20 Temmuz 2011 Çarşamba

Akılla Bir Konuşmam Oldu Dün Gece

resim http://sanemucar.blogspot.com sitesinden alınmıştır.

Bir kaç hafta önce Fazıl Say'ın 'Hayyam Klarnet Konçertosu'nun dünya prömiyerini Schleswig-Holstein Müzik Festivali'nde yapacağını öğrenmiştik. Festivalin içerğini incelemeden neden Almanya? diye düşündük, birazda eleştirdik. 

Bugün Radikal'de yer alan haberi okuyunca haksız bir eleştiri getirdiğimi anladım. Schleswig-Holstein Müzik Festivali bu yıl 50-60 konserlik bir 'Türkiye Yılı' etkinliği düzenlemiş. Fazıl Say, bu etkinliğe katkıda bulunmayan Kültür Bakanlığını Facebook sayfasında eleştirmiş.

Bende bu eleştirilerin üzerine Eurovision'a değinerek bir şeyler eklemek istiyorum. Biliyorsunuz her yıl büyük reklamlarla Eurovision'a bir aday yolluyoruz. Yolladığımız adaylar için bir çok para harcanıyor. Hatta bir şehir efsanesine göre Tarkan'a milyonlarca Euro para teklif edildiği; fakat kabul edilmediği söylenir. Bu sene Yüksek Sadakat'in ise ikinci alternatif olarak daha ucuza yarışmaya gönderildiğine ilişkin haberler çıkmıştı. 

Evet Eurovision'u milyonlarca kişi izliyor olabilir. Bu da Türkiye'nin tanıtımına çok fazla katkı sağlayabilir. Nedir bu katkı? Mesela Türkiye kazanırsa yüksek fiyatla bilet satışı yapılabilir. Ülkeye giriş yapan Turistler sömürülerek, turizm tüccarlarının kesesi dolabilir, kapalı çarşı günlük hasılatını ikiye katlayabilir. TRT yarışma günü aldığı reklamlar ile kâr edebilir. Yani her yönden ticaret kokan, kültürel bir etkinlikten öte, parasal olayların dönüp-dolaştığı büyük bir kazan. 

Kabul edilemeyen şeyde bu sanırım. Hiç bir kültürel etkinliğin altında ticari faaliyetler yatmamalı. İstanbul Avrupa Kültür Başkenti olduğunda her yeri kaplayan afişler, reklamlar kimin için yapıldı? Türkiye ve İstanbul maddiyat dışında ne kazandı? Mesela Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul'un kültür seviyesinde bir yükselme oldu mu? Halk, kendisini  hipnoz eden dizilerden, sosyal ağların asosyalliğinden sıyrılıp kitap okumaya mı başladı? Peki, hala Batı-Müziği, Türk Halk Müziği kıyaslamaları ile müzikal ırkçılıktan kurtuldu mu? Kaç yıldır sadece Misafirperverliğimiz ile övünüyoruz? 100 yıl? 200 yıl? Mesela ben yabancı kaynaklı kitaplarda Schumann'ın, Beethoven'ın, Edward Hopper'ın, Rob Gonsalves'in, John Fante'nin ardından neden bir Fazıl Say'ın ismini okuyamıyorum. Almanlar'ın farkında olduğu kadar farkında olduğumuzu sanmıyorum. Bunu geçen yılın Avrupa Başkenti İstanbul'da yaşayan bir vatandaş olarak söylüyorum. 

Otobüslerde robota çevirdiğiniz insanlarla gurur duymaya, insanların inançları, duyguları, hayalleri üzerinden sömürü politikası izlemeye devam edin. Sonra kahve hanelerde "Bir sürü yetenekli gencimiz var; ama hep yurt dışına gidiyorlar" 

-Aa! Çok ilginç.

Fazıl Say'a selam olsun!


Akılla bir konuşmam oldu dün gece
Sana soracaklarım var dedim;
Sen ki her bilginin temelisin,
Bana yol göstermelisin
Yaşamaktan bezdim ne yapsam?
Bir kaç yıl daha katlan dedi
Nedir, dedim bu yaşamak?
Bir düş dedi, bir kaç görüntü
Evi barkı olmak nedir? dedim;
Biraz keyfetmek için
Yıllar yılı dert çekmek dedi.
Bu zorbalar ne biçim adamlar? dedim;
Kurt, köpek, çakal, makal dedi.
Ne derdim bu adamlara dedim?
Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar dedi.
Benim bu deli gönlüm dedim;
Ne zaman akıllanacak?
Biraz daha kulağı burkulunca dedi.
Hayyam'ın bu sözlerine ne dersin dedim;
Dizmiş alt alta sözleri,
Hoşbeş etmiş derim, dedi.

Ö.Hayyam

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder