Blog ilk açıldığı zamanlar, birbabaindie'nin buralara geleceği aklımızda yoktu. Çoğu yazdığımız postlar arada kaynadı. Bu sebeple arada kaynayan postları 2. baskı bölümümüzde tekrar yayınlamaya karar verdik.
2. Baskı Ön sözü: Çok toymuşuz o zamanlar, bu nasıl post'tur.
Her ne kadar Hakan Tamar sayesinde öğrenmemiş olmasam da, karşınızda son zamanların en güzel indie gruplarından bir tanesi durmakta. Grubumuz İngiliz olmakla beraber, 3 kişiden oluşmaktadır. Müziklerini dinlediğiniz zaman, “ben bu melodileri bir yerde duymuştum lan” ya da “bu kimin şarkısıydı, dur sen söyleme ben diyeceğim” derken bulabiliyorsunuz kendinizi. En azından benim için durum bundan ibaret. Grubun en büyük özelliği de bu, saygı duyduğumuz müzisyenlerin/grupların bol bol etkisinde bulunmaları. Ancak bu durum kötü bir hadise değil; Blackbud bunu size öyle bir harmanla sunuyor ki size eleştirmekten çok, müziğin güzel düşlerine kendinizi bırakmanıza sebep oluyor. En azından öyle hissettim.
Her neyse, Blackbud’ta bulunan etkilişimlere bakacak olursak, öncelikle ciddi bir Radiohead etkisi var diyebiliriz. Bu etkiler daha çok Ok Computer dönemlerine denk gelmekte. Özellikle gitar soundu, Ok Computer albümünden fırlamış gibi duruyor.
Solistin sesi de bazı şarkılarda ciddi bir şekilde Thom Yorke andırmakla beraber, bazı şarkılarda Jeff Buckley olarak karşımıza çıkabiliyor.
Yukarıda birazcık neleri andırdıklarından dem vurduk. Ancak Blackbud neleri andırdıklarından çok fazlasına sahip olan bir grup. İlk başta Blackbud’a tam olarak Indie grubu demememiz gerek çünkü gerek soundları olsun gerekse biçimsel yapıları olsun yeterince progresif bir yapı içerisinde. Hatta bazen “Alternatif Rock mı yapıyolar lan?” derken buldum kendimi. Gitarın sesini yüksek tutmaktan asla çekinmiyolar. Şarkılar içerisinde geçişler yeterince radikal ve progresif.
Şimdilik uykum geldi. Ancak Hakan Tamar'ın da dediği gibi dinlemelisiniz bu güzide grubu..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder