29 Aralık 2011 Perşembe

Ve Cat Power 9 Şubat'ta Garaj İstanbul'da!

Son zamanlarda adını sık anmaya başladığımız Chan Marshall nam-ı diğer Cat Power'ın, Avea Escape To Music Konserleri kapsamında, 9 Şubat gecesi Garaj İstanbul sahnesinde yer alacağı açıklandı.

Yeni albümünün çıkacağı 2012 yılında ülkemize de uğrayarak güzel bir combo yapan Cat Power, geçtiğimiz günlerde bir de yıl başı hediyesi paylaşmıştı..

26 Aralık 2011 Pazartesi

Seksi klip tüketmek: "Warpaint - Elephants"

Yeterince kötü günler geçiriyorum bu aralar, gri günler, sıkıntılı... Bir ilişkinin ardından ne yaşanıyorsa, nasıl hissediliyorsa aynen öyle, belki daha fazlası. Arada bazı şeyler oluyor gülmek için ve işte o ara nefes alabiliyorum. 

Bu hafta içerisinde nefes alabildiğim ender zamanlardan biriydi bu şarkıyla karşılaştığım an. İnanılmaz bir intro, sadece gitardan gelen saykodelik tınılar. Sınırları zorlayan... -Nefes almayı bırak şimdi, kendine gel-


Şarkıyı anlatmayacağım ama saykodelik indie diye kategorilendirebilirim. Asıl derdim klip benim.


Hayatımda böylesine seksi bir klip izlemedim ben, uzun zaman da izleyeceğimi  düşünmüyorum. Klibi izlediğim ilk anda 'angus' gibi ekrana takılı kaldım. Sonra tekrar izledim, sonra tekrar ve tekrar... Herhalde hiç mp3'ünü aramadan, sadece klibini izleyerek bir şarkıyı hiç tüketmemiştim. Daha doğrusu hayatımda hiç klip tüketmemiştim ben. Klip tüketmek ne ki?


Roland Barthes'ın kulakları çınlasın ki seksi olma durumu nedense sadece kadın çıplaklığı üzerinden yorumlanır bu evrende. Ne kadar çıplaklık, o kadar seksi olma... Çok azdır bu durumu kıran, bu algıyı kıran 'şeyler'. Bir de hamur yoğuran kaslı erkekler...




Bu klipte o algıyı kıran nadide eserlerden. Nü olmadan, buram buram seksi olmak. Çok da basit aslında klibin kurgusu. 3 kadın var ve enstrümanlarını çalıyorlar, hepsi bu.


Seksi olmak bu kadar basit mi?


Bassçı yavaşça sağa sola sallanıyor. Kostümü meleği andırıyor, kremler içerisinde. Gözleri kapalı, kendinden geçmiş. Tüm vücudu istemsiz şarkıya ayak uydurmaya çabası içerisinde. Şuursuzluk ne seksisin sen...


Kendinden geçmiş bir kadın daha, gitar çalıyor. Neredeyse kımıldamıyor, şarkıya verdiği bir tepki yok gibi klip boyunca. Bazen sallıyor işte kendini ama seksi. Anlamlandıramadığım seksilik, hipnotize eden seksilik..


Kamera melodinin aksine sükunet içerisinde. Yavaşça hareket etmekte- doğru tabiri mi kullandım acaba?- Fena bir tezat var aslında. Kamera yavaş, bedenlerin hareketleri yavaş ancak şarkının metronomu yeterince hızlı. 


Bu zıtlık mıdır seksi olma durumunu yaratan?


Bilmiyorum, bilmekte istemiyorum. Sadece hipnotize eden seksilik hakkında bir post yazmak istedim. Olmadı sanırım ama siz yine de izleyin bence. Derdim de bu zaten.


Edit: Bu post'a cinsiyetçi diye geçirmeyin sayın okuyucular. Kadın bedeni üzerinden anlatmaya çalışmışsın seksiliği demeyin sayın okuyucular. Yapmayın lütfen, yok öyle bir meramım.



25 Aralık 2011 Pazar

The Maccabees'ten de bir "Christmas" hediyesi!

Bir "Christmas" hediyesi de bu ay başı Babylon'da sahne alan İngiliz The Maccabees'ten geldi.

Grup, 9 Ocak 2012 tarihinde çıkacak olan yeni albümleri Given To The Wild içerisinde yer alacak Feel To Follow'a da bir klip çekti.

The XX'den yeni şarkı: "Open Eyes"


The XX, geçtiğimiz aylarda yeni albümüyle ilgili çalışmalara başladıklarını ve 2012 yazından önce piyasaya sürmeyi planladıklarına dair bazı detayları bizlere açıklamıştı.

İşte bu yeni albümde bulunacak "Open Eyes" adlı şarkıyı isterseniz şuradan indirerek de dinleyebiliyorsunuz.

24 Aralık 2011 Cumartesi

VİDEO | Cat Power - King Rides By


Çok özlemiştik onu... Bu sebepten geçtiğimiz günlerde "Cat Power New Song" olarak geçen şarkılardan bir demet yapıp sunmuştuk size. Bunun üzerine de 24 Aralık'ta yeni bir video paylaşacağını duyurup, sevindirmişti bizi Cat Power.

Bu sabah itibariyle ünlü boksör Manny Pacquiao'nun da klibinde yer aldığı King Rides By adlı parçayı yıl başı hediyesi olarak bizlerle paylaştılar.

Canım canııım...

21 Aralık 2011 Çarşamba

The Soldier Thread'den yeni parça...

Pek bilinmeyen ama "keşke biraz daha bilinse" dediğimiz Teksaslı Indie dörtlüsü The Soldier Thread, Ocak 2012'de çıkartacağı yeni EP'sinden bir parça paylaştı.

31 Ocak 2012 tarihinde yayımlanacağı açıklanan EP'den ilk paylaşılan single ise Pretty Bones oldu.

www.facebook.com/thesoldierthread
twitter.com/#!/SoldierThread
http://www.thesoldierthread.com

20 Aralık 2011 Salı

Ane Brun - To Let Myself Go / "Long Way from Home"

2010 yılının son aylarında, ülkemize gelen yabancı müzisyenlerin İstanbul'un muhtelif yerlerinde gayet samimi bir şekilde sergiledikleri akustik performanslarını kaydederek başlayan Long Way from Home serisi, Kasım ayı içerisinde ülkemizde Salon İKSV'de sahne alan Ane Brun ile devam ediyor.

Sıradaki isim ise Milow...

vimeo.com/longwayfromhome






14 Aralık 2011 Çarşamba

VİDEO | Lana Del Rey - Born To Die

Lana Del Rey geçtiğimiz günlerde paylaştığı yeni şarkısı Born To Die'ın resmi videosu ile tekrardan karşımızda.

Dumanı üstünde video için sizi hemen aşağı alalım...

Storm Corrosion'dan son gelişmeler...

İki süpersonik insan Steven Wilson ve Mikael Akerfeldt'in meraklar içerisinde takip ettiğimiz yeni oluşumları Storm Corrosion'dan gelen bazı bilgileri hemen güncelleyelim dedik.

Öncelikle geçtiğimiz ay albümün Nisan 2012'de paylaşılacağı haberi sızmıştı ortamlara. Hemen akabinde ise "Acaba Mike Portnoy mu çalacak albümde?" tarzı soruların cevabı olacak bir haber daha geldi az evvel. Porcupine Tree, King CrimsonOSI gibi Progressive Rock gruplarından hatırlanacak olan baterist Gavin Harrison'ın bu yeni oluşumun davullarını üstleneceği haberiydi bu.

Wilson'ın kankası olması sebebiyle aslında pek de şaşırtıcı bir yanı olmayan bu haber, yine de bizlerin heyecanlanmasına maalesef engel olamıyor.

Çok seviyoruz! ♥




Su olmadan çorba yapılabilir mi?


Sabah kahvaltı ederken günlerce kafamı kurcalayan şeylerin son satırlarını kafamda yazdım. Evden çıkmadan önce bu düşündüklerimi nasıl yazacağımı bilmiyorum; fakat mutlaka yazmam gerekir diye kendi kendime telkinde bulundum. 

Her geçen günün ardından yaşanan, var olduğumuz dünyada sürdürülebilir yaşantımızı sağlamak için harcadığımız maddi ve manevi gücün ardından geriye kalanlarla, açlıktan gebermek üzere olan hayallerimize yemek yapmak için mücadele ediyoruz. Su olmadan çorba yapılabilir mi?

Progressive Rock bu düşüncelerimin kaynağının ta kendisidir. Türkiye'de neden kendine özgün haliyle yeni bir Opeth, King Crimson vs. gibi bir grup türemiyor. Yanlış anlaşılmasın. Opeth veya King Crimson benzeri bir gruptan bahsetmiyorum. Kendi başına dünyada saygınlık kazanan bir gruptan, oluşumdan bahsediyorum. 

Türkiye'de şu an aktif olarak müzik yapan insanlar nedenini bilmiyorum ama olabildiğince ürettikleri eserleri basit varyasyonlarla, iyi/kötü sözlerle ve bütün güzelliği şarkının sonunda atılan gitar solosuna yükleyerek, belki de bütün şarkıya hakim ana melodiyle sonlandırarak tüm üretkenliklerini sınırlandırıp, belli başlı ve herkes tarafından bilinen rutin tekrarla sunmalarını doğru bulmuyorum. Tabi buna etki eden insanın yaratılışından ölümüne kadar geçen sürede sahip olduğu az ya da çok ego ve başarısız olma kaygısının, başlangıçta yapılan iyi bir işin ardından bu müzisyen kişilere yüklenen "başarılı insan" misyonu da tüm bu düşüncelere etken oluşturuyor. 

Geçmişte yedi dakikayı aşan bir şarkıyı kayıt etmek istediğimizde, tonmaister'ın bunu çok fazla bulması, herhangi bir prodüktörle çalıştığımızda bunun kesin törpüleneceğini söylemesi hala aklımdadır. Türkiye'de neden Steven Wilson'lar yok hayret ediyorum. Sadece müzik değil, hayatın herhangi bir alanında dahi sadece popülist yaklaşımların baz alındığını, daha çok kazanma, daha çok tanınma adına ortaya atılan iyi fikirlerin daha olgunluk aşamasında, anne karnından kürtajla alınması canilikten başka bir şey değildir.

Daha önceki yazılarımda da bahsettim. Türkiye'de müzik yapan insanlarda gözlemlediğim çok ciddi bir sorun var. Zengin bir kızın, giymediği kıyafetlerini fakir bir kıza vermesi sonucu oluşan saçma sapan bir mutlulukla aynıdır bu sorun. Biz müzisyenlerin veya müzisyen olma çabasında olan herkesin örnek aldığımız insanları, örnek alınacak insan sıfatından öteye taşıyarak tanrılaştırmamız, bizleri ileriye götürmek yerine sürekli geriye götürecektir. Buna örnek olarak geçmişte internet üzerinden tanıştığım ve kendini Satriani'nin Türkiye şubesi olduğunu iddia eden birinin yazdığı şeyleri hayretle okuduğumu hatırlıyorum. O kadar ki; ekipmanlarının dahi aynı olduğunu söylüyordu. Bunu eleştirdiğimde ise o müthiş özgüveni olan kişi kendi içinden gelen özgün bir yanının olduğunu yazarak, cümleyi sonlandırmıştı. Eğer Satriani gibi çalabilecek kadar yetenekli biriyseniz zaten kendinize özgün bir tarzda üretebileceklerinizin sınırı olmamalı mantık olarak. Şayet hala müzikal ruhunuzu Satriani'ye kurban vermediyseniz.

Burada asıl sorulması gereken soru şu. Türkiye'de müzikle uğraşan insanların üst düzey müzik eserleri üretememesinin esas sebebi, sürdürülebilir hayatın devamı için harcadığımız vakitten geriye bir şey kalmaması mı? Yoksa beynimize yüklediğimiz yanlış mentalite mi?


12 Aralık 2011 Pazartesi

Imany - Acısını fısıldarken bir kadın

İki gündür bu kadını dinliyorum. Dinlerken korkuyorum bir yandan da... Ya sıkılırsam ya bir daha hiç dinlemek istemezsem diye garip serzenişlerim var... İlk defa yaşıyorum bu duyguyu oysa, dinlemek ve dinlememek...


Nasıl bu kadar acı dolu olabilir bir kadın? Imany şarkılarını söylerken, söyledikleri sadece şarkı değil gibi. Başka bir şeyler fısıldıyor bu kadın... Yıllar boyunca çektiği acıları, içindeki sızıları anlatıyor, birikenleri fısıldıyor, belki haykırmıyor ama fısıldıyor. Fısıldamak hiç bu kadar sarsıcı olmamıştı hayatımda...

Fısıldamak istediğimiz ne çok şey var oysa, anlatmak istediğim ne çok şey var oysa...

Imany ne güzel bir kadınsın sen, sakin ve dingin... Yıkmadan, dökmeden anlatıyorsun tüm hikayeni, serüvenini ya da acılarını... Acılar yıkar insanı oysa, senin anlattığın acılar uzaklara baktırıyor insanı oysa, uzaklara dalıyorum, gözlerim kapalı. Sana bakmaya gerek kalmıyor seni dinlerken. Sen kimsin?

Başkasının acısı hiç bu kadar 'güzel' olmamıştı hayatımda, bu kadar sıcak olmamıştı... İyi ki varsın Imany.

Ne desem, ne yazsam bilemiyorum.  2011 yılının en iyi işidir bu kadın. Birçok ses, hikaye anlatan 2011'de bu diyardan giderken, 2011'i düşündüğümde (en azından benim için) yüzde bir tebessüm bırakmak için bir sebeptir Imany. 

Belki o günün sabahı olmasaydı, ne ben Imany'i dinleyecektim ne de duyacaktım. Hayatımda bu sesi dinlemediğim günlerin sayısı daha da artacaktı belki de, ne korkunç.  Ne güzel bir sabaha sahipti o gün, ne güzeldi Imany..

Özet ve kategorizasyona sokma durumu: Soul, folk ve jazz sularında bu kadın. Komplike olmayan kompozisyonlar tercih edilmiş ilk albümde ki bu sızılara, fısıldamalara da ancak böyle bir alt yapı gerekirdi.Bu durum vokali ön plana çıkarmak için önemli bir dokunuş olmuş. Vokal enstrümanlara eşlik etmiyor kesinlikle, tam tersi bir durum var bu albümde.  Oldukça kalın bir sese sahip Imany ama sesinde kırılganlık var, hüzün var. Görünmeyen tarafıma bakın diyor Imany, görünmeyen tarafım var diyor ve siz onu dinlerken, uzaklara dalıp görünmeyen taraflara bakıyorsunuz, düşlüyorsunuz... Görünmeyen tarafı keşfediyorsunuz, görünmeyen taraf ne güzelsin sen.

Bu sene kış ne güzel geçiyor, önce No Clear Mind, sonra Delaware ve bu döngünün son parçası Imany. En souncusu çok ağır oldu, öldürücü darbe buydu belki de.





8 Aralık 2011 Perşembe

Yora konserine gitmek isteyen?

Taşoda çıkışlı, sevdiğimiz Indie gruplarından olan Yora, kurulduğu 2003 yılından beri yayınladığı 2 EP'nin ardından şu an yeni albüm hazırlıklarında...

Yora, bu yaz çıktığı One Love Festival performansının sonrasında yeni sezonun ilk konseriyle 9 Aralık Cuma gecesi Bronx Pi Sahne'de olacak.


Peki, yarınki Yora konseri için 3 adet çift kişilik davetiye kazanmak ister misiniz?

Yanıtınız "evet" ise, birbabaindie@gmail.com'dan bize ulaşan ilk 3 kişi içerisinde olmanız yeterli.







Yora - Bugün (live & acoustic, for Basatap) from yora on Vimeo.



7 Aralık 2011 Çarşamba

Ege Brass: Yılbaşı Konseri


Ege Brass | 26.12.11 - Pazartesi @ Süreyya Operası


Ege Brass hakkında internette çok fazla bilgiye ulaşamadım. Eğer kendi kabiliyetsizliğim varsa özür dilerim. 

Ege Brass, Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ve İzmir Devlet Opera ve Balesi sanatçılarından oluşan bir topluluk. Tolga Bilgin, Bahtiyar Matniyazov, Kerim Gürerk, Baki Onur, Kenan Gökkaya, Bora Peynirci isimlerinden oluşuyor. Adından da anlaşılacağı üzere oldukça keyifli bir topluluk olduğunu tahmin ediyorum. Trompet, Korno, Trombon, Tuba gibi üflemeleri çalgılara Perküsyon eşlik ediyor. 

Süreyya Operası Yılbaşı Konseri olarak Ege Brass'ı Kadıköy'e getiriyor. 26 Aralıkta Pazartesi, Saat 20:00'de başlayacak olan konserin bileti fiyatları ise 15 TL ve 20 TL olarak belirlenmiş. 

Çalacakları playlistte Bach'ın dominatlığı direk göze çarpıyor. En merak ettiğim ise A. Piazzola - Libertango olacak.

Playlist şu şekilde:
G. F. Handel – Saba Kraliçesi'nin Gelişi
J. S. Bach – Brandenburg Konçerto No.6'dan Allegro
J. S. Bach – Sol Minör Küçük Fugue
M. Forsyth – 'The Golyardes Grounde'
A. Vivaldi – Dört Mevsim
W. A. Mozart - Türk Marşı
E. Crespo - 'Vals Peruano'
J. S. Bach - 'Das Wohltemperierte Klavier' 
Arr. by: L. Henderson - Pasific Bach, Blue Bach, Dixie Bach
J. Gale (düzenleme) - 'Thats a Plenty'
L. Henderson (düzenleme) - 'Muskrat Ramble'
A. Piazzola - 'Libertango'


6 Aralık 2011 Salı

Long Distance Calling Ocak'ta ülkemize geliyooor!


Almanya'nın kalıplara sığmayan grubu Long Distance Calling, 27 Ocak 2012 tarihinde ülkemizi ziyarete geliyor!

Post Rock, Post Metal, Progressive Rock tarzları karışımında bir müzik icra eden grup, eski Anthrax vokalisti John Bush, The Haunted’den Peter Dolving ve Katatonia’dan Jonas Renkse gibi isimleri albümlerine konuk ederken, Opeth, Katatonia, Anathema, Dredg, Deftones, Mogwai, Swallow The Sun gibi gruplarla da çeşitli turnelerde aynı sahneyi paylaşmıştı.

27 Ocak 2012 Cuma gecesi Easternbull Entertainment organizasyonuyla Bronx Pi Sahne'de sahne alacak grup, ilk kez ülkemizde çalacak.




5 Aralık 2011 Pazartesi

Cat Power özleyenlere yeni parçalar...

Chan Marshall yani nam-ı diğer Cat Power...

Bizi o güzel sesinin yanı sıra, "dev bir kedi" olarak etkilediği fiziğiyle beraber vazgeçilmezlerimizden biridir her zaman.

Yeni albümünü 2012 yaz sonu gibi çıkartacağını önceden duyuran Cat Power, konserlerinde de bu yeni, mevsimlik şarkılarını çoktan çalmaya başladı. Biz de Chan Marshall'ın vermiş olduğu bu "albüm arasını" sizlere yeni şarkılardan bir demet sunarak, biraz olsun kapatmak istedik.







4 Aralık 2011 Pazar

Delaware - ABD'nin ilk eyaleti

Tanım: 1787 yılında ABD anayasasını ilk kabul eden eyalet olduğu için Amerika'nın ilk eyaleti olarak kabul edilen bölgesi.



Ne alaka demeyin; "Delaware" yazınca, hatta "Delaware band" gibi anahtar kelimelerle bile arama yaptığınızda, bu grup adına pek bilgi bulamıyorsunuz. İnternet dediğimiz şey pek böyle değildi aziz dostlar, en azından bize tanıtılan kısmı bu değildi aziz dostlarım. 


Her neyse durum internetin çökmesi değil aziz dostlarım, durum "Delaware" adında hayatımızı karanlıklara sürükleyecek bir grubun olması. 


Kışın şu sessiz dakikalarını daha sessizleştirmek için, kısa süren sevişmelerimizi uzatmak için, üşüdüğümüzü cümle aleme anlatmak için ya da dokun(ul)maya hasret olduğumuzu göstermek için Delaware, şu kış günlerinde daha anlamlı... Delaware her notasında sevişmelerimizi bir öpücükle daha uzatıyor, sessiz dakikalar haykırışlara karışıyor ve dokunuyorsun yine.


Çok klişe bir yazı oluyor belki ama Delaware'nin yaptığı müzik, başka türlü kelimelerle anlatılmaz. Son notaya kadar melankoli ve karanlık. Adım atmaya hacet bırakmayacak çığlıklar (vokal nağmeli söylüyor arkadaş) ve dertli kuzey ellerinin bu çığlıklara eşlik edişi.


Shamrain ve Kent arasında gidip gelen ve hatta Thirteen Senses ile de benzerlik taşıyan bir grup Delaware. Shamrain'in kafayı sıyırdığı şu günlerde şifa niyetine giden bir grup Delaware. Grubun Lost In The Beauty Of Innocence ve  ...And Everything Reminds Me adında iki albümü var. Özellikle ilk albüm şu yukarıda bahsettiğim klişe sıfatların hepsini barındırabilen, şimdiden gözümde efsane olmuş bir albüm.


Dinlemeniz önerilir ama bir Shamrain değil.


Not: Grubun albüm görsellerine bile ulaşılmıyor.








2 Aralık 2011 Cuma

Lana Del Rey çıkartacağı yeni albümden bir şarkı paylaştı!

Son ayların en çok konuşulan isimlerinden biri de tartışmasız Lana Del Rey...

İşte 86 doğumlu bu güzel insanın 30 Ocak 2012 tarihinde çıkartacağı Born To Die isimli yeni albümünün kapağı ve yine aynı isimdeki şarkısı da gün içerisinde yayınlandı. Yeni albümün çıkışından bir hafta önce, yani 23 Ocak tarihinde çıkacak single'ın resmi videosunun da önümüzdeki günlerde paylaşılacağı açıklandı.

29 Kasım 2011 Salı

The Black Keys'ten 3 yeni parça daha...

Yeni albümü El Camino'yu 6 Aralık'ta çıkartacağını daha önceden açıklayan The Black Keys, yayımladığı "Lonely Boy" ve "Run Right Back" single'larının ardından, yeni albümden 3 parçayı daha paylaşıma açtı.

Yeni paylaşılan "Gold on the Ceiling", "Little Black Submarines" ve "Sister" adlı parçalara grubun resmi internet sitesi üzerinden erişmeniz mümkün.

http://www.theblackkeys.com/news/5-songs-el-camino

Okkervill River'dan yeni bir ücretsiz EP!

Bu yıl içerisinde yayımlanan son albümü I Am Very Far'ın ardından boş durmayan Okkervil River, 2007 yılında yayımladığı albümün devamı niteliğinde bir EP'ye de imza attı.

İçerisinde bulunan 9 şarkıdan 8'inin konserlerde kaydedilmiş cover parçalardan oluşan Golden Opportunities Mixtape albümünün devamı niteliğindeki Golden Opportunities Mixtape 2 yine, "yeniden derlenmiş" 5 adet eserden oluşuyor.

1. It is So Nice to Get Stoned (Ted Lucas cover)
2. U.F.O. (Jim Sullivan cover)
3. One Soul Less On Your Fiery (The Triffids cover)
4. Plan D  (Bill Fay cover)
5. Dry Bones (Anonim)



Toplam da bir günlük bir süre zarfında canlı kaydedilen bu albüme ise, yine grubun resmi internet sitesinden "bedava"ya ulaşmanız mümkün.

28 Kasım 2011 Pazartesi

VİDEO | Gevende - Igloo (Akustik Versiyon)

Çıkardıkları ilk albüm ''Ev''in 5 sene sonrasında, açıldıkları başka sulardan yayımladıklarını söyleyebileceğimiz 2. albümleri "Sen Balık Değilsin Ki" ile iyice bağrımıza bastığımız Gevende'den yeni bir akustik video geldi!

Mardin dolaylarında, son albümlerinin 4. şarkısı olan Igloo'ya çekilen bu akustik performans için buyursunlar;

Ayrıca bu video üzerine, grubun "nerede" ve "ne zaman" çalacağını merak edenlere de şöyle bir cevabımız var!

28 Kasım 2011 Pazartesi @ Haymatlos 

http://www.senbalikdegilsinki.com
http://www.gevende.com/

27 Kasım 2011 Pazar

No Clear Mind: Kış Güzellemesi

Sanırım No Clear Mind ile yaz ortasında karşılaşmıştım. Sıcak hava, rüzgarın az dahi olsa esmek için kendini yormak istemediği günler... İnsanın melankoliye sürüklenmesi için hiç bir sebebi olmadığı, olamadığı sıradan yaz günleri. Sadece uyumak ya da -tatildeyseniz- tatilde eğlenmek tüm insani 'çabalarınız'. Varoluş yok gibi.

İşte bu günler içerisinde, sıcağın tam ortasında No Clear Mind ile karşılaştım. O sıcak günler, birden soğudu. Üşüttü beni No Clear Mind tek şarkısı ile -Dream is Destiny-. Tek şarkılık gruptur diye, diğer şarkılarına bakmadım bile. Sonra Kejura'ya 'dinle bunları' dedim, o da "Static de çok iyi" dedi. Static için de benzer duygular oluştu. Bir gece içerisinde ve yazın ortasında hayatımı kaydırma potansiyeli yüksek iki şarkıyla rastlaştım. Çok enteresan bir duyguydu ki yazın ortasında üşüyordum, kışa güzelleme gibiydi No Clear Mind.

Biliyordum ki bu notalar ancak ve ancak kış aylarının soğuyla güzelleşebilir, anlamlaşabilir. Enteresandır ki yazın ortasında bile No Clear Mind beni çok çok derinden etkiledi, uzun zamandır yaşamadığım sebepsiz yere müzik dinleme huyumu tekrardan ortaya çıkardı.

Analize pek fazla girmek istemiyorum ancak No Clear Mind uzun zamandır dinlediğim en dingin, en depresif notalara sahip grup. Hatta pek uzakta değiller, Yunan bir grup No Clear Mind. Tek albümleri var, sonrasında dağıldıklarını ya da müziklerine ara verdiklerine dair bir bilgi var ama emin değiliz bu bilgilerden. Kesinlikle dinlemeniz önerilir, özellikle Dream is destiny ve Static grubun zirve yaptığı iki şarkı, bu şarkılara özel ilgi geçmenizi tavsiye ederim.

Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, No Clear Mind'ı dinlediğim günün gecesi İstanbul'da fırtına olmuştu.



21 Kasım 2011 Pazartesi

VİDEO | Fleet Foxes - The Shrine/An Argument

Fleet Foxes, 2011 çıkışlı albümü Helplessness Blues'dan bir video daha paylaştı!

Animasyon şeklinde hazırlanan bu video klip, grubun frontmani Robin Pecknold'ın kardeşi olan Sean Pecknold tarafından, albümün 8 dakikalık en uzun parçası olan The Shrine/An Argument'a çekildi.


The Shrine / An Argument from Sean Pecknold on Vimeo.

16 Kasım 2011 Çarşamba

VİDEO | Nada - Oda

Norrda, Mira gibi projelerden de tanıdığımız iki kuzen Selen Hünerli ve Miray Kurtuluş Mart ayında yayımlanan ilk albümleri Oda ile aynı adı taşıyan şarkılarına bir de klip geldi.

Facebook
Twitter
Soundcloud
MySpace
Vimeo

15 Kasım 2011 Salı

On Your Horizon cephesinden son gelişmeler...

Sevdiğimizi her defasında belirttiğimiz gruplardan biri olan On Your Horizon, davulcusu Ender Akgün'ün Aralık ayında askerliğe gidecek olmasından ötürü Kasım ayı içerisinde 2 adet konser vereceğini açıkladı.

Bunlardan ilkini 18 Kasım Cuma gecesi Kafabindünya ile birlikte Peyote'de gerçekleştirecekler.


Akabinde ise, 20 Kasım Pazar gecesi, yaklaşık 8 ay sonra dönecekleri Eskişehir'de, bir nevi ''eve dönüş'' konserini Up'n Down'da verecek.


Son olarak, grubun geçtiğimiz yaz Mogwai'nin headlinerlığını yaptığı Rock'n Coke - Coca Cola Zero Sahnesi'ndeki güzel performanslarından biri olan Isolation videosu ile baş başa bırakalım sizleri.

Lotte Kestner'dan Kings of Convenience cover'ı!

Daha önceden son albümden bahsetmiş olsak da Lotte Kestner ismi sizin için pek bir şey ifade etmeyebilir belki... Peki ya Anna Lyne Williams? O da mı olmadı? Sanırım Trespassers William dememiz, anlaşılabilir olmamız açısından daha iyi olacaktır.

Aslında tüm bu isimlerin ortak noktası Anna Lyne Williams... Lotte Kestner'da onun son zamanlarda takıldığı solo projesine verdiği isim.

Anna Lyne abla bu sefer de, yine çok sevdiğimiz Kings of Convenience'ın Riot on an Empty Street albümünden sevdiğimiz şarkısı Misread'i çok güzel bir şekilde coverlamış. Ki bu işi ne kadar güzel yapabileceğini bize TW ile yaptığı U2 coverı Love is Blindness ile de gayet güzel göstermişti.


13 Kasım 2011 Pazar

Dileğin kabul oldu Lana Del Rey, tüm dünya seni konuşuyor!

Konuk yazarımız Beriberibulue tarafından yazılmıştır. Kendisine teşekkürlerimizi sunarız. :)



Birazdan okuyacağınız yazıda adı geçen şahsiyeti tanımıyor olabilirsiniz. Tanıyor ama kimse bilmesin, ayağa düşmesin diye gizlice dinliyor da olabilirsiniz. Ben Video Games ve Blue Jeans i biliyorum gerisini de merak ediyorum diyorsanız doğru yerdesiniz. Çünkü Lana Del Rey nam-ı diğer Elizabeth (Lizzy) Grant hafife alınmaması, iki üç cümleyle geçiştirilmemesi gereken bir şahsiyet. Yakın zamanda adından epeyce söz ettireceğini biliyoruz. Kimdir, nedir, ne yer, ne içer, o dudaklarda bi asimetri var ama ne gibi sorularınıza tatminkâr cevaplar alacaksınız ancak bu yazıda değil. Bu yazı tamamen yazarın hissiyatları ölçüsünde oluşturulduğundan ya şimdi okumayı bırakın ya da… Bırakmayın ama yaa, benim de söyleyeceklerim var!


Hemen hemen her Amerikan filminde kendine sahne bulan American diner’lerını bilirsiniz. Genelde kamyoncuların uğrak yeri olan, yoldan geçen diğer taşıtların ayaküstü bir şeyler yiyip dinleneceği mekânlar. Burada çalışan genç ve güzel Amerikan kızlarının tek bir hayali vardır. Bu küçük kasabadan bir gün kaçıp New York’ta yeni bir hayata başlamak. Benim izlediklerimde böyle oluyor genelde. Lana Del Rey şarkılarını ilk dinlediğimde kafamda hep böyle bir sahne vardı. Aradığı aşkı bulamamış (bkz. Kill Kill), güzelliğini kasaba sınırlarının dışına çıkarmak isteyen (bkz. Brite Lites), bunun için büyükannesinden akıl alan (bkz. Gramma), çocuksu bir masumiyetle hoşlandığı ilk adamın kollarına atılacak olan(bkz. Put me in a movie), hüzünlü (bkz. Yayo), seksi bir küçük kasaba parti kızı (bkz. Smarty).



Dinlediğim her şarkısında aynı kadını gördüm ben. Yalnız ama asla mutsuz değil. Sadece bir şeyler eksik kalmış hayatında ama ne olduğunu bilemiyor o da sadece ilgi istiyor: (*)“i wanna be the whole world’s girl grandma’, tell me do you think that’s wrong?” bunu özetliyor bence.

“Şarkılara hayat veren” diye bir tanım var ya hani, bu hatun şarkılarına kendini yerleştirmiş biri kesinlikle. Estetikli bir burun ve dudaklar, objektife atılan şuh bakışlar onun hüznünü alıp götürmüyor. Daha çok şarkı yazsın daha çok anlatsın kendini istedim ben. Ne güzel ki 2012’de yeni albüm söylentileri çıktı bile.  

Ekşisözlük’te Amy Winehouse benzetmesi yapılmış kendisi için, Allah sonunu benzetmesin diyor, Blue Jeans dinlediğim en muhteşem şarkılardan biri olmasına rağmen kendisini dinlemeye buradan başlamanızı öneriyoruz.



11 Kasım 2011 Cuma

VİDEO | dredg - The Thought of Losing You

Geçtiğimiz ay ülkemize gelerek, (* ya da **) sonunda sevenlerine kavuşan dredg, son albümü Chuckles and Mr. Squeezy'den bir video daha paylaştı.

Albümün 7 numaralı parçası The Thought of Losing You'ya çekilen bu klip için sizi aşağıya alalım.

10 Kasım 2011 Perşembe

VİDEO | Multitap - Ben Anlarım

Geçtiğimiz ay yeni albüm haberini verdiğimiz Multitap, 2. albümleri ''Özel Birisin''in ilk single'ı olan Ben Anlarım'a yepyeni bir de video klip çekmiş bulunuyor!

Grup ayrıca 11.11.11 yani yarın, yeni albümün ikinci konserini de Bronx Pi Sahne'de veriyor.
http://www.facebook.com/event.php?eid=170542906365399

Dumanı üstünde video için buyursunlar;

The XX her yerde!


21 Kasım'da çıkacağı açıklanan Rihanna'nın Talk That Talk ismindeki yeni albümünde yer alan Drunk on Love adlı şarkıda tanıdık melodiler de yer alıyor.

Rihanna tarafından ''Intro''su sample olarak kullanılan The XX, geçtiğimiz hafta yeni albüm kayıtlarına başladığını Facebook aracılığıyla sevenlerine duyurmuştu.



Ayrıca 6 Aralık tarihinde ülkemizi ziyaret edecek olan The Antlers da 22 Kasım tarihinde çıkacak yeni EP'lerinde The XX'den VCR'ın yeniden düzenlenmiş halinin bulunacağını da belirtmişti.

Kopuk Yaylası (Steven Wilson - Grace for Drowning)

Steven Wilson'ın nasıl hayatı var çok merak ediyorum. Artık bu soru üzerine ciddi ciddi düşünmeye başladım. Yemeden içmeden yaşasa; -ki öyle bir ihtimal var gibi gözüküyor- bu kadar proje ile ancak ve ancak başa çıkabilir diye düşünüyorum. No Man, Blackfield, Porcupine Tree, Storm Corrosion ve kendi kişisel projeleri sadece benim bildiklerim. Prodüktörlük, mixing gibi yaptığı işleri hiç saymıyorum bile. Bir insan bunları hayatına nasıl sığdırabilir, biri bunu bana otursun ve tane tane anlatsın. Nasıl bir enerji var ki bu adamda, tüm bu 'işleri' zamanında yetiştiriyor. Hayır, tüm bu işleri de çok da iyi yapıyor, işte şalterlerimin attığı nokta tam da burası. Aklım alamıyor bu durumu, arkadaş benim hayatıma bakıyorum iki iş yaptığım zaman, dünyam şaşıyor, muhakkak bir şeyler eksik gidiyor. Bu adam her şeyi nerdeyse eksiksiz yapıyor...

İşte bu eksiksiz düzen içerisinde, Steven Wilson son albümü olan Grace for Drowning adlı son albümünü çıkardı. Steven Wilson ilk solo albümü olan The Insurgentes ile farklı sulara yelken açmıştı. Farklı sulardan kastım 'kaotik' bir müzik. Porcupine Tree'nin progresif yanıyla tamamen zıt bir yapıda olan, müziğin karanlık bir alt yapısının olduğu (melodik bir karanlık değildir kastım) ve hatta yer yer korkutucu bir atmosfere bürünen notalar haliydi. Bu tavrını Porcupine Tree'nin son albümünde de bir bakıma sürdürdü. The Incident kaotik ve progresifin birleşimini bize sunan bir albümdü. Grace for Drowning ise hayatımda gördüğüm en 'kopuk' albüm. Kopuk yaylasında mı yapıldı arkadaş bu albüm.


Albüm nedir, ne değildir?

Üflemelilerde Theo Travis , gitarda Steven Hackett, bass gitarda Tony Levin ve klavye de ise Jordan Rudess var. (Saygı duymak böyle bir şey olsa gerek). Böyle adamlarla 'düzenli' bir albüm yapmak ne kadar mümkündür? Sanırım öyle bir ihtimal yok. Steven Wilson da bu durumu önceden sezinlemiş gibi bu ustalara inanılmaz bir özgürlük alanı tanınmış ve bu dehalar bu alanda çocuk gibi tepiniyorlar. Kırıyorlar, yıkıyorlar, döküyorlar, sonra yine döküyorlar ve sonra sonra sonra sonra... Ve sonucunda temel değişkenlerinin birbirinden bağımsız olduğu ya da daha doğrusu temel doğruların birbirinden bağımsız olduğu 'kopuk' bir albüm ortaya çıkıyor.

Bu kopuk yapının birleştiği tek ortak payda ise Steven Wilson kopukluğu. Steven Wilson'un beyin kıvrımları ve o inanılmaz enerjisiyle bu kopukluk buluştuğunda, benim için tarifi mümkün olmayan Grace for Drowning albümü çıkıyor.

Öyle bir albüm düşünün ki her enstrümanın kendi egemenliğini aynı şarkıda kurabildiği, şarkının melodik yapısının da kendi egemenliğini kurduğu ve insanın dinlemekten bıkamayacağı bir albüm haline gelmiş Grace for Drowning. Şarkılar arasında bile nerdeyse bir bütünlük yok, misal Index ve Raider II aynı albümün eseri denemeyecek kadar farklı nitelikte iki şarkı. Bu farklılık enteresan bir şekilde dinleyeni vuruyor çünkü albümü her dinlediğinizde farklı unsurlara kendinizi kaptırabiliyorsunuz. En azından kendi şahsımda böyle bir durum oldu ki albümü yaklaşık 20 gündür her dinleyişimde farklı bir albümü dinliyormuş hissiyatı oluşmakta.

Bu kopuk durumun zirve yaptığı eser ise Raider II. Aslında ''Anestezi'' (ingilizcesi ile uğraşmak istemedim) ile Steven Wilson biz fanileri can evinden vurmuştu, o şarkı progresiflik adına kendini tarihe altın harflerle yazmıştı, Steven adına artık dahası olmaz dediğim bir şarkı idi. Steven, Raider II ile sen kendini ne zannediyorsun da, bu kadar emin konuşabiliyorsun arkadaş der gibi biz fanileri can evinden vuran bir şarkıya imza atmış. Raider II yukarıda anlatmaya çalıştığım kopukluk mertebesinin en üst aşaması haline gelmiş bir şarkı. 23 dakikalık bir ilüzyon ya da astral yolculuğun ta kendisi, ne olduğunu tanımlamayan bir cisim ya da şarkı vs vs vs...

Elbette bu albüm için diyecek, söylenecek çok söz var ama şu an onları dillendiremiyorum. Müzikte progresiflik adına bu albüm bir çığırdır, kendi özelimde bunu çok açık diyebilirim. Bu kadar ayrık ses, böyle bir harmonide ancak bu şekilde birleşebilirdi.

Saygılarımla...

2 Kasım 2011 Çarşamba

''Sex on Fire''ı bir de The Do'dan dinleyin!

Geçtiğimiz ayın başında ülkemize de uğrayan Fransız Indie ikilisi The Dø, bir Kings of Leon hiti olan Sex on Fire'ı BBC Radio 2 için yeniden yorumladı.

Buyursunlar...

Bant artık her ay online olarak yayında!

2 aylık periyotlarla yayınlanan Bant Dergisi, geçtiğimiz Temmuz ayında çıkardığı son sayısıyla bizlere zaten bir şeylerin değişeceğinin sinyalini vermişti. 7 senelik bir mazinin ardından yine daha önceden çıtlatılmış olan, ''basılı dergi çıkarmanın sıkıntıları'' konu başlıklı, herkesce az çok tahmin edilen olumsuzluklara da daha fazla ''dayanamayarak'' günümüz medyasına uygun, modern bir yüzle tekrar karşımızda...

1 Kasım tarihinden itibaren, aylık ve online bir şekilde yayınlanacak dergi ismini de Bant Mag olarak değiştirdi.

Derginin oldukça şık ve dolu dolu gözüken ilk sayısına da buradan ulaşmanız mümkün.

26 Ekim 2011 Çarşamba

Küçükçiftlik Park 2009-2011


Temmuz 2009 tarihine gidelim. RT.Erdoğan, Küçükçiftlik Park'ın önünden geçerken, cahil insanların sık sık yaptığı "ötekileştirme" eylemini güzel bir şekilde yerine getirmiştir.

Unirock festivalindeki insanların kendisine olan tepkisini kınamış, ahlaki erozyondan bahsetmişti. Bu serzenişlerin olduğu dönemde göz altına alınan insanlar bile olmuştu. 

Yıl 2011... 30 Ekim tarihinde "ötekileştirilen" Rock severler ve bir çok müzisyen Küçükçiftlik Park'ta kendi kapasitelerinin çok üzerinde bir organziasyonla Van'a yardım elini uzatacaklar. Bununla ilgili duyurular, sosyal medya paylaşımları her yerde mevcut.

İki olayı ve iki olayın kahramanlarını karşılaştırın istedim. Bu yüzden daha fazla bir şey yazmaya gerek duymuyorum. Depremin ardından insanların faşist yaklaşımları, ahlaksızlıkları, insan olgusunu hiçe saymaları ile ilgili çok ciddi canımızı sıkan şeyler var. 

İnsanları Kürt, Rock'cı, Fahişe, Ateist, Zenci diyerek, yıllardır üzerlerine etiket yapıştıra yapıştıra "ahlak" olgusunun ne kadar deforme olduğunu görebilirsiniz. 

İnsanlar ya iyidir ya da değildir. Her kötülük yapan insan etiketlediğiniz insanlar grubundan olmayabilir. Tıpkı her iyilik yapan insanın sadece kendi safhımızda olmaması gibi. 

Biraz hoşgörü, büyük bir kötülükten iyidir.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Van için Rock!


Van'daki depremzedelere yardım için Twitter'dan organize olan insanların başarılı girişimi diyebilirim. Redd'in Bas Gitaristi İlker Hatipoğlu özellike ciddi adımlar attı. Bu konuda üzerine düşen kişi veya kurumlara gerçekten büyük teşekkür etmek lazım. 

Samimiyetinden şüphe edilmeyecek organizasyon için gitmeseniz dahi bir bilet alarak yardımcı olabilirsiniz. Bunun için biletix bayii'lerine uğrayabilir, arayabilir, internet üzerinden işlem yapabilirsiniz. Hatta Garanti Bankası hesabınızdan ATM ile biletinizi satın alabilirsiniz.

216 556 9800
Biletix > http://web03.biletix.com/etkinlik/MKVAN/TURKIYE/tr

Yer: Maçka Küçükçiftlik Park
Tarih: 30 Ekim 2011 Pazar
Saat: 12.00 - 23.30
Kapı Açılış Saati: 11.00
Bilet Fiyatı: 20 TL

Konuyla ilgili gerekli takipleri;
http://www.vanicinrock.org
http://www.facebook.com/event.php?eid=173503082736250
http://twitter.com/#!/vanicinrock

üzerinden yapabilirsiniz.

Ayrıca; aşağıdaki linklerden yardımlarınızı ulaştırabilirsiniz.

http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com/
http://www.akut.org.tr/?sf=icerik&icerikktg=72
http://www.kizilay.org.tr/kurumsal/


20 Ekim 2011 Perşembe

Feist'ten enterasan bir performans...

Bit taksi... Bir akustik gitar... İçerisinde hem vokal yapıp, hem de arabanın tavanını perküsyon olarak kullanan üç hanım kızımız...

İşte bu bileşenlerin hepsi, Black Cab Sessions serisi dahilinde olan bu videoda mevcut!



Yetmedi, daha fazla Feist mi dinlemek istediniz? O zaman sizi Feist'in yeni çıkacak albümü ''Metals''den 4 parçanın paylaşıldığı şu siteye alalım.

16 Ekim 2011 Pazar

Yuck

Bu yılın belki de en dikkat çekici çıkışlarından birini Londralı grup Yuck yaptı.

Cajun Dance Party vokalisti olarak da hatırlanabilecek olan Daniel Blumberg'in kurduğu, ismi gibi ''yivrenç'' olmayan, Indie Rock, Shoegaze arası bir müzik icra eden bir gruptur Yuck.

Aynı isimdeki debut albümlerini Şubat 2011'de piyasaya süren grup, 2009 yılından beri bir arada.

Yaptıkları müzik için ise; ''Yer yer noise gitarlara boğulan, kimi zaman bulutların üzerine çıkartarak shoegaze yollarından geçirten, hatta inceden de grunge olayına göz kırpan'' bir yapıya sahip diyebiliriz.

Biz de önümüzdeki yıllar için ümit veren bu grubun, heveslendirici çıkışını göz ardı etmeyelim, sevelim, okşayalım..


Son olarak da, grubun geçtiğimiz ay içerisinde yayımladığı ''birazcık''+18 kalan video klip çalışması Shook Down'u paylaşalım.

15 Ekim 2011 Cumartesi

Multitap'tan yeni albüm: ''Özel Birisin''

2006 yılında 4 kişi tarafından kurulan Multitap, ilk albümü Takım Oyunu'nun ardından 2. albüm çalışmalarına da başlayıp, nihayet sonuna geldi.

11 parçadan oluşan Özel Birisin adlı albümün tüm düzenlemeleri ve müzikleri Multitap tarafından yapılırken, sözler ise grubun vokal/gitar'ı Selim Siyami Sümer'e ait.

Önümüzdeki günlerde Multi Art & Sony Music etiketiyle piyasaya çıkacak olan albümün lansman konseri ise; 26 Ekim Çarşamba gecesi Ghetto'da olacak. Not edin bir yerlere...

Facebook Event

13 Ekim 2011 Perşembe

Marketa Irglova'nın ilk solo albümü: ''Anar''

2006 yılnda Glen Hansard ile beraber, Once filmiyle ''En iyi şarkı'' dalında Oscar alan Marketa bunun akabinde bilindiği üzere pek de yerinde durmadı. Öncelikle yine Hansard ile birlikte The Swell Season isimli grupta müzik yapmaya devam ederek, ufak ufak kendi solo projesinin hazırlıklarına da başlamıştı.

Bu süreç içerisinde, yine geçtiğimiz günlerde tüm hikayelerini anlatan bir belgesel olan ''The Swell Season''ını yaptıklarını açıkladılar. Biz de gösterime girer mi bilinmez ama umarım çok kısa bir süre içerisinde biz de izleme fırsatına sahip olabiliriz.

Solo albüme gelecek olursak;


11 Ekim'de piyasaya sürülen bu albüm de, önceki projelerde duymaya alışık olduğumuz Marketa'nın o dingin, sade sesi burada da yine baskın. Yer yer bana Anneke Van Giersbergen'in solo projelerindeki halini de anımsatmadı değil. Siz de şuradan bakarak Marketa'nın bu ilk solo albümü Anar'ın parçalarını dinleyip, değerlendirebilirsiniz.

Geçtiğimiz ay yayımlanan, albümden çıkan ilk video klip çalışması ise albümün 7 no'lu parçası olan Go Sleep'e gelmişti.



Hazır bu taraflardan yeni haberler gelmişken, Haftanın Şarkısı olarak, 2006 yılında yine grupla ve belgeselle aynı ismi taşıyan albüm, The Swell Season'da yer alan Alone Apart'ı koymamamız için de hiç bir sebep yok.

11 Ekim 2011 Salı

Death Cab for Cutie'den remix albümü...

Amerikalı Indie Rock grubu Death Cab for Cutie, geçtiğimiz Mayıs ayında yayımladığı yeni albümü Codes and Keys'in yeniden derlenmiş halini ''Keys and Codes Remix EP'' ismiyle 22 Kasım tarihinde piyasaya süreceğini açıkladı.

İlk paylaşılan şarkı, Codes and Keys albümünün en beğendiğimiz şarkılarından olan Doors Unlocked and Open'ın Cut Copy remixi oldu.

Albümden 2. parça ise önümüzdeki Pazartesi paylaşıma açılarak, iTunes üzerinden de satışa sunulacak.



''Yok olmadı'' diyenlere;

Death Cab for Cutie - Doors Unlocked And Open [Cut Copy Remix] by deathcabforcutie

6 Ekim 2011 Perşembe

The Decemberists'tan yeni bir EP albüm...

2011 Ocak ayında The King is Dead albümünü yayımlayan, sevdiğimiz gruplardan The Decemberists, 1 Kasım tarihinde 6 parçalık bir EP yayımlayacağının müjdesini verdi.

Bu mini albüm içerisinde beş adet akustik şarkının yanında Grateful Dead'den Row Jimmy isimli parçanın da yeniden derlenmiş bir hali de yer alıyor.

Grup, son albümü The King is Dead'e uygun olarak yeni çıkacak bu mini albümünün ismini de Long Live the King olarak belirlemiş.

Albümün tracklisti ise şu şekilde olacak;

01. E. Watson
02. Foregone
03. Burying Davy
04. I 4 U & U 4 Me
05. Row Jimmy (Grateful Dead cover)
06. Sonnet

5 Ekim 2011 Çarşamba

[Haftanın Şarkısı] Steven Wilson - No Part of Me

Steven Wilson'ın yeni albümü çıkacağını biraz geç olsa da haber vermiştik. Yani albüm çıkmadan bir hafta önce yeni albüm geliyor dedik, düşünün ne kadar geç kaldığımızı artık.

Albümü dinledik ama henüz hazmedemedim, bir şarkı haricinde.  Uzun zaman da hazmedebileceğimi en azından kendi adıma düşünmüyorum. Enteresan bir albüm olmuş, albüm için uzun uzun konuşuruz.

Hazmettiğim, hatmettiğim şarkıya gelecek olursam, şarkının adı No Part of Me. Albümün kanımca en vurucu şarkısı, en ulaşılabilir şarkısı.

Steven Wilson Fear of a Blank Planet'ten sonra nedense kaotik  bir müzik anlayışına yol açtı, ancak bu kaotikleşme durumu 70'ler üzerinden ve yer yer dijitalin limitlerinin zorlandığı bir formül üzerine kuruluydu. Bu durum benim gibi FoaBP fanı bir fani için oldukça üzücüydü. Her Steven Wilson projesinde bu sefer o topraklara - refer to FoaBP- geri dönüş yapacak mı diye sordum kendi kendime. Sonuç genellikle olumsuzdu. Bu durum hep tekrarlandı ama. Son albümde de benzer bir handikap var kendi özelimde konuşacak olursam; ancak No Part of Me öze dönüş sinyallerini barındıran bir şarkı ve albümün kanımca en iyi şarkısı.

Bu şarkıdan şöyle bir tanımlama yapılabilir ya da öngörü çıkartılabilir; Steven kaotikleşme durumunu, bir seviye daha geliştirmiş. Bu şarkıyla beraber kendisinin belki de en bereketli olduğu zamanlara da referanslar yollamış. Bu şarkıda o kaotik durum halen kendini korurken, Fear of a Blank Planet albümüne de kompozisyon anlamında yaklaşılmış.

Bu sebeple, No Part of Me diğer şarkılara oranla bu albümde daha ön plana çıkıyor ve havaların soğumaya başladığı şu günlerde haftanın şarkısı oluveriyor.


4 Ekim 2011 Salı

VİDEO | Okkervil River – Your Past Life As A Blast

Okkervil River'ın 2011 çıkışlı albümü I Am Very Far'dan Your Past Life As A Blast'e video geldi.

Bu video, aynı zamanda grubun vokalisti olan Will Sheff'in çocukluk zamanları çekilmiş olan kamera kayıtlarından oluşan bir derleme ile oluşmuş.

Website | Facebook | Twitter | MySpace

Your Past Life As A Blast from Okkervil River on Vimeo.

2 Ekim 2011 Pazar

dredg İstanbul Konseri (Capsli)


Dün geceki konser hakkında bir sürü şey yazılıp çizilebilir. Ancak o konser bizim için bir hayal içerisinde yer almak gibi bir şey. O sebeple hiçbir olumsuz sebep bizi o geceden soğutmaya yetemezdi, yetmedi de...

Söyleyeceklerim Sinan'ınkilerden pek de farklı olmadığından görsellere birkaç bir şey iliştirip, kaçmak en iyisi...




Play tuşuna basmayı unutmayınız!

Gren
* Gren, dredg için seçilebilecek en iyi ön gruplardan biriydi. Ne kadar doğru bir tercih olduklarını da dün gece kesinlikle gösterdi.

Gren
* Çalınan yeni parçalarla anlaşıldı ki, Gren'in yeni albümü ilkinin de üstüne çıkacak.

dredg
* Aynı güne, 3 farklı mekanda, 3 farklı grup (Lamb, The Do) çıkmasıyla ne kadar alakalıdır bilinmez ama konserde beklediğim kalabalık pek de yoktu.
dredg
* Gren konserinden itibaren ''sağ kolonlardan sesin gidip 10-15 sn. sonra tekrar gelmesi'' problemi, dredg'e de taşınıp, kimi zaman bizleri çileden çıkartacak gibi olsa da o gecenin iyi geçmesini engelleyemedi!!!
dredg
* Lechium, Bug Eyes gibi parçalar çalınsa bile insan Yatahaze, Sorry But It's Over, Jamais Vui, Catch Without Arms aramıyor değil.
dredg
* Davulcu Dino Campanella'nın kesinlikle insan olmadığına karar verdim. Tıkır tıkır işliyor. Saat gibi, makina gibi adam.

dredg
* Ben de Sinan'ın aksine, Gavin'ı her gördüğümde Türk olacak adammışsın diyorum kendi kendime. Bir Bayburtlu, bir Malatyalı havası yoksa sende yeminle namerdim...
Gavin Hayes
* Ta en başından konserin hayal gibi geçeceğini bildiğim için yetmeyecekti bize dredg... O sebeple arayı açmasınlar, yine gelsinler, sık sık gelsinler!

dredg

* Fotoğrafları izinsiz ya da kaynak göstermeden kullanmamanızı rica ederiz!