm fazlasıyla melankolik etkileşimlerden de anlaşıldığı gibi. O sebeple dinlemeden önce bir kere daha düşünün ''Bunu kaldırmaya hazır mıyım acaba?'' diye.
Grup bu ilk albümü olan Elehia'yı internet üzerinden paylaşma yöntemine gitmiş. Bu sebeple de, birçok yerden rahatlıkla indirip dinleyebilme şansına sahipsiniz. Mesela şimdi hazırsanız, sitelerine girip, güzelcene albümü dinleyebilir, ya da öncelikle promo videolarını izleyip grubun müziği hakkında genel bir fikir edinebilir veya myspace adreslerinden de gruba bir göz atabilirsiniz hemencecik...
Grup enterasan bir şekilde Ukrayna'dan çıkma ve belki de grubu bu kadar tutmamızın ana sebebi de bu. Çünkü tarz olarak kendi belirttikleri de gibi ''Progressive Rock, Neoclassic, Neofolk ve Doom Metal'' arası olan soundu, ilgi çekici olan yöresel ezgiler ve vokallerle pekiştirmişler. Etkilendikleri grupları da ''Anathema, My Dying Bride, Empyrium, The Gathering, Opeth...'' şeklinde bir çırpıda sayarsakta, gerçekten grubun beni neden anında çektiğinin kanıtı olarakta gösterebilirim sizlere. Bir kere albüm fazlasıyla melankolik etkileşimlerden de anlaşıldığı gibi. O sebeple dinlemeden önce bir kere daha düşünün ''Bunu kaldırmaya hazır mıyım acaba?'' diye.
Grup bu ilk albümü olan Elehia'yı internet üzerinden paylaşma yöntemine gitmiş. Bu sebeple de, birçok yerden rahatlıkla indirip dinleyebilme şansına sahipsiniz. Mesela şimdi hazırsanız, sitelerine girip, güzelcene albümü dinleyebilir, ya da öncelikle promo videolarını izleyip grubun müziği hakkında genel bir fikir edinebilir veya myspace adreslerinden de gruba bir göz atabilirsiniz hemencecik...
25 Eylül 2009 Cuma
Haftanın Takımı Galatasaray !
Evet, Bir Baba Indie olarak Galatasaray'ımızı biraz unuttuk. Unutmak da değil de neyse... Hasta hasta bile bana bu satırları yazdırıyor ya daha ne olsun?
Gelelim habere. uefa.com'a göre bu haftanın takımı olmuş Galatasaray, hem de UEFA tarihindeki ilk Türk takımı unvanıyla. Süper Lig'deki 6 maçlık galibiyet serisi, 3.14'lük gol ortalamasıyla ve UEFA Avrupa Ligi'nde de doludizgin gidişiyle de gayet hakedilen bir güzellik olmuş.
Bu sene herşey çok güzel olcak çooook... :)
http://www.uefa.com/footballeurope/news/kind=2/newsid=893744.html
Gelelim habere. uefa.com'a göre bu haftanın takımı olmuş Galatasaray, hem de UEFA tarihindeki ilk Türk takımı unvanıyla. Süper Lig'deki 6 maçlık galibiyet serisi, 3.14'lük gol ortalamasıyla ve UEFA Avrupa Ligi'nde de doludizgin gidişiyle de gayet hakedilen bir güzellik olmuş.
Bu sene herşey çok güzel olcak çooook... :)
http://www.uefa.com/footballeurope/news/kind=2/newsid=893744.html
24 Eylül 2009 Perşembe
Tristâme - Unraveling Horizons
Şu an dinlemeye başladığım bir proje Tristâme. 4. şarkılarını dinlerken, ben bu projeyi bloga yazmalıyım arkadaşım diyerek kendimi buldum.
Ne olduklarına ve olmadıklarına dair çok fazla bilgim yok ancak dinlemeye başladığım andan bu yana, samimi bir müzikle karşı karşıya kaldığımı söylemek yanlış olmaz sanırım. Kimlere benzer diyenlere bir cevap vermekte şu an için zorlanıyorum. Bazı şarkılar Doves'un ilk albümdeki soundunu hatırlatırken, bazı şarkılarda ise Riverside'ın baladlarının bol olduğu zamanları- Second life syndrome ve ilk albümü hatırlattı. Ancak bu benzerlikler asla birer etkileşim değil. Tristâme, kesinlikle kendine has bir sound'u olan bir proje. Bunu beşinci şarkıyı dinlerken, net bir şekilde söylemek grubun nasıl bir müzik yaptığına dair güzel bir indikatör olsa gerek. Belki de bu yüzden başlangıçta dediğim o samimiyet sizi çekiyor.
Albüm'ün müzikal altyapısı yeterince dolgun. Çello, viyola ve hatta akordeon gibi enstrümanlarla donatılmış albüm. Bu müzikal çeşitlilik her şarkının kompozisyonlarındaki kusursuzluğu da getirmiş.(6. şarkıyı dinliyorum şu an) Başka bir deyişle, Enstrüman bolluğu boşlukta kalmamış, her enstrüman şarkılara çok güzel yedirilmiş ve şarkılar tek bir enstrüman'ın boyundurluğu altında ezilmemiş ki bu durum benim müzik tanımıma çok uyan bir durum. Şarkıda bir enstrüman, diğer enstrümanları ezmemeli. Bu açıdan baktığımda, Tristâme asla ve asla bu yola girmemiş iyi de yapmışlar. Güzel bir harmoni var.
Eğer bir müzikte solist varsa, yapılan müzikte ilk baktığım şey solistin sesi ve ses rengidir. Bazen bu durumu abartıp, şarkının melodisi ne kadar güzel olursa olsun, sırf solistin sesini beğenmediğim için o müziği asla ve asla dinlemem. Benim için sözlü müzikte,solistin varlığı önemli noktalardan biridir. Her neyse bu durumu Tristâme ile bağlayacak olursam, bu projenin solistinin sesi yani RAMI beyin su gibi bir sesi var. Evet, hiç abartım yok. Rami'nin sesi son yıllarda duyduğum en güzel seslerden biri. Sanki su gibi sesi var adamın. Akıyor hacı. Şarkılarda asla kendini kasmıyor ve sanki muhabbet eder gibi sesini kullanıyor. Bu da müziğin samimiyetini artıran ayrı bir faktör olsa gerek .
Her neyse toplayayım birazcık, Tristâme son zamanlarda dinlediğim en güzel gruplardan bir tanesi. Müzik sizi yormuyor ve daha ilk dinleyişte ruhani bir şeylerle sizi içine alıyor ve sizi içerisinde sürüklüyor. Kesinlikle dinlemelisiniz.
Without You adlı şarkı içinse.. Allah belanı vermesin Rami..
http://www.myspace.com/tristame
Edit: Bence ben bu grubu Hakan Tamar 'a söylemeliyim.Böylelikle barışmış oluruz. He mi Hakan?
Ne olduklarına ve olmadıklarına dair çok fazla bilgim yok ancak dinlemeye başladığım andan bu yana, samimi bir müzikle karşı karşıya kaldığımı söylemek yanlış olmaz sanırım. Kimlere benzer diyenlere bir cevap vermekte şu an için zorlanıyorum. Bazı şarkılar Doves'un ilk albümdeki soundunu hatırlatırken, bazı şarkılarda ise Riverside'ın baladlarının bol olduğu zamanları- Second life syndrome ve ilk albümü hatırlattı. Ancak bu benzerlikler asla birer etkileşim değil. Tristâme, kesinlikle kendine has bir sound'u olan bir proje. Bunu beşinci şarkıyı dinlerken, net bir şekilde söylemek grubun nasıl bir müzik yaptığına dair güzel bir indikatör olsa gerek. Belki de bu yüzden başlangıçta dediğim o samimiyet sizi çekiyor.
Albüm'ün müzikal altyapısı yeterince dolgun. Çello, viyola ve hatta akordeon gibi enstrümanlarla donatılmış albüm. Bu müzikal çeşitlilik her şarkının kompozisyonlarındaki kusursuzluğu da getirmiş.(6. şarkıyı dinliyorum şu an) Başka bir deyişle, Enstrüman bolluğu boşlukta kalmamış, her enstrüman şarkılara çok güzel yedirilmiş ve şarkılar tek bir enstrüman'ın boyundurluğu altında ezilmemiş ki bu durum benim müzik tanımıma çok uyan bir durum. Şarkıda bir enstrüman, diğer enstrümanları ezmemeli. Bu açıdan baktığımda, Tristâme asla ve asla bu yola girmemiş iyi de yapmışlar. Güzel bir harmoni var.
Eğer bir müzikte solist varsa, yapılan müzikte ilk baktığım şey solistin sesi ve ses rengidir. Bazen bu durumu abartıp, şarkının melodisi ne kadar güzel olursa olsun, sırf solistin sesini beğenmediğim için o müziği asla ve asla dinlemem. Benim için sözlü müzikte,solistin varlığı önemli noktalardan biridir. Her neyse bu durumu Tristâme ile bağlayacak olursam, bu projenin solistinin sesi yani RAMI beyin su gibi bir sesi var. Evet, hiç abartım yok. Rami'nin sesi son yıllarda duyduğum en güzel seslerden biri. Sanki su gibi sesi var adamın. Akıyor hacı. Şarkılarda asla kendini kasmıyor ve sanki muhabbet eder gibi sesini kullanıyor. Bu da müziğin samimiyetini artıran ayrı bir faktör olsa gerek .
Her neyse toplayayım birazcık, Tristâme son zamanlarda dinlediğim en güzel gruplardan bir tanesi. Müzik sizi yormuyor ve daha ilk dinleyişte ruhani bir şeylerle sizi içine alıyor ve sizi içerisinde sürüklüyor. Kesinlikle dinlemelisiniz.
Without You adlı şarkı içinse.. Allah belanı vermesin Rami..
http://www.myspace.com/tristame
Edit: Bence ben bu grubu Hakan Tamar 'a söylemeliyim.Böylelikle barışmış oluruz. He mi Hakan?
20 Eylül 2009 Pazar
MySpace ve Last FM'e erişim ''Yassah argadaşhım!''
Gün geçmiyor ki güzel ülkemizde, bir başka faydalı internet sitesi daha kapanmasın... Evet, Youtube, Dailymotion, Blogger, Worldpress, Ekşi Sözlük vs. derken şimdi de MySpace ve Last Fm'e geldi sıra...
19 Eylül 2009 itibariyle, yoğun bir şekilde kullanmakta olduğumuz bir başka güzelim siteyi daha, internet ortamında beyhude bir çaba olmasına karşın, hukuki açıdan elimizden alma çalışmalarına kalktılar.
Yasak gelince giremiyor muyuz peki bu sitelere? Tabiki de hepimizin bildiği ve kullandığı üzre çatır çatır da giriyoruz binbir çeşit yöntemle. Ancak işin can sıkıcı, mide bulandırıcı tarafı başka tabiki. Bazı kimselein birtakım çıkarları uğruna, birçoğu günde milyon hit alan bu gibi siteleri ''Kapatıyoruz, yasssah argadaşım'' tavrıyla çat diye kapatmasıdır. Bugün de bu sitelerin hangi amaç uğruna, hangi kurumun, hangi nedenler doğrultusunda kapadığı da ortadadır. Buna karşın TTNet Müzik ve Pafil gibi siteler yayın hayatlarına halen sorunsuz bir şekilde devam etmektedirler. İşin komik tarafı da bu gibi haberleri de sitelerinden okumak durumunda kalmamızdır, enterasan...
Aşağıdaki linkleri de incelemekte fayda vardır...
Makat.org
Sansüre Sansür.org
OpenDNS
19 Eylül 2009 itibariyle, yoğun bir şekilde kullanmakta olduğumuz bir başka güzelim siteyi daha, internet ortamında beyhude bir çaba olmasına karşın, hukuki açıdan elimizden alma çalışmalarına kalktılar.
Yasak gelince giremiyor muyuz peki bu sitelere? Tabiki de hepimizin bildiği ve kullandığı üzre çatır çatır da giriyoruz binbir çeşit yöntemle. Ancak işin can sıkıcı, mide bulandırıcı tarafı başka tabiki. Bazı kimselein birtakım çıkarları uğruna, birçoğu günde milyon hit alan bu gibi siteleri ''Kapatıyoruz, yasssah argadaşım'' tavrıyla çat diye kapatmasıdır. Bugün de bu sitelerin hangi amaç uğruna, hangi kurumun, hangi nedenler doğrultusunda kapadığı da ortadadır. Buna karşın TTNet Müzik ve Pafil gibi siteler yayın hayatlarına halen sorunsuz bir şekilde devam etmektedirler. İşin komik tarafı da bu gibi haberleri de sitelerinden okumak durumunda kalmamızdır, enterasan...
Aşağıdaki linkleri de incelemekte fayda vardır...
Makat.org
Sansüre Sansür.org
OpenDNS
18 Eylül 2009 Cuma
17 Eylül 2009 Perşembe
Koç'la yaşamak
Bu sene bienal diğer senelere göre biraz daha kışkırtıcı ve daha pragmatist bir tavır içerisinde. Bir "şeylere" cevap arama derdine düşmüşler ve çıkış soruları ise Brecht'in meşhur sorusu olan "İnsan neyle yaşar?" üzerine.
Bienal'in mekanlarını gezmeden, sadece afişten yola çıkarak insan neyle yaşadığına cevap vermek zor olmasa gerek.
Büyük puntolarla yazılmış "İnsan neyle yaşar?" sorusu ve altında cevabı olan Koç Holding'in güveni simgeleyen logosu.
Tekrar düşünmeye gerek var mı?
Tekrar düşünmeye gerek var mı?
Yapma Shamrain yapmaaaa !
Naptın be Shamrain, ne yaptın be Mika? Yakıştı mı şimdi size bu?
Ulan elimizde misler gibi dinleyip, melankolinin dibine vurduğumuz, yeni albümlerini dört gözle beklediğimiz, hatta ve hatta bu ülke topraklarında izlettirme hayali içerisinde yanıp tutuştuğumuz bir grubumuz vardı. Onuda elimizden aldınız be arkadaşım.
Entwine'dan da tanınacak olan vokal Mika Tauriainen, sitelerinde nedenini ''Artık vizyonumuz uymuyor, Shamrain'in ilerki programlarını düzenlemesi de bu sebeple zorlaşıyor'' tarzı bir açıklama yapıp, grupla yollarını ayırmış.Yani türkçe meali; paşam Mika, Entwine'dan sebep, yeterli vakti ayıramadığı için, Shamrain olayına daha fazla sürdüremiyor. Grupta buna posta koyuyor. Olmadı be, olmadı... Hakikaten üzdün beni be goç?
Yeni vokal hatun Minna Sihvonen ile birlikte grubun soundunda da bariz bir değişiklik söz konusu ki, Post Punk sularına doğru bir kayış söz konusu. Bunu myspace adreslerine koydukları ''Everything Made Perfect Sense'' adlı parçayla da çok rahat anlayabiliyoruz.
Ayrıca grup yeni albüm kaydına da 2009 sonunda girecekmiş.
Puu allah kahretmesin sizi...
Ulan elimizde misler gibi dinleyip, melankolinin dibine vurduğumuz, yeni albümlerini dört gözle beklediğimiz, hatta ve hatta bu ülke topraklarında izlettirme hayali içerisinde yanıp tutuştuğumuz bir grubumuz vardı. Onuda elimizden aldınız be arkadaşım.
Entwine'dan da tanınacak olan vokal Mika Tauriainen, sitelerinde nedenini ''Artık vizyonumuz uymuyor, Shamrain'in ilerki programlarını düzenlemesi de bu sebeple zorlaşıyor'' tarzı bir açıklama yapıp, grupla yollarını ayırmış.Yani türkçe meali; paşam Mika, Entwine'dan sebep, yeterli vakti ayıramadığı için, Shamrain olayına daha fazla sürdüremiyor. Grupta buna posta koyuyor. Olmadı be, olmadı... Hakikaten üzdün beni be goç?
Yeni vokal hatun Minna Sihvonen ile birlikte grubun soundunda da bariz bir değişiklik söz konusu ki, Post Punk sularına doğru bir kayış söz konusu. Bunu myspace adreslerine koydukları ''Everything Made Perfect Sense'' adlı parçayla da çok rahat anlayabiliyoruz.
Ayrıca grup yeni albüm kaydına da 2009 sonunda girecekmiş.
Puu allah kahretmesin sizi...
15 Eylül 2009 Salı
Uh ah dev adam, 12 DEV ADAM !
12 Dev Adam'ımız turnuva başından beri hakikaten şu reklam serisindeki gibi rakiplerinin karşısına çıkıyor ve müthiş bir mücadele ortaya koyuyor. Bu gece itibariyle de, aynı İspanya maçında olduğu gibi, bu tarz turnuvaların her zaman favori ve ekol ülkelerinden olan Sırbistan'ı, gerçekten ''dev adam'' gibi oynayarak uzatmada mağlup ettik.
Ha şunu da belirteyim. Bu kesinlikle galibiyet sonrası yazılmış, tamamen gaz içerikli bir yazı da değildir. Bu takımın (özellikle) savunma da ve hücumda, gerçekten takım gibi kenetlenip, aslanlar gibi mücadele etmesiyle turnuva başından beri bana hissettirdikleridir. Bu son karşılaşmayla birlikte, artık çoook daha iyi inanıyorum ki biz bu şampiyonadan kesinlikle madalya alacağız! (Turnuva sonunda ''ben demiştim'' diye hava atmak için yazılan bir cümledir bu.)
Şimdi önümüzde artık gerçekten zor bir yol var. Ama son iki maçta da gördük ki kesinlikle imkansız değil.Çarşamba günü grup 1.liği için oynayacağımız, çeyrek final öncesi yapacağımız son karşılaşma olan Slovenya maçı var. İki takımında ilk 2 garanti olduğundan, oyuncular için bir nebze daha rahat bir karşılaşma olacaktır. Umarım bunu avantaja çevirebiliriz.
İlk 8'den sonra artık takım ayrımı yapılmasa da, Slovenya maçını alarak, grup maçlarını namağlup bir şekilde 1. bitirir, psikolojik olarakta canavar gibi oluruz...
Hayda bre ! ! !
Ha şunu da belirteyim. Bu kesinlikle galibiyet sonrası yazılmış, tamamen gaz içerikli bir yazı da değildir. Bu takımın (özellikle) savunma da ve hücumda, gerçekten takım gibi kenetlenip, aslanlar gibi mücadele etmesiyle turnuva başından beri bana hissettirdikleridir. Bu son karşılaşmayla birlikte, artık çoook daha iyi inanıyorum ki biz bu şampiyonadan kesinlikle madalya alacağız! (Turnuva sonunda ''ben demiştim'' diye hava atmak için yazılan bir cümledir bu.)
Şimdi önümüzde artık gerçekten zor bir yol var. Ama son iki maçta da gördük ki kesinlikle imkansız değil.Çarşamba günü grup 1.liği için oynayacağımız, çeyrek final öncesi yapacağımız son karşılaşma olan Slovenya maçı var. İki takımında ilk 2 garanti olduğundan, oyuncular için bir nebze daha rahat bir karşılaşma olacaktır. Umarım bunu avantaja çevirebiliriz.
İlk 8'den sonra artık takım ayrımı yapılmasa da, Slovenya maçını alarak, grup maçlarını namağlup bir şekilde 1. bitirir, psikolojik olarakta canavar gibi oluruz...
Hayda bre ! ! !
14 Eylül 2009 Pazartesi
Katatonia'dan beklenen ilk single ''Forsaker'' düştü!
Evet evet evet... Daha önceden şu şekilde haberini verdiğimiz, beklenen albümden ilk singlemız Forsaker malum ortamlarımıza teşrif ettiler...
Merakla beklediğimiz Night is the New Day albümünün ilk tanışma parçası olarak yayınlanan Forsaker ilk dinlemelere göre, aynen beklenildiği gibi son albümlerin doğrultusunda olarak karşımıza çıktı. Açıkçası kısa ve net olarak sevindiğim yön, odun gibi bir parça olmamış. Güzelcene yedirilmiş, duygu dolu sololarımızda mevcut. Albümü insan daha da bir merak etmeye başlıyor...
Merakla beklediğimiz Night is the New Day albümünün ilk tanışma parçası olarak yayınlanan Forsaker ilk dinlemelere göre, aynen beklenildiği gibi son albümlerin doğrultusunda olarak karşımıza çıktı. Açıkçası kısa ve net olarak sevindiğim yön, odun gibi bir parça olmamış. Güzelcene yedirilmiş, duygu dolu sololarımızda mevcut. Albümü insan daha da bir merak etmeye başlıyor...
8 Eylül 2009 Salı
Fazla içme yoksa ''Yarra Yering''
Evet her ne kadar güncel bir haber olmasa da, yine de haftanın ilginçliği olarak bu güzide şarabı tekrardan hatırlatmakta faide görüyorum siz değerli blog okuyucularına...
İlk olarak 1921 yılında Avustralya Yarra Vadisi'nde üretilmeye başlayan bu şarabımız günümüzde de halen üretilmeye devam ediyormuş.
Avustralya'da tanıdıkları olanlara duyrulur! Bi şişede bize yollattırırsınız artık. He hacı?
www.yarrayering.com
İlk olarak 1921 yılında Avustralya Yarra Vadisi'nde üretilmeye başlayan bu şarabımız günümüzde de halen üretilmeye devam ediyormuş.
Avustralya'da tanıdıkları olanlara duyrulur! Bi şişede bize yollattırırsınız artık. He hacı?
www.yarrayering.com
7 Eylül 2009 Pazartesi
Blackbud
Tanım: Hakan Tamar’ın insanlara dinlemesi için inatla ve ısrarla önerdiği grup.
Her ne kadar Hakan Tamar sayesinde öğrenmemiş olmasam da (Üzülmelisin Hakan), karşınızda son yüzyılların en güzel indie gruplarından bir tanesi durmaktadır. Grubumuz İngiliz olmakla beraber, 3 kişi olarak takılmaktadırlar. Müziklerini dinlediğiniz zaman, “ben bu melodileri bir yerde duymuştum lan” ya da “bu kimin şarkısıydı, dur sen deme ben diyeceğim” derken bulacaksınız kendinizi. En azından ben bu tepkileri gösterirken buldum kendimi. Grubun en büyük özelliği de bu, saygı duyduğumuz müzisyenlerin bol bol etkisinde bulunmaları. Ancak bu durum kötü bir hadise değil; Blackbud bunu size o kadar güzel harmanlayarak sunuyor ki size eleştirmekten çok, müziğin güzel düşlerine kendinizi bırakmanıza sebep oluyor. En azından ben kendimde öyle hissettim.
Her neyse, Blackbud’ta bulunan etkilişimlere bakacak olursak öncelikle ciddi bir Radiohead etkisi görmek mümkündür. Bu etkiler daha çok Ok Computer dönemlerine denk gelir.Özellikle gitar soundu, Ok Computer albümünden fırlamış gibi durmakta.
Solistin sesi de bazı şarkılarda ciddi bir şekilde Thom Yorke andırmakla beraber, bazı şarkılarda Jeff Buckley olarak karşımıza çıkmaktadır. ( Buradan soliste seslenmek istiyorum. Kalıbının adamı ol, delikanlı ol. Başkasına benzeme, adam ol adam desinler...)
Yukarıda birazcık neleri andırdıklarından dem vurduk. Ancak Blackbud neleri andırdıklarından çok fazlasına sahip olan bir grup. İlk başta Blackbud’a tam olarak indie grubu demememiz gerek çünkü gerek soundları olsun gerekse biçimsel yapıları olsun yeterince progresif bir yapı içerisinde. Hatta bazen “alternatif rock mı yapıyolar lan?” Derken buldum kendimi. Gitarın sesini yüksek tutmaktan asla çekinmiyolar. Şarkılar içerisinde geçişler yeterince radikal ve progresif.
Şimdilik uykum geldi. Ancak Hakan’ın da dediği gibi dinlemelisiniz bu güzide grubu.. Değil mi Hakan? Bu arada Hakan, yukarıda üzülmelisin dedim, şaka yaptım sana..Üzülmemelisin Hakan , gün bayram günü Hakan..
Öptüm. Kib. By by.
Her ne kadar Hakan Tamar sayesinde öğrenmemiş olmasam da (Üzülmelisin Hakan), karşınızda son yüzyılların en güzel indie gruplarından bir tanesi durmaktadır. Grubumuz İngiliz olmakla beraber, 3 kişi olarak takılmaktadırlar. Müziklerini dinlediğiniz zaman, “ben bu melodileri bir yerde duymuştum lan” ya da “bu kimin şarkısıydı, dur sen deme ben diyeceğim” derken bulacaksınız kendinizi. En azından ben bu tepkileri gösterirken buldum kendimi. Grubun en büyük özelliği de bu, saygı duyduğumuz müzisyenlerin bol bol etkisinde bulunmaları. Ancak bu durum kötü bir hadise değil; Blackbud bunu size o kadar güzel harmanlayarak sunuyor ki size eleştirmekten çok, müziğin güzel düşlerine kendinizi bırakmanıza sebep oluyor. En azından ben kendimde öyle hissettim.
Her neyse, Blackbud’ta bulunan etkilişimlere bakacak olursak öncelikle ciddi bir Radiohead etkisi görmek mümkündür. Bu etkiler daha çok Ok Computer dönemlerine denk gelir.Özellikle gitar soundu, Ok Computer albümünden fırlamış gibi durmakta.
Solistin sesi de bazı şarkılarda ciddi bir şekilde Thom Yorke andırmakla beraber, bazı şarkılarda Jeff Buckley olarak karşımıza çıkmaktadır. ( Buradan soliste seslenmek istiyorum. Kalıbının adamı ol, delikanlı ol. Başkasına benzeme, adam ol adam desinler...)
Yukarıda birazcık neleri andırdıklarından dem vurduk. Ancak Blackbud neleri andırdıklarından çok fazlasına sahip olan bir grup. İlk başta Blackbud’a tam olarak indie grubu demememiz gerek çünkü gerek soundları olsun gerekse biçimsel yapıları olsun yeterince progresif bir yapı içerisinde. Hatta bazen “alternatif rock mı yapıyolar lan?” Derken buldum kendimi. Gitarın sesini yüksek tutmaktan asla çekinmiyolar. Şarkılar içerisinde geçişler yeterince radikal ve progresif.
Şimdilik uykum geldi. Ancak Hakan’ın da dediği gibi dinlemelisiniz bu güzide grubu.. Değil mi Hakan? Bu arada Hakan, yukarıda üzülmelisin dedim, şaka yaptım sana..Üzülmemelisin Hakan , gün bayram günü Hakan..
Öptüm. Kib. By by.
2 Eylül 2009 Çarşamba
Herşey Roll'unda! (gibi)
Evet öncelikle hep böyle harf oyunlu bir başlık atmak istemişimdir. Sonunda attım!
Neyse, günlerdir yazılıp çiziliyor Roll Dergisi kapandı diye. Hatta biz de blogumuzda ''Roll is over'' şeklinde yer vermiştik. Hatta ve hatta ben ilk burdan, yani Vecihi'nin yazdığı o yazıdan duymuştum bu acı haberi. (Haber yalanlanınca başlık silindi o ayrı.) Ama daha sonra Roll'ün kapanmadığına dair haberler gelmeye başladı ve içimize de biraz su serpilmiş oldu. Ancak bu olaylardan sonra içten içe bir düşünce seline kapıldım ki buraya bir şeyler çizittirmemin asıl sebebi de o.
İnsan hep böyle sıkıntılı dönemlerde kendini sorguluyor sanırım. Ya da biz hakikaten pis adamlarız... Aslında mühim soru şuydu;
''Madem dergi kapanınca bu kadar üzülüyorsun, neden aylık, düzenli olarak takip etmiyordun be adam?''
Sadece her ay 3-4 kere Mephisto'ya girip sayfalarını karıştırıp, ''acaba bu ay kimler var'' diye bakmakla olmuyor. 13 senelik bir dergi bile gözünün yaşına bakmadan, çat kapanıveriyor. Bu sebeple, tamamen bencil bir şekilde ''kendimi ayıplama yazısı'' yazma gereği duydum.
E peki ne oldu şimdi Roll'e?
Olan şudur ki; Roll, Ekim ayında edebiyat ve müzik bağlantısıyla özel bir sayı çıkarıyor. Kasım ayında ise normal içeriğiyle tekrardan bayilerde olmaya devam edecek.
Neyse, günlerdir yazılıp çiziliyor Roll Dergisi kapandı diye. Hatta biz de blogumuzda ''Roll is over'' şeklinde yer vermiştik. Hatta ve hatta ben ilk burdan, yani Vecihi'nin yazdığı o yazıdan duymuştum bu acı haberi. (Haber yalanlanınca başlık silindi o ayrı.) Ama daha sonra Roll'ün kapanmadığına dair haberler gelmeye başladı ve içimize de biraz su serpilmiş oldu. Ancak bu olaylardan sonra içten içe bir düşünce seline kapıldım ki buraya bir şeyler çizittirmemin asıl sebebi de o.
İnsan hep böyle sıkıntılı dönemlerde kendini sorguluyor sanırım. Ya da biz hakikaten pis adamlarız... Aslında mühim soru şuydu;
''Madem dergi kapanınca bu kadar üzülüyorsun, neden aylık, düzenli olarak takip etmiyordun be adam?''
Sadece her ay 3-4 kere Mephisto'ya girip sayfalarını karıştırıp, ''acaba bu ay kimler var'' diye bakmakla olmuyor. 13 senelik bir dergi bile gözünün yaşına bakmadan, çat kapanıveriyor. Bu sebeple, tamamen bencil bir şekilde ''kendimi ayıplama yazısı'' yazma gereği duydum.
E peki ne oldu şimdi Roll'e?
Olan şudur ki; Roll, Ekim ayında edebiyat ve müzik bağlantısıyla özel bir sayı çıkarıyor. Kasım ayında ise normal içeriğiyle tekrardan bayilerde olmaya devam edecek.
28 Ağustos 2009 Cuma
Şok Transfer! Alpay Erdem Uykusuz'a imzayı attı...
Evet, geçtiğimiz günlerde çoğunluğunu Lombak'tan ayrılan çizerlerin oluşturduğu, ''Tayyipsiz mizah dergisi'' mottosuyla yola çıkan, henüz 3 sayı yayınlayabilmiş Cici'nin ağır toplarından biri olan Alpay Erdem, kıvrak bir hamle ile karikatür dünyasında yılın transferini gerçekleştirip, Uykusuz'a geçiş yaptı.
Sadece Alpay Erdem olması sebebiyle Penguen ve Cici'ye bölünen ya da bu dergileri de, 2. bir alternatif olarak almak zorunda kalan okuyucular, bu şok transferle birlikte Uykusuz'a sağlam bir şekilde akın edeceklerdir sanırım.
Uykusuz, gayet yerinde, nokta bir transfer yaparak, bu sezon ki transfer defterini de başarılı bir şekilde kapatmış oldu böylece.
Kutluyoruz...
21 Ağustos 2009 Cuma
River, Boca, Arda ve Semih
Bu malum resim, Boca Juniors ve River Plate velet takımlarının hazırlık maçında yaşanmış 'istenmeyen' olaylardan çekilen bir foto. Bu fotoyu görünce aklıma 2008-2009 'süper' liginde yaşanan bir derbi sonrasında, iki süper futbolcunun yaptığı açıklamalar geldi . Bu malum iki süper futbolcu; Arda Turan ve Semih Şentürk. Maç sonunda açıklamalarda bulunmuşlardı.
Arda şunları demişti:
" Semih abi bana bir tane vurdu. Sonra ben Semih abiye iki tane vurdum. Semih abi de bana vurdu"
(Arda'nınki daha dramatik olduğu için onunkini paylaşmak istiyorum. Sanki bu fotografa da daha bir uydu)
Osman Şenher yorumu: Ben bu çocuklara çok üzülüyorum. Onlara da yazık. Niye kavga ediyolar ki... Onlar arkadaşlar, arkadaş...
Dandelion
Hayatımı kaydıran filmlerin başında gelir. Saf iki aşığın, uzaklardaki yaşamlarından kesitler sunar. Onların sakin hayatlarını betimler. Her ayrıntısını ezberlesem de yine izlemekten bıkmayacağım filmler arasında yer alır bu güzel film.. Her neyse, film hakkında ki yorumlarımdan bahsetmeyeceğim size.. Sanırım okumakta istemezsiniz ancak yakaladığım ya da farkettiğim bir ayrıntıyı paylaşmadan da duramıyorum.
--Spoiler alanı--
Bu iki aşık ilk tanıştıkları zaman, kasabalarında olan bir nehir civarlarında gezerler. Çalılıkların arasında yaralı bir serçe görürler. Serçe kanadı kırılmıştır ve ölmesi an meselesidir. Mason onun öleceğini söyler ve şerçeyi eliyle nehirin içinde bir müddet bekletir ve öldüğünden emin olduktan sonra onu bırakır. Kız (ismini hatırlamıyorum şu an), Mason'a sana karşı koydu mu diye sorar? Mason ise karşı koymadığını söyler..
Film sonunda ise kız annesinin zoruyla kasabadan yani Mason'dan ayrılmak zorunda kalacaktır. Ayrılmadan bir gece önce, nehir kenarında, Mason ve kız arkadaşı son gecelerini sarılarak,koklaşarak geçirirler. Kız mason uyuduktan sonra nehire doğru yürür ve kendini boşluğa bırakır. Ölür.
--Spoiler alanı--
Okuduğumuzu anladık mı?
1-Yazar spoiler alanı kısımındaki yazdıklarıyla kime seslenmek istemiştir?
Cevap: Yazarın aklına sokiym
--Spoiler alanı--
Bu iki aşık ilk tanıştıkları zaman, kasabalarında olan bir nehir civarlarında gezerler. Çalılıkların arasında yaralı bir serçe görürler. Serçe kanadı kırılmıştır ve ölmesi an meselesidir. Mason onun öleceğini söyler ve şerçeyi eliyle nehirin içinde bir müddet bekletir ve öldüğünden emin olduktan sonra onu bırakır. Kız (ismini hatırlamıyorum şu an), Mason'a sana karşı koydu mu diye sorar? Mason ise karşı koymadığını söyler..
Film sonunda ise kız annesinin zoruyla kasabadan yani Mason'dan ayrılmak zorunda kalacaktır. Ayrılmadan bir gece önce, nehir kenarında, Mason ve kız arkadaşı son gecelerini sarılarak,koklaşarak geçirirler. Kız mason uyuduktan sonra nehire doğru yürür ve kendini boşluğa bırakır. Ölür.
--Spoiler alanı--
Okuduğumuzu anladık mı?
1-Yazar spoiler alanı kısımındaki yazdıklarıyla kime seslenmek istemiştir?
Cevap: Yazarın aklına sokiym
Katatonia'dan 2 Haftalık Gecikme...
Evet beklenen, yeni Katatonia albümü Night Is the New Day'in çıkış tarihi 19 Ekim'den 2 haftalık bir gecikmeyle 2 Kasım 2009 tarihine çekilmiş. Buradan kendilerine ''yapmayın etmeyin, ayıbolüyor ama...'' diyoruz.
Son model bu albüm ile ilgili daha fazla detay arıyorsanız ya da direk günü gününe takip etmek istiyorsanız, bu siteyi sık sık ziyaret etmeniz gerekiyor.
Son model bu albüm ile ilgili daha fazla detay arıyorsanız ya da direk günü gününe takip etmek istiyorsanız, bu siteyi sık sık ziyaret etmeniz gerekiyor.
19 Ağustos 2009 Çarşamba
Açılın Bloglar, Bir Baba Indie Geliyor...
Evet. Durduk durduk ve blog alemine de el atmaya karar verdik. Burası böyle kendi halinde, eğlencelik, nam-ı değer Kejura ve Vecihi tarafından tamamen kişisel zevklere göre oluşturulmuş, çoğunlukla müzik, yer yer sinema, ve olmazsa olmaz futbol eksenli, eğlencelik, haber alma verme blogudur.
Burada ne göreceğiz? Biraz daha açar mısınız?
Açayım canım hemen... Hayat akışıyla doğru orantılı olarak güncellenip, tamamen kişisel beğeniye göre yer verilecek, eski toprak, caanım grupların taze haberlerini, sıcak sıcak keşfedilmiş mis grupları, ilgimizi çeken, gidilip görülen etkinlik haber ve yorumlarını; Galatasaray'ımız ile ilgili sıcak gelişmeleri, Sabri'nin kaleyi düşünmesi ile ilgili fikirlerimizi; çeşitli dizi ve filmler hakkındaki anlık sallamasyonlarımızı; aşkı, entrikayı, seksi, parayı, dostluğu, arkadaşlığı...
Kısacası, lenslerimizin arkasından görünenleri, tarihe bir kanıt olarak buraya yansıtacağız.
Bakmak isteyene...
Burada ne göreceğiz? Biraz daha açar mısınız?
Açayım canım hemen... Hayat akışıyla doğru orantılı olarak güncellenip, tamamen kişisel beğeniye göre yer verilecek, eski toprak, caanım grupların taze haberlerini, sıcak sıcak keşfedilmiş mis grupları, ilgimizi çeken, gidilip görülen etkinlik haber ve yorumlarını; Galatasaray'ımız ile ilgili sıcak gelişmeleri, Sabri'nin kaleyi düşünmesi ile ilgili fikirlerimizi; çeşitli dizi ve filmler hakkındaki anlık sallamasyonlarımızı; aşkı, entrikayı, seksi, parayı, dostluğu, arkadaşlığı...
Kısacası, lenslerimizin arkasından görünenleri, tarihe bir kanıt olarak buraya yansıtacağız.
Bakmak isteyene...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)