31 Ağustos 2011 Çarşamba

HAFTANIN ŞARKISI | Alanna Cherote - Street Girls

Yaz ne bereketli geçiyor, kendisine hiç yakışmayacak derece de güzel grupları, şarkıları önümüze sunuyor. Hatta şimdiden kış gelse de yazsak dediğimiz 5-6 grup bulduk bile diyebiliriz. Kış çok güzel geçecek ya da kendi adıma söyleyecek olursam, ben o kafaya girdim.

Bunlardan bir tanesi de Alanna Cherote abla hakkında ayrı bir post yazarız ama kısa bir özet geçecek olursak; Paper Flowers adını verdiği debut albümüyle adını çokça duyuracak, bu çok belli. Folk ve Indie arasında gidip gidip gelen bir müzik icra ediyor.

İşte bu güzel albümde, Street Girls adında bir şarkı var ki, yaz aylarının hakkını vermek için ortaya konulmuş gibi... Kıpır kıpır, eğlenceli bir şarkı, tatile çıkacakların listesine konulması farz ki zaten şarkı da yaz ayları düşünülerek yapılmış gibi. Zaten intro'dan ne geleceğini ya da ne ile baş başa kalacağınızı tahmin edebiliyorsunuz

İyi dinlemeler.

28 Ağustos 2011 Pazar

Kertenkeleler'den yeni EP ''Akbabalar'' geldi!

16.Roxy Müzik Yarışması'nda dereceye girememesine karşın gönüllerimizde bir yer edinmesini bilen Kertenkeleler'den yeni bir EP geldi.

Yeni şarkı Akbabalar'ı ve EP'nin geri kalanını dinlemek için aşağıdaki linklerle meşgul olabilirsiniz.


http://www.myspace.com/kertenkelelerr
http://www.reverbnation.com/kertenkelelerr
http://soundcloud.com/kertenkeleler


 Kertenkeleler - Akbabalar (EP Version) by Kertenkeleler


25 Ağustos 2011 Perşembe

Müziği de Sustururlar

Siyasiyabend
-Otobüste seyahat ederken, müzik dinleyen genç bir adama, orta yaş üstü bir adam yaklaştı; "Birader! şu müziğin sesini bira kıs" dedi. Çocuk tepkili bir şekilde sesi kıstı. 
-Bankada çalışıp, sabahları ve akşamları servisle evine gidip gelen başka bir adam, önce servisteki hanımefendi'nin biri tarafından "sesini kıs şunun" cümlesini duydu; sonra aynı adam farklı bir günde yine uyarıldı. Bu sefer uyaran servis şöförüydü. "Sesini kıs, sabahları rahatsız oluyorum." 
-Evde izin gününde yaptığı müziği dinleyip, detaylarındaki hataları keşfetmeye çalışan adamın annesi girdi "biraz sesini kıs, diziyi izleyemiyorum" dedi. Adam sesi kıstı. Besteden soğudu. Morali bozuldu. 
*
-Sokağın başındaki mahalle sakinleri oğullarını evlendirmeye karar vermişler. Mutlu, mesut olmalılar. Tüm mahalle kutlamalara katıldı. Gece geç saatlere kadar yüksek ses müzik, davullar, zurnalar, bağrışmalar, kahkalar... 
-Bir kaç gün sonra karşı komşunun oğlu askere gidiyor. Bir köşede ağlayanlara, son teknoloji ürünü ile tesisat döşenmiş, modifiyeli! bir kartal yanaşmış. Bir ankara havası çalıyor, bir tekno. Misket havasından, apaçi dansına yatay geçiş yapılıyor. Gençler hopluyor, zıplıyor. Konvoy şeklinde, kornolar eşliğinde "En büyük asker bizim asker" nidaları ile yankılanıyor sokaklar. 
*
Türkiye'den manzaralara hoş geldiniz. Yukarıdaki verdiğim örnekler hepimizin şahit olduğu; ve istekli ya da isteksiz bir biçimde içinde bulunduğumuz ortamlardır. Türkiye'nin müziğe ve sanata bakış açısını gösteren örneklerden sadece bir kaçıdır.

Otobüste kulaklığı ile müzik dinleyen insanları uyaran diğer duyarlı! insanlar, en adi kulaklıktan çıkan gürültüden dahi rahatsız olabilecek kadar hassaslar. Bu insanlar yıllardan beri yeni kasa otobüslerle seyahat ediyor olsalar anlayışla karşılardım;.lakin yeni otobüslerin, motorlarının sesi arkalara doğru ilerledikçe yine artıyor. Yani otobüsün içi %100 sessiz diyemeyiz. Bu insanlar %100 sessizliğin sağlanamadığı bir ortamda dahi köşede müzik dinleyerek yolculuk eden insanlardan rahatsızlık duyuyorlar; fakat aynı insanlar düğünlerde, asker uğurlamalarındaki seslerden zerre rahatsızlık duymadıkları gibi; bu törenlerde eğlencenin dibine vuruyorlar.

Ben bu çelişkiyi anlayamıyorum. Otobüsteki insanların cehalet düzeyine vurgu yaptığım düşünülmesin. Banka'da çalışıp, üniversitelerini derece ile bitiren insanlarda aynı şikayetten! müzdaripler. Yukarıda verdiğim örnek bizzat yaşadığım bir olaydı. Çalan şarkı Katatonia - Don't Tell Soul. Şarkının introsunda muazzam bir flüt solosu var. Henüz şarkının sert kısmına geçmeden, o flüt sesinden rahatsız olup, çat diye omuzumda bir el hissettim. "Sesini kıs!" Bu insanlar flüt'ün o hassas, pürüssüz ve sakin sesinden nasıl oluyorsa rahatsız olabiliyorlar. Burada eleştiri yaparken bundan sonra yaşadığım bir olaydan güç alıyorum. Bu olayın yaşanmasından bir süre sonra Banka'nın düzenlendiği Yaz'a Merhaba Partisinde yine aynı kişiyi gördüm. O flüt solosundan rahatsız olan kişi gitmiş yerine Demet Akalın eşliğinde muhteşem şekilde dans eden başka biri gelmişti. (gerçekten iyi dans ediyordu)

2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkentiydi.21 Haziran 2010 Dünya Müzik Gününde, müzisyenler sokaklarda etkinlikler düzenledi. Bu etkinliği düzenleyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi idi. Beyoğlunda sokak müzisyenlerine getirilen yasak üzerine bu yazmak istediğimi belirtmek istiyorum. Aynı zihniyetin Beyoğlu versiyonu bugün müzisyenlere yasak koyuyuor. Bu sefer Esnaf rahatsız oldu diyor. Pardon ama İstiklal kütüphane gibi de biz mi farkında değiliz? Pub'lardan, mağazalardan gelen sesleri bile kıssanız insan kalabalığının sesi ciddi bir boyuttadır. Rabarba kelimesini bile tanımlarken sinestezik bir şekilde kafamda İstiklal canlanıyorsa hangi rahatsızlıktan bahsedildiğini anlayamıyorum. Gerçekten algılayamıyorum.

Rahatsız olunacak bunca şey varken topu esnaf'a atan zihniyet, %52 lik desteğini arkasına alarak gerçekten bu ülke üzerinde neyi yaşamak istediklerini, neyi görüp, algılamak istediklerini açıklamalılardır. Seçim propagandası için bir ay boyunca aynı sudan içmişiz biz diye mahalleleri arşınlayanlar, seçim sonrası geç saatlere kadar yüksek seste kutlama yapanlar; bugün sokakta çalıp, üç beş kuruş kazanan insanları engelleyemezler. Böyle bir hakları yok.

Sizinle aynı suyu içmektense Kütahya'daki siyanürlü suyu içerim daha iyi. Kanat Atkaya'nın da bu konuyla ilgili yazısında belirttiği üzere "crossing the bridge the sound of istanbul" belgeselini bir kere izlemekte fayda var.

Müziği de sustururlar; tıpkı azınlığı, ezilmişi, hakkını arayanı susturdukları gibi.

(Sessizlik)

21 Ağustos 2011 Pazar

Dredg İstanbul Konseri bilet fiyatları açıklandı!

Yıllardır beklediğimiz güzel insanlar topluluğu dredg'in İstanbul konseri, söylediğimiz gibi 2011'in belki de elle tutulur nadir sevindirici haberlerinden biri olmuştur bizim için.

İlk olarak 31 Eylül olarak açıklanan konserin, 1 Ekim Cumartesi gecesi The Refresh Venue Maslak'ta yapılacağının kesinleşmesinin ardından, bu konserle aynı gün yine merakla beklediğimiz The Do Ghetto konseriyle çakışacak olmasına da üzülmedik diyemeyiz. Ancak The Do'nun karşısında dredg gibi  zorlu bir rakip olunca seçim yapmak da maalesef kolay oluyor. Umarız yakın bir tarihte onları da buralarda yeniden görürüz.

Tüm bu bilgilere ek olarak bugün konserin bilet fiyatları da Biletix'ten şu şekilde açıklandı;

- Sahne Önü: 112.00 TL- Normal: 69.50 TL

Kendi aramızda ortalama 60 TL civarlarında rakamlar söyleyip, sonuç ne olursa olsun miktarı kesinlikle umursamayacağımız ender gruplardan olan dredg için değil 70, 170 feda olsun! 

Not: Gaza gelmek yerinde güzeldir.


15 Ağustos 2011 Pazartesi

Howling Bells'in yeni videosu burada!

Daha önceden 12 Eylül tarihinde çıkaracaklarını açıkladıkları yeni albümleri Loudest Engine ile yeniden hareketlenen Howling Bells, albüm öncesi Into The Sky adındaki  ilk single'ını da yayımladı.

Yeni albümü, The Killers'ın basscısı olarak tanınan Mark Stoermer prodüktörlüğünde kaydeden Avustralyalı grubun 12 şarkıdan oluşan son albüm tracklisti ise şu şekilde;

1 – Charlatan
2 – Into The Sky
3 – The Wilderness
4 – Secrets
5 – Don’t Run
6 – The Faith
7 – Live On
8 – Loudest Engine
9 – Gold Suns, White Guns
10- Sioux
11- Baby Blue
12- Invisible

http://howlingbellsmusic.com

11 Ağustos 2011 Perşembe

Sigur Rós ''INNI''nın diyor!


İzlandalı enterasan adamlar topluluğu Sigur Rós'tan gizemli hareketler geliyor. Yeni bir şeyler geldiği kesin ama bir EP'mi, yeni bir albüm mü, yoksa bir DVD mi geliyor, merakla bekliyoruz...

HAFTANIN ŞARKISI | Them Crooked Vultures - Bandoliers

Öncelikle Haftanın Şarkısı'nı yine ''Ayın Şarkısı'' yapan bizlere öncelikle selam ediyorum.

Aslında bu Haftanın Şarkısı kafamda başka bir şeydi. Ancak son dakika golüyle onu önümüzdeki uzun sonbahar/kış dönemi için saklamaya karar verip, bu güzel insanları paylaşmaya ve yeniden hatırlayıp, hatırlatmaya karar verdim.

Öncelikle daha önceden bu grubu duymamışlar için bir not olarak geçeyim. (Duymuş olanlar burayı atlayabilirler.) Bu adamlar ''Süper Grup'' diye tabir edilen, tam bir yıldızlar karması... Aslında bu tip gruplar bende her zaman bir önyargı oluşturmuştur. Çünkü beklenti yüksektir ama genellikle sonuç hep hayal kırıklığı olmuştur. En azından bende durum böyleydi...

Daha açık olmak gerekirse, fotoğraftan da anlaşılabileceği üzere kadro şu şekilde;

Josh Homme (Queen of The Stone Age) - Lead gitar, vokal
John Paul Jones (Led Zeppelin) - Bass gitar, geri vokal
Dave Grohl (Foo Fighters, Nirvana) - Bateri, geri vokal
Alain Johannes (Queen of The Stone Age) - Gitar

Bu isimleri ortaya koyduğumuzda akıllara gelen ilk sound, tamamiyle bu grubu anlatıyor zaten. QoTSA gitarları üzerine Led Zeppelin bas'ları. Üstüne bir de Dave Grohl davulda. Daha ne olsun...

Üzerine başka bir şey yazmanın zaten hiç bir manasını bırakmıyor bu güzel abiler.

7 Ağustos 2011 Pazar

Düş Kırıklığı / Beirut - ''The Rip Tide''

Beirut'u ilk dinlediğim günü hatırlıyorum, beynimden vurulmuşa dönmüştüm, hatta "Postcards from Italy" dinlediğim zaman, 'dünyada halen masumiyetini yitirmemiş insanlara yer var' bile demiştim. Beirut'un müziği, kaybettiğimiz masumiyetimizi de tekrar düşlemeye sebep olmuştu.

Sonrasında Erasmus deneyimim ortaya çıkıverdi, İspanya'da ilk günlerim, Madrid'i arıyorum, keşfediyorum. İspanyolca bilmiyorum, kulağımda bir çift kulaklık ve Beirut "Gulag Orkestar" ile masumiyeti düşleme artık, tekrar kazanabilirsin dedi. İlk albüme oranla çok daha oturaklı bir albümle, çok daha melodik bir albümle geri dönüş yapmıştı Beirut.

Şimdi ne zaman o albümü dinlesem; Sol'deyim, Retiro'dayım ya da yeni bir ülkede olma heyecanı içerisindeyim.

Sonrasında çıkarılan ara albüm, cenazemde çalınacak şarkıyı barındırıyordu. La Llorana. Beirut daha ne kadar büyüyebilirdi ki? Bu ara albüm aslında, bir sonraki albüm için de fazla beklentiye girmememi söylüyordu ama o an hiç anlamadım bunu.

Artık Beirut denince akan sular duruyordu, ülkemde dinlemek istediğim grupların en başında geliyordu Beirut.

Gel zaman git zaman Beirut, yeni albümü olan The Rip Tide'ı yayınladı. Büyük heyecanla beklediğim albümü ilk dinlediğimde, heyecanlanamadım, sevinemedim. Sıradan bir albüm gibi gelmişti. Albümün hiç bir cezbedici yanı yoktu, yavandı. Eski melodik şarkılar yerini, daha sakinliğe bırakmıştı. Eski masumiyeti barındıran şarkılar, şimdi daha kekremsi bir tat bırakıyordu...

Gerçekten enteresan bir albüm, sanki önceki albümleri yapanlarla bu albümü yapanlar aynı kişiler değiller ki şarkıların alt yapıları nerdeyse aynı başka bir değişle sound bildiğiniz Beirut sound'u ama bir Nantes yok albümde, bir Sunday Smile yok. Albümü alıp götürecek bir şarkı yok.. Oysa benim Beirut'umda tüm şarkılar albümü alıp götürürdü...

Beirut'un son albümü tam anlamıyla bir düş kırıklığı benim için, beklentileri çok yükselten bir gruptan, böyle bir albüm gelmesi ister istemez beni üzdü. Oysa ben Beirut'la tam da masumiyetimi tekrar kazanacaktım, elimden kaydı gitti saflığım...

3 Ağustos 2011 Çarşamba

...ve Dredg İstanbul'da (mı?)

O kadar yazdık, çizdik. Kendi aramızda söylenip durduk. Öyledir böyledir, artık yeterdir, gelsinlerdir, falandır filandır diye... Ve sonunda muradımıza erip, müjdemizi isteyeceğiz sanırım.

Blog olarak, sadece olma ihtimalinde bile bu kadar heyecan duyacağımız ortak başka bir konser daha olamazdı sanırım...

Uzun lafın kısası, bu gece itibariyle Dredg'in, 30 Eylül 2011 tarihinde İstanbul'da vereceği söylenen o beklediğimiz konserin lafları ortamlarda dolanmaya başladı. Maçka Küçükçiftlik Park'ta olacağı da dedikodular arasında.*

Bu kadar gaza getirilmeden sonra gelmeme ihtimalini düşünemiyoruz bile ama biz yine de başlığın yanına (mı?)'yı koyalım...

Bu sefer geliyorsunuz değil mi bak?

*Mekan, Refresh The Venue olacak deniyor.
**Mı'yı bu sefer cidden kaldırıyormuşuz. İşte bu yüzden.http://web03.biletix.com/etkinlik/MLVMG/ISTANBUL/tr