2 Şubat 2013 Cumartesi

Röportaj | Sean Parker & Scorpio Rising


İstanbul'daki konser mekanlarını az buz ziyaret eden müzikseverlerin yakından tanıdıkları bir isim Sean Parker. Sean Parker Band'in dağılmasının ardından Scorpio Rising'le yoluna devam eden müzisyen, yeni toplama albümü 'Scorpio Rising: SBW Parker 2002-2012' ile en sevilen kayıtlarını bir araya getirerek sevenlerinin beğenisine sunuyor. Büyük sürpriz ise Parker'ın otobiyografik izler taşıyan ilk kitabının şubat ayı sonunda yayımlanacak olması.

V: Bana biraz Sean Parker Band’in nasıl kurulduğundan bahsedebilir misin?

S: Grup aslında 2007’de kurulmuştu, fakat 2012 başında dağıldı. Daha sonra kemancı Jenny Miller ve Nazlı Şensoy ile birlikte Scorpio Rising’i kurduk. Her ikisinin de performanslarını Taksim’de daha önce birlikte çaldıkları gruplardan biliyordum. Yeni gruba güvenim tamdı bu yüzden.

V: Yeni toplama albümünüz ‘Scorpio Rising: SBW Parker 2002-2012’ birkaç ay önce yayınlandı. Son on yılını birlikte çaldığın grubu baz alarak nasıl değerlendiriyorsun? Ne gibi değişimler yaşandı?

S: Son on yılda birlikte çalıştığım kişileri soracak olursan sayıca 30’u bulduklarını söyleyebilirim. Buna karşın albümlerimin kayıtlarını genellikle tek başıma ya da konuk müzisyenlerle birlikte kotarıyorum. Sean Parker Band, bu şarkıları sahneye taşıyan bir gruptu. Daha sonra yerini Scorpio Rising aldı zaten.

V: Şarkı seçiminde belirlediğiniz bir kriter var mıydı?

S: Komplike bir seçim süreci yaşadığımızı söyleyemem. Albümün çoğunluğunu daha önce single olarak yayınladığımız kayıtlar ve konserlerimizde dinleyicilerden iyi geri dönüş aldığını hissettiğimiz şarkılar oluşturuyor. Bu toplamada bir de uzun soluklu kayıtlara yer vermek istedim. Bilirsin, dinleyicinin dinlemekten sıkılmayacağı türde şarkılardan bahsediyorum. Umuyorum, doğru seçimler yapmışızdır.

V: Albümlerin genellikle dijital formatta yayınlanıyor. Bu durumu Türkiye dışında yaşayan müzikseverle buluşmak için bir fırsat olarak görüyor musun?

S: Haklısın, sadece ‘Culture’ın (2011) sınırlı sayıda kopyası basılmıştı. Uğraştığım iş dolayısıyla herhangi bir sınırı tanımam mümkün değil. Yeni teknolojiler her ne kadar müzik endüstrisini kimi zaman zarara uğratsa da müzisyenlere bu anlamda kolaylık sağlıyor. Yine de halen bir ‘müzik endüstri’sinden söz etmemiz gerekiyorsa eğer, göz önünde bulundurulması gereken aldatmacalar değil, içeriğin ta kendisi olmalı.



V: Şubat ayının sonunda yayımlanacak olan bir de kitap çalışman var: ‘Salt in The Milk – Eight Years in İstanbul’ (Sütteki Tuz: İstanbul’da Sekiz Yıl). Ne zamandan beri bu kitap üzerinde çalışıyorsun?

S: Yola çıkarken hedeflediğim bir kitap yazmak değildi. Müzik, politika ve kültür üzerine yazdığım pek çok makale ve şarkı sözü  var – kültür üzerine yazdıklarım Indieoma’da okunabilir. Bir gün, tüm yazdıklarımı lineer olarak düzene sokup, satır aralarındaki boşlukları doldurmaya karar verdim. Daha sonra görüştüğüm bir yayıncı yazdıklarımdan hoşlandı ve yayımlamak istedi. Teklifine cevabım evet oldu.

V: O zaman kitabın otobiyografik yönünün güçlü olduğunu söyleyebiliriz değil mi? Son sekiz yılda İstanbul’daki kişisel ve müzikal yolculuğa yoğunlaştığını tahmin ediyorum.

S: Tam olarak böyle olduğunu söyleyemem. Ama evet, tam anlamıyla olmasa da otobiyografik bir çalışmadan bahsediyoruz…Ses bombaları, kopek saldırıları, Arabesk-vari jiletçiler ve alkol bağımlılığının etrafında şekillenen hayatı ile Antony H. Wolfstadt karakteri. Satır aralarında yankılanan ise müziğin ta kendisi.

V: İstanbul’un rock camiasına dair en enteresan bulduğun şey nedir?

S: Samimiyet. Müzisyenler, yazarlar ve sanat dünyasında yer alan diğer aktörler birbirlerini tanımaya gönüllüler. Bu heyecanın sonunda ise ortaya heyecan verici ortaklıklar çıkabiliyor. İster Türkiye’li, ister yabancılar olsun, söz konusu yaratıcılık olduğunda anlatı yolunu kendisi çiziyor. Ticari kaygılardan arınmış ve yaratıcı bir topluluğun var oluşunun, İstanbul’a dair en çok hoşuma giden ve en enteresan bulduğum şey olduğunu söyleyebilirim.

V: Birlikte çalışmak istediğin Türkiye’li müzisyenler var mı?

S: Kesinlikle var ve birçoğuyla halihazırda çalışmalarım bulunuyor. Sean Parker Band döneminde Gevende, Nekropsi ve Replikas ile birlikte çalmıştık mesela. Yasemin Mori, Athena, Hayko Cepkin, Moğollar, Portecho, Selen Gülün, Duman, Erkin Koray ise birlikte çalışmak istediğim isimler arasında. Direc-T, Sarp, Cingi ve The Wingmen’den Rod McKee ise ‘Culture’a katkıda bulunan müzisyenler idi. Hepsiyle çalışmış olmaktan çok mutluyum.

V: Sizi en yakın hangi tarihte sahnede göreceğiz?

S:  1 Mart’ta Kadıköy Shaft’tayız, 8’inde Beyoğlu Pendor’da, 13 Nisan’da ise Ağaç Ev’de. Bunlar kesinleşmiş tarihler olduğu için kesin olarak söyleyebiliyorum. Bu yıl geniş konser mekanlarında da performanslarımız olacak. 

** 'Scorpio Rising: Sbw Parker 2002-2012' Cdbaby.com'dan edinilebilir. 


** Sean Parker @ Facebook Myspace  / Twitter


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder