
Hayatla dertleri olan bir grup Trapped Mice. Şarkılarında, notalarında, albüm kapaklarında ya da liriklerinde sokağın getirdiği samimiyetle hayatla olan dertlerini anlatmaktan çekinmiyorlar. Savaşa da, bombalara da, hayat koşuşturmacısına da yine sokağın dinamikleriyle cevap veriyorlar.
Trapped Mice'da garip bir kirlilik var. Şarkılarını dinlediğinizde net bir şekilde bu 'kirliliği' hissedebilirsiniz. Bu kirlilik bazen müzikal bir tercih sebebiyken bazense grubun yaptığı müzikten bağımsız, taşıdıkları o sokak ruhunun bir sonucu olarak çıkan kirlilik. Hani melodilere işlemiş, bir alışkanlık haline gelmiş bir kirlilik. Neutral Milk Hotel'den bu kirliliğe aşina olabilirsiniz, ancak Trapped Mice, Neutral Milk Hotel'a göre daha aydınlık. Hatta Balkan esintili, yer yer Gypsy kokan bir anlayışa sahip. Buğusu var. The Devil Wandered In bir rakı sofrasına çok rahat eşlik edebilecek niteliksel özelliklere sahip.
Trapped Mice'ın bir diğer önemli ve güzel özelliği ise, bu aralar dinlediğim çoğu grup için de söylemekten grubun çekinmediğim çoğul enstrümantal yapısı. Çello, Obua gibi enstrümanlarla yaptıkları güzel notaları zenginleştirmişler. Bu bahsetmeye çalıştırdığım kirliliği daha da görünür kılıyor. The Devil Wandered In, The Quiet Place gibi şarkılar bu çoğul enstrüman yapısıyla bazen daha da enerjik bir hale gelebiliyor. The Quiet Place softcore başlayan bir şarkı, bir anda Post rock sularında gezinebiliyor. Güzel yaklaşımlar bunlar...
Trapped Mice 2012'de müziğin en kirli haliydi kuşkusuz ve bir o kadar da benim notalarımdı- önce Lost in the Trees tabii-.
Severek dinlemeniz dileğiyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder