Resim Ceylan Ertem'in twitter hesabından alınmıştır. goo.gl/UBoIu |
Yeni bir dokunma hikayesi ile karşı karşıyayım. ka.RE konserlerinde şarkı aralarında bizi dinlemeye gelenlere bu dokunma olayını anlatmaya çalışıyoruz. İnsanlara dokunmanın mucizevi bir hissiyatı var. Sanatçıların ya da sanatçı olmaya çalışan bizlerin yapabileceği en iyi şey budur. Herkes o an dinlediği şarkıyı, sahnedeki kadını/adamı sevmek zorunda değil. Hele ki şarkılarınızda aşk meşk mevzusundan sıyrılıp, biraz sosyal meselelere değindiğiniz zaman karşınıza siyaset (şahsen çirkin buluyorum) yapmaya çalışan insanlar buluyorsunuz. Onlar sizinle her zaman tartışmaya hazırlar. Ama şu var ki; eğer siz yeteri kadar samimi, içten, söylediklerinizin temelinde "siyasi" bir mesaj olmayan cümleler kurabiliyorsanız işte o zaman insanlara dokunmuş oluyorsunuz. Tabi sadece sosyal meseleler değil dokunma mevzusu. İnsan ilişkilerindeki yapaylığı sorgulama, çocukluk anıları, hayaller, rüyalar... hepsi dahildir. Sizin kendinizi dinleyenlere açtığınız her konu bu dokunmanın kapsamındadır. Bunu son verdiğimiz konserde yaşadığımız için bunun hazzını derinlerde çok naif bir şekilde hissedebiliyorum.
İnsanlara dokunma meselesi sadece yaptığınız müzikle kalmamalı düşüncesini savunanlardanım. Bu yüzden bizim gruba blog sayfası açıp orada olabildiğince grubun gelişimine ilişkin şeyler paylaşıyoruz. Konserler, provalar, kayıtlar ve hayaller. Çünkü hayranlık duyduğunuz bir müzisyenin ya da grubun hangi aşamalardan geçtiğini takip etmek, onların öfkelerini, sevinçlerini, heyecanlarını, depresyonlarını, anılarını bilmek çok heyecan verici. Kişilerin özel hayatları değil anlatmaya çalıştığım şey. Tamamen o müzik dünyasına ulaşma hayali. Müzisyenler egolarıyla boğuşup kapalı kutu olmamalılar. O sınırı koyduğunuzda sadece 3-5 dakikalık bir şarkının boyutu kadar bilgi sahibi olup, sevdiğiniz müzisyene o kadar dokunabiliyorsunuz.
İki paragraflık bir girizgahtan sonra esas konuya dönelim. Daha önce Bir Baba Indie sayfalarında Dokunmak başlıklı bir yazı yazmıştım. Öncelikle onu okumak isteyenler için link paylaşalım.
Bu sabah işe gelirken telefondan twitter'a girdim. Ceylan Ertem'in son tweet'inden Ceylan Ertem'in bir blogu olduğunu öğrendim. Bu benim için heyecan vericiydi. Sevdiğim bir müzisyenin müzik hayatına ilişkin günlüklerini yazdığı bir blog sayfası vardı. Ceylan Ertem ona dokunmak isteyenlere, müziğini sadece dinleyerek değil, okuyarak paylaşma iznini vermişti. Tam da ka.RE'de bizim kurduğumuz hayal gibi... Sonra o uzun ve güzel yazıyı okumaya başladım. Her satırda sanki güzel bir kitap okuyormuş gibiydi.
Ağaç yapraklarını mahalledeki çocuklara dağıtıyordum, onlar konser biletlerimdi. Sonra bunlar geliyor ben de karşılarına geçip şarkı, türkü söylüyordum çocuksu salak salak. Bence gelmezlerdi eğer halamların yaptığı dolmaları çalıp dağıtmasaydım. İyi azar işitirdim ama olsundu, bahçe çocuk kaynardı.
Blogtaki şu cümleleri okumak bile Ceylan Ertem'e hayran olmaya yeterdi; ama devamında Ceylan Ertem, Edip Cansever'e dokunuyor. Tıpkı bizim ona dokunduğumuz gibi... O dokunuşun anısını, hikayesini bize anlatıyor. Ceylan Ertem'in müziklerindeki etkinin nerelerden geldiğini anlatıyor bize. Edip Cansever etkisinden şöyle bahsediyor.
Ses ve sessizlik, gürültü dedikleri ve müzik, kulak ardı edilenler ve bağırtılar ilgimi çekerdi, çeker. “...yeredökülen bir un sessizliği mi” cümlesini ilk okuduğumda dakikalarca bu cümlenin büyüsüyle donakaldım. Ardından “…göğe bırakılmış balon sessizliği mi?” geldi. Başka bir şiirinde “…iki balığın sürtünüşünden çıkan bir sese dönüştü mutluluk, duyulan değil görülen bir sese” der. Bu satırların içimde yarattığı dönüşüm, devrim, evrim tarif edilemezdi. Bir anda sanki sesim kısıldı,boğazım düğümlendi, hep bildiğim orada olan ama kıpırdamayan kemikler, kaslar, damarlar hareket etti. “görülen ama duyulamayan ses”! Evet var! Notası yok, tarifi yok ama bildiğimiz,içimizden duyduğumuz sesler onlar, bize özel kalan nadide sesler. Ne güzel.
Yazının tamamı oldukça güzel ve duygusal. Yazının tamamını okumak(dokunmak) için;
http://ceylanertem.blogspot.com/2011/04/gunluk-nisan-2011.html
Sizleri Ceylan Ertem'in bloguna yönlendirip, daha fazla uzatmak istemiyorum. Dinleyici ya da müzisyen olarak bizim Ceylan Ertem'lerin varlığına ihtiyacımız var. Onlar hep var olsunlar. Bizde hayatın içindeki yapay diyaloglardan kurtulup, azda olsa gerçek ve güzel insanlara yazdıklarıyla, söyledikleriyle, çaldıklarıyla dokunalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder